Önsöz

Öte alemlerde yaratılışın başlaması

İnsanın asli vatana dönüşü

İnsanın esfeli safiline reddi

Ruhların cesetteki yerleri

İlimlere dair

Tevbe ve telkin üzerine

Tasavvuf ehline dair

Zikirleri beyan eder

Zikrin şartları

Rü'yetullah - İlahi- Zati tecelliye ermek ve görmek

Nur ve zulmet perdeleri

Saadet ve şekavet
Fukara zümresi

Taharet beyan olunur

Şeriatta ve tarikatta namazın manası

Tecrit alemi marifet temizliği

Şeriatta ve tarikatta zekat

Şeriatta ve tarikatta oruç

Şeriatta ve tarikatta hac

Vecd ve safa

Halvet ve uzlet
Halveti evradı

Rüyalar

Tasavvuf ehli anlatılır

Sonsöz

 

Bu zümreye neden SOFÎYE, adı verildi? Hikmeti ne ola? Bu kısımda ondan bahsedeceğiz…

 

Bazıları der ki: Onlar yün elbise giyer de ondan… Yahut; kalblerini dünya sıkınıtısından aldılar da ondan… Yahut, kalblerini Allah’ın (CC) zatından gayri her sıfattan temiz ettiler de ondan...

 

Bazıları diyorlar ki: Onlar kıyamet günü yakınlık aleminin ilk safında dururlar da ondan…

 

Gerçekte alem dörttür? Mülk alemi, melekût alemi, ceberût alemi, lahût alemi ki bu, hakikat alemidir. Keza, ilim de dörttür: Şeriat ilmi, tarikat ilmi, marifet ilmi, hakikat ilmi…

 

Keza, ruhlar da dört bölümdedir: Cismanî ruh, nuranî ruh, sultanî ruh, kudsî ruh. Keza; tecelliler de dört bölümde görülür: Eserlerdeki tecelli, fiillerdeki tecelli, sıfatlara ait tecelli ve ZAT tecellisi.

 

Keza, akıllar da dört bölümde anlatılır: Maaş-dünyalık-aklı, mead adlı-öteleri düşünecek-akıl, ruhanî akıl ve külli akıl…

 

Anlatılan dört bölümün; yani: îlim, ruh, tecelli ve akla ait bölümlerin mukabili vardır. İnsanların bir kısmı: İlim, ruh, tecelli ve akıl bölümlerinin ilk bölümüne bağlıdır. Bunlar, birinci cennette demektir. Ki onun adı MEVA cennetidir. İkinci derecede anlatılan kısma bağlı olanlar NA’ÎM cennetinde sayılır. Üçüncü derecede anlatılan kısma bağlı olanlar da üçüncü cennet sayılan FİRDEVS’de sayılır.

 

Sayılan nimetlere bağlanıp kalanlar, eşyanın gerçek yüzünü görmekten mahrum kaldılar. Ama, Hak ehli, irfan sahibi ve gerçek fakr halini tadanlar hepsinden kaçtı. Hakikat alemine erdiler, yakınlığı buldular ve Allah-ü Teala’nın (CC) zatından gayrı hiçbir şeyle meşgul olmadılar. Allah-ü Teala’nın (CC): “Allah’a (CC) kaçınız.” emrine uydular. Ayrıca Peygamber (SAV) efendimizin buyurduğu:

 

“Dünya ve ahiret, Allah’ı (CC) arayana haramdır.”

 

Peygamber (SAV) Efendimizin haram kılması, onların haram olduğu manasını taşımaz. Allah’ın (CC) zatını arzu edenler; nefislerini, dünyadan bir talepte bulunmaktan ve onun fani varlığına sevgi duymaktan mahrum o kılmışlardır. Anlatılan Hadis-i Şerifin asıl manası budur.

 

O büyükler der ki: Dünya bir yaratıktır; biz de yaratıldık. İkimiz de bir yaratıcıya, sahibe muhtacız. Muhtaç, muhtaçtan nasıl bir talepte bulunur?. Bu durumda yaratılmışa gerekir ki, yaratanı araya..

 

Fukara zümresi hakkında, şu kudsi hadis önemlidir:

 

“Sevgim, varlığım onların sevgisidir.”

 

Sonra Peygamber (SAV) Efendimizin de şu Hadis-i Şerifi önemlidir:

 

“Fakirlik -varlıksız olmak- övüncemdir; ben onunla övünürüm.”

 

Burada anlatılan fakirlik hali, dünyalık yoksulu olan, malum kimseler manasına gelmez. Asıl manası Allah-ü teala’nın (CC) zatından gayrı herşeyi terk edip, Allah-ü Teala’ya (CC) ihtiyaçlarını arz etmektir.

 

Dünya ve ahirde ait bütün nimetleri terk etmektir. Bu anlatılan halden murad, Allah-ü Teala’nın (CC) zatında yok olmayı gösterir. Şöyle ki: Nefsinde, nefsi için hiçbir şey olmaya… Ve ondan başkası kalbinde yer almaya… Bunu Allah-ü Teala (CC) şu kudsî hadis’te nekadar güzel ifade eder:

 

“Ben, semama, arzıma sığamam; ama mümin kulumun kalbine sığarım.”

