KONULAR  
 

 

Tevbe: Ayetlerle Geniş İzah
.........................................

 
 

 

Tevbeye Ait Hadis-i Kudsiler
.........................................

 

 

 

Tevbeye Ait Hadis-i Şerifler
.........................................

 

 

 

Tevbenin Kabul Şartı
.........................................

 

 

 

Tevbeye Mani Şeyler
.........................................

 

 

 

Tevbede Devamlılık
.........................................

 

Nasuh Tevbesi

.........................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................


"Rabbinizden (CC) mağfiret dileyin. Sonra, günahlardan tevbe edip O'na (CC) sığının." (Hud S. A.90)

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................


"Rabbinizden (CC) mağfiret dileyin. Sonra, günahlardan tevbe edip O'na (CC) sığının." (Hud S. A.90)

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................


Huzurunda elimi açtım. Bu elleri boş çevirme Ya RAbbi. Padişahsın. Kapına gelenleri boş çevirmezsin, b iliyorum. Sana elimi açmaya yüzüm yok. Lakin Senden Sana sığındım Ya RAbbi. Beni bağışla. Seni bilemedim. Beni afveyle. Bana acı, Ey Rahmeti bol Padişah...!

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................


İlahi! Hz. Resul Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz'in aşkına...

İlahi! Hz. İmam-ı Ali (KV) Efendimiz'in aşkına...

İlahi! Hz. Hasan (RA) ve Hüseyin (RA) Efendilerimiz'in aşkına...

İlahi! Silsile-i Saadet (RA)  Efendilerimiz'in aşkına...

İlahi! Oniki İmam (RA) Efendilerimiz'in aşkına...

İlahi! Hz. Pirimiz, Abdulkadir-i Geylani (KSA) Efendimiz'in aşkına...

İlahi! Hz. Üstadımız Hak Halili (KSA) Efendimiz'in aşkına...

İlahi! Seyyidet Hz. Zehra (RA) Annemiz'in aşkına...

İlahi! Hz. Kadir Sultan (RA) Efendimiz'in aşkına...

İlahi! Şeyhimiz, baş tacımız Hz. Hacı Halil (RA) Efendimiz'in aşkına...

 

KAPINA GELDİM!

Cümle Enbiyalarının (AS) aşkına....

Cümle Evliyalarının (RA) aşkına...

 

KAPINA GELDİM!

Yardım eyle şu düşküne...

 

Aşkınla bizi yandır...

Nurunla bizi nurlandır...

Lütf-u Kerem'inden bize de bahşeyle YA İLAHİ!

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................

Ey biçare... Şunu iyi bil ki, insan tevbe kapısından geçmedikçe, ne kadar ibadet ederse etsin, onun kurtulması muhaldir. Tevbe, ibadetlerin abdesti mesabesindedir. Nasıl abdestsiz namaz olmazsa, tevbesiz de ibadet makbul olmayıp sonu hüsran, perişanlık ve nedamettir, nadimi pişman olmaktır.

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................

Tevbeye niyet eden kişi, ömrünü gaflet ve günah ile geçirmekten son derece sakınmalıdır. Bunun en kolay yolu ise, eskiden edindiği ve kendisini günaha sürükleyen, ibadetlerden ayıran kötü arkadaşlarından ayrılıp Allah (CC) Hz.leri'ne yakın olan, O'nu (CC) bilen ve tanıyan, ibadete devam eden temiz ve salih arkadaşlar edinmektir.

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................

Ey biçare... Şunu iyi bil ki, insan tevbe kapısından geçmedikçe, ne kadar ibadet ederse etsin, onun kurtulması muhaldir. Tevbe, ibadetlerin abdesti mesabesindedir. Nasıl abdestsiz namaz olmazsa, tevbesiz de ibadet makbul olmayıp sonu hüsran, perişanlık ve nedamettir, nadimi pişman olmaktır.

......................................

