Önsöz

Öte alemlerde yaratılışın başlaması

İnsanın asli vatana dönüşü

İnsanın esfeli safiline reddi

Ruhların cesetteki yerleri

İlimlere dair

Tevbe ve telkin üzerine

Tasavvuf ehline dair

Zikirleri beyan eder

Zikrin şartları

Rü'yetullah - İlahi- Zati tecelliye ermek ve görmek

Nur ve zulmet perdeleri

Saadet ve şekavet
Fukara zümresi

Taharet beyan olunur

Şeriatta ve tarikatta namazın manası

Tecrit alemi marifet temizliği

Şeriatta ve tarikatta zekat

Şeriatta ve tarikatta oruç

Şeriatta ve tarikatta hac

Vecd ve safa

Halvet ve uzlet
Halveti evradı

Rüyalar

Tasavvuf ehli anlatılır

Sonsöz

 

Cismanî ruhun cesetteki yeri, sinedir. Zahiri duygularla beraberdir. Onun metaı şeriattır. Yaptığı iş, Allah’ın (CC) emri olan farzlardır. Allah-ü Teala (CC) o emirleri ile, zahirdeki ahkamı düzenlemiştir.

 

O ruh farzları eda ederken şirk ehli olmaz. Çünkü Allah-ü Teala (CC) onun için şöyle buyurdu:

 

“O yaptığı ibadette Rabbına (CC) şirk koşmasın.”[1]

 

Allah (CC) birdir, bir’i sever. Yani, ibadetin yalnız kendine has olmasını ister. Dahası var; Ameller gösterişsiz olmalı, duysunlar diye yapılmamalı. Sonra yapılan ibadetin, dünyada iken kârı gözetilmemelidir.

 

Yapılan ibadetten hasıl olacak velayet hali, keşif ve müşahede hali mülk alemine aittir. Bu haller yer zemininden sema yüksekliğine kadar böyledir.

 

Sonra, bazı bu aleme has Kevni keramet tabir edilen, ruhbanlara ait işler vardır. Onlar da, suda yürümek, hava boşluğunda uçmak, az zamanda çok yer kat etmek… Uzaktan söyleneni duymak ve iç alemde gizli şeyleri haber vermek gibi şeylerdir…

 

Ahiret aleminde ise, bazı iyilikler bulabilir. Onlar da cennet, huri, köşkler, güman, içkiler[2] ve cennetin diğer nimetleri… Bunlar, birinci cennet olan meva cennetindedir.

 

Revani ruhun yeri kalbdir. Metaı, manevî yolculuğa dair olan ilimdir. Bu ruhun meşgalesi Hakk’ın (CC) zatına ait isimlerin ilk dördü iledir. Diğer on iki isimde olduğu gibi, bu dört isimde de ses, harf, konuşma olmaz. Allah-ü Teala (CC) bu hale işaret için şöyle buyurdu:

 

“İster Allah (CC) deyiniz, isterse Rahmân (CC); hangisini çağınrsanız, çağırınız; güzel isimlerin hepsi O’nundur (CC).”[3]

 

Yine buyurdu:

 

“Güzel isimler O’nundur (CC). Onlarla çağırınız.”[4]

 

Bu ayetlerdeki işaret şudur ki, uğraşılması gereken esaslı iş, ilahî isimlerdir. O da iç alemine dair olan bilgidir. Bu bilgiden hasıl olan marifete gelince: Tevhid esmasının sonucu olduğunu söyleriz.

 

İlahî esmaya dair Peygamber (SAV) Efendimizin şu Hadis-i Şerifi vardır:

 

“Allah-ü Teala’nın (CC) doksan dokuz ismi vardır; herkim onları ezbere sayarsa, cennete girer.”

 

Anlatmak istediğimiz mevzuu açıklayan Peygamber (SAV) Efendimizin bir Hadis-i Şerifi de şöyledir:

 

“Ders bir harftir, tekrarı bindir.”

 

Yani, zata has isim bir tane; ama, onun huyuna bürünen sayısız…

On iki ilahî isim, Lâ İlâhe İllallah cümlesinin esasına dayanır. Çünkü bu cümlenin Harfleri on ikidir.

 

Allah-ü Teala (CC) , kalb işlerindeki her harfe bir isim verdi. Ayrıca her alemin üç ismi vardır. Allah-ü Teala (CC), sevenlerin kalbini öylece, sevgide sabit kıldı…

 

Bu durumu, Allah-ü Teala  (CC) şöyle haber verdi:

 

“Allah (CC) iman eden kimselerin kalbini dünyada ve ahirette sabit söz üzerine tesbit etti.[5]

 

Ve onlara, ünsiyet zevkini ihsan eyledi.

 

Tevhid ağacını onların kalbine yerleştirdi. Aslı, yerin yedinci zemininde sabit olup, belki daha aşağıda; dallarına gelince, sema yüksekliğinden taa arşa kadar veya daha yukarı uzar.

 

Allah-ü Teala (CC) diğer Ayet-i Kerimede şöyle buyurur:

 

“O bir pak ağaca benzer, kökü yerde, dalı semaya uzar.”[6]

 

Revani ruhun yeri, kalb hayatıdır. Melekût alemini müşahede eder. Müşahede ettiği şeylerin bir kısmı, cennetler ve onun ehli, nurları, ve içinde bulunan meleklerdir.

 

Sonra konuşması iç aleme dair olur. İlahî isimlerin batın manasını düşünür; sessiz ve harfsiz konuşur. Bu ruhun, ahiretteki yeri ise, Naim cennetidir.