 

Burada müminden kasd, kalbini cümle beşeri sıfatlardan temizlemek ve ağyarı oradan atmaktır. Böyle olunca Hakk (CC) o kalbi genişletir, varlığını sığdırır… Bayezid-i Bistamî’nin (RA) şu kelamı zikri geçen kudsî hadisin derin manasını daha iyi açıklar:

 

“Arş ve çevresinde olanlar, irfan sahibinin kalbindeki köşelerden birine konsa, bir ağırlık duymaz.”

 

Bu sevgili kulları seven; ahiret günü onlarla olur. Onları sevmenin alameti, onlarla sohbettir. Allah-ü Teala’ya (CC) içten iştiyaktır. Bir kudsî hadiste şöyle buyurulur:

 

“Ebrar -iyiler - salihler- zümresinin bana şevki arttı; ben de onlara çok iştiyak duymaktayım.”

 

O büyük zatların üç çeşit elbisesi vardır; ki bunu üçüncü bölümde anlattık. Onların yaptığı işe gelince, iki şekilde mütalaa edilir.

 

Bu yola ilk giren ve orta derecede olan… İlk girenin işi, iyi ile kötü karışımıdır. Orta derecede olanın ise, iyilikle doludur. Giydikleri elbise de çeşitlidir. Bazan beyaz, bazan kırmızı karışımı, bazan yeşil…

 

Bunlar, ilk ve orta dereceli yolcunun halini tariftir. Bu yolda son haddini bulan kimsenin rengi, şekli olmaz. O güneş ışığı gibidir. Güneşin tek rengi vardır. Onun nuru renge belenmediği gibi, giydiğinde de renk kabul etmez. Belki hiçbir rengi kabul etmeyen Süvad -siyah- dır. Bu tam bir fena alemine ermenin alametidir. Bu süvad -siyahlık- onların irfan nuruna perdedir. Aynı şekilde gece de, güneşin perdesidir. Bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurulur:

 

“Geceyi libas eyledik; gündüzü maişet için kıldık.”[1]

 

Aklım ve ilmin özünü bulanlar için bunda bir işaret var…

 

Hak yakınları bu alemde, zindan hayatı yaşar. Gariplik çeker, ömrü gam, kederle tükenir. Mihnet, şiddet ve zulmetle ömür sürer.

 

Peygamber (SAV) Efendimiz, şu Hadis-i Serifiyle, bu zatların halini anlatır:

 

“Dünya müminin zindanıdır.”

 

Bu zulmet, şiddet diyarında karalı libas giymek gerek…

 

Peygamber (SAV) Efendimizin buyurduğu gibi, bela önce Peygamberlere (AS), sonra velî kullara (RA) daha sonra sırası ile…

 

Siyah giymek ve siyah sarık sarmak, bu yolun yolcularına uygundur. Bu libas ve sarık, bela elbisesidir.

 

Birçok kabiliyetin! yitiren kimsenin karalar giymesi gerek… İnsan bu alemde kendine has olan müşahedeyi ve Hakk’ı (CC) görmeyi yitirdiği gibi, ebedî hayatını da bir nevi öldürüyor. Aşkı, şevki sönüyor, kudsî ruhtan ayrılıyor. Vuslat ve yakınlık hali elden gidiyor. Bunlar, musibetlerin en büyüğüdür. Bu belalara uğrayan kimseye ömrü boyunca taziyet elbisesi giymek düşer. Çünkü uhrevî menfaatlerini kaybediyor.

 

Kocası ölen bir kadının dört ay on gün yas tutması icab ediyor. Bu dünyaya ait bir iştir. Ahiret aleminin faydasını yitirene bu yas sonsuz olmalı… Peygamber (SAV) Efendimizin buyurduğu “İhlas sahipleri büyük tehlikenin ucundadırlar.”, bu zatların haline ne kadar güzel uyar…

 

Bu anlatılanlar, fena, alemine geçip varlığını yitiren fukara zümresinin vasfıdır. Bu fakirlik büyüktür; insanın benliğine bir güzellik verir. Peygamber (SAV) Efendimiz: “Fakirlik iki cihanda yüz karasıdır…” buyurur. Bunun manası: Kendi rengi dışındaki renkleri kabul etmez; yalnız, ilahî vechin nurunu kabul eder demektir. Sonra, yüzdeki siyah benek, güzelin güzelliğini artırır.

 

Hakk (CC) yakınlığına eren kimseler, Hakk’ın (CC) cemal tecellisine nazar ettikten sonra, gözleri O’nun (CC) gayrını artık kabul eylemez. Sevgi ile başkasına bakamazlar.

 

Onların sevgilisi. oradaki artık tek şey olur: ALLAH (CC).. Her iki cihanda onların hali budur. Onların gayelerinde, yalnız onun varlığı bulunur. Artık onlar, insan olmuştur, insanı da Allah-ü Teala (CC) kendini bilsin diye yarattı… Zatına vasıl ola diye halk etti. Bu durumda insana gerekir ki, yaratılışındaki hikmeti seze ve onun derinliğindeki manayı bulmaya çalışa… Her iki alem için yapacağı vazifeleri bile… Ta ki, ömrünü boş şeylere harcamaya… Ve ölümden sonra pişmanlık duymaya… Sonsuz hasrete boğulmaya.. Ömrünü boş yere tükettiği için nedamet etmeye…

www.GAVSULAZAM.de


[1] Nebe S. A.10-11

www.GAVSULAZAM.de  © 2003-2005   •   Her Hakkı Mahfuzdur..