 

Sultani ruha gelince… Onun da olduğu ve tasarruf ettiği bölge Fuad’dır. Bunun metaı ise, marifettir. İşine gelince, kalb dili ile vasıta kılınıp yalvarıları ilahî ilimlerin hepsidir.

 

Peygamber (SAV) Efendimiz ilmi anlatırken şöyle buyurur:

 

“İlim iki çeşittir. Biri, dildeki ilim; bu Allah’ın (CC) kullarına karşı bir tutanağıdır, öbürü de kalblerdeki ilimdir. Faydalı olan da budur.”

 

Esas yararlı bilgi bu ilmin çerçevesi içindedir. Peygamber (SAV) Efendimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde ise. şöyle buyurur:

 

“Kur’an’ın bir dış, bir de iç manası vardır.”

 

Yine buyurur:

 

“Allah-ü Teala (CC) Kur’an’ı on batında inzal eyledi… Her batın mananın bir sonrası daha faydalı ve daha karlıdır. Çünkü gerçeğe daha yakındır…”

 

Bahsettiğimiz, on iki ilahi isim, bir nevi Musa Nebinin (AS), tasa vurup açtığı on iki çeşmeye benzer. Bu durumu, Allah-ü Teala (CC) bize şöyle haber verdi:

 

“Musa (AS), kavmi için bizden su talebinde bulundu. Ona (AS): ‘Tasa sopanla vur.’ dedik, o zaman on iki göze fışkırdı. Her cemaat, içeceği yeri bildi.”[7]

 

Zahirdeki ilim, geçici yağmur suyuna benzer. Batınî ilme gelince, temeli olan bir hazinedir; ki bu, zahir ilimden daha yararlıdır.

 

Allah-ü Teala, bir misal olarak şöyle buyurur:

 

“Ölü yer, onlara kudretimizi bildiren bir delil olmalıdır. Oraya can verdik, habbe çıkardık; ondan yemektedirler.”[8]

 

Allah-ü Teala (CC) bu afakta habbe yarattı. Bu habbe, hayvani nefsin kuvvetidir. Bir de enfüsî aleme habbe halk etti. O da, ruhanî ruhların kuvvetidir; gıdasıdır.

 

Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur:

 

“Her kim kırk gününü ihlas ile sabahlarsa, hikmet kaynakları kalbinden diline akar.”

 

Bu sultanî ruhun kârına gelince, Cemâl sıfatının tecellisini seyre dalıp hayran olmaktır. Bunu Allah-ü Teala (CC) şöyle haber verdi:

 

“Fuad gördüğünü yalanlamadı.”[9]

 

Bir Hadis-i Şerifte ise, bu durum daha başka anlatılır:

 

“Mümin, müminin aynasıdır.”

 

Birinci müminden imanlı kulun kalbi, ikinci, müminden ise, Allah-ü Teala (CC) murad ediliyor. Allah-ü Teala (CC) bir sıfatının Mümin olduğunu bize şu ayetiyle bildirdi:

 

“O Mü’min (CC) ve Müheymin’dir (CC).”[10]

 

Bu sultanî ruhun meskeni öbür alemde, üçüncü cennet sayılan Firdevs cennetidir. Kudsî ruhun tasarruf ve durak yerine gelince, o da SIR’dır.

 

Bu ruhun hali, şu kudsî hadisle anlatılır:

 

“İnsan benim sırrım; ben de insanın sırrıyım.”

 

Bu ruhun metaı hakikat ilmidir; bu ilim aynı zamanda Tevhid ilmidir. Yaptığı işlere gelince, Tevhid isimlerine devamdır. Buradaki devam, sır lisanı ile olur. Öbürlerinde olduğu gibi, burada da zahiri nutuk yoktur:

 

“Sözü bağırarak demekte isen; o gizliyi bildiği gibi, en hafiyi de bilir.”[11]

 

Kudsî ruhun haline Allah-ü Teala’dan (CC) başkası vakıf olamaz.

 

Bu ruhun kârı, mana yavrusunun zuhurudur. Müşahede ettiği ve gördüğü, Allah-ü Teala’nın (CC) vechidir. Hem Celâl, hem de Cemâl sıfatlarına bakar. Bakışı sır gözü iledir. O günde yüzler parlak olarak Rablarına (CC) bakarlar. Orada benzeme ve benzetilme yoktur. O (CC) işitir ve görür.

 

İnsan, gayesini bulunca, akıl inhisarı altına girer. Kalbler hayrete dalar. Diller tutulur; bu hallerden haber vermeye gücü yetmez. Çünkü Allah-ü Teala (CC) görünen misallerden münezzehtir.

 

Anlattığımız bu haberler ilim sahiplerine ulaşınca, onlara gerekir ki, ilim makamlarını anlamaya çalışalar. Bütün rağbetlerini, oraya yönelteler, gerçek yüzünü anlamaya bakalar. Teveccühlerim daha ötelere aşıralar… Daha yükseklere varalar. Daha ilerisi ledünnî ilme ereler. Anlattığımız halleri inkara sapmadan, zatî olan ehadiyet makamını bulmaya, irfan sahibi olmaya bakalar.

 

www.GAVSULAZAM.de


[1] Kehf S. A.110

[2] Burada içkilerden kasıt, dünyada tabir edilen sarhoş edici içecekler değil, ahiret alemine has içeceklerin yekünu olarak kast edilen içeceklerdir.

[3] İsra S. A.110

[4] Araf S. A.180

[5] İbrahim S. A.27

[6] İbrahim S. A.24

[7] Bakara S. A.60

[8] Yasin S. A.33

[9] Necm S. A.11

[10] Haşr S. A.23

[11] Taha S. A.7

www.GAVSULAZAM.de  © 2003-2005   •   Her Hakkı Mahfuzdur..