 
 

TEVBE: AYETLERLE GENİŞ İZAH

 
 

Tevbe etmek, herhangi bir suretle daha önceleri işlenmiş olan günah ve kötülüklerden pişmanlık duymak ve bir daha günah işlememeye ve kötülük yapmamaya azmetmektir. Gerçekten tevbe yapmış olan bir müslüman, tevbesinde durur ve eski günah ve kötülüklerine bir daha dönmez, işte Allah (CC) Hz.leri indinde bu şekildeki tevbeler makbuldür. Tevbe edenlerden maksat aklına geldiği zaman, haftada ayda yılda tevbe edenler değil, beşeriyet iktizasınca işlenen günahlarına her gün devamlı olarak tevbe etmek ve bir daha günah işlememeye gayret sarfetmektir. Bir müslüman, sadece geçmiş günahlarına ve kusurlarına tevbe etmekle kalmamalı, aynı zamanda hem bir daha o günahları işlememeye azmetmeli, esasen tevbe, işte bu takdirde hakiki tevbe sayılır.

Yüce Mevla (CC) Hz.leri şöyle buyuruyor: “İman edip de salih ameller işleyenlerin kendilerinden günahlarını muhakkak örteriz.”[1] İnsanları doğru yoldan saptırıp günah işlemeye sebep olanlar hakkında da Yüce Mevlamız (CC) şöyle buyurur: “Muhakkak onlar, kendi günahlarını ve o günahlarla beraber daha bir çok (saptırdıkları kimselere ait) günahları yüklenecekler ve şüphe yok ki, (Allah’a) (CC) iftira ettikleri şeylerden kıyamet günü sorumlu tutulacaklardır.”[2]

Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor: “Ey İman edenler! Allah’a (CC) öyle tevbe edin ki, tam bir pişmanlık halis bir tevbe olsun. Ola ki Rabbiniz (CC), kötülüklerinizi örter ve sizi, (ağaçları) altından ırmaklar akan Cennetlere koyar.”[3]

Ayet-i Kerime’de bildirilen Tevbe-i Nasuh, kulun geçmişte işlediği günaha pişman olması ve bundan sonra da o günaha dönmemeye kati olarak karar vermesidir. Kalb pişman olmalı dil de dua etmelidir. Bu hususta Yüce Allah (cc) Hz.leri şöyle Buyuruyor: “Şüphesiz ki Allah (CC) çok tevbe edenleri de sever, pisliklerinden pak olanları da sever.”[4]

“Hem Rabbinizin (CC) mağfiretini isteyin. Sonra O’na (CC) tevbe edin ki, sizi takdir edilmiş belirli bir zamana (ölüme) kadar güzel bir şekilde yaşatsın.”[5]

“Rabbinizden (CC) mağfiret dileyin. Sonra, günahlardan tevbe edip O’na (CC) sığının.”[6]

“Onun için sen (Ey Habibim) emrolunduğun şekilde, beraberinde tevbe edenlerle dosdoğru hareket et.”[7]

“Ve O’ndan (CC)  mağfiret dile, muhakkak ki, O (CC) Tevvab'dır, Tevbeleri kabul eder.”[8]

“Tevbe etmeyenler işte onlar zalimlerdir.”[9]

Tevbe yapmayan kimsenin nefsi ıslah olmaz, zalim olur. İmam-ı Gazali (RA) Hz.leri buyurdu ki: “Tevbe üç kısımdır: 1: Halkın (avamın) tevbesi. 2: İlim sahibi olanların tevbesi. 3: Seçilmişlerin (Havvasm) tevbesi. Bu hiç bir vakti zayi etmemektir.”

Arifler şöyle buyurmuşlardır: “Tevbe beş kısımdır. 1: Halkın tevbesidir, bu günahlardan dönmektir, 2: Salihlerin tevbesidir, bu gizli günahları da terketmektir. 3: Müttekilerin tevbesidir, şekten şüpheden sakınmaktır. 4: Muhiblerin (Allah (CC) dostlarının) tevbesidir. Bunların tevbesi, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni zikretmekten gafil olmamak için halktan sakınmaktır. 5: Ariflerin tevbesidir.”[10]

“Hasenat büyük günahlardan gayri seyyieleri giderir.”[11] Bir kimse bir günah işlese ve o günahına tevbe etmese fakat bütün bunlara rağmen bir musibet de görmese, biliniz ki, o kişinin işi Ruzi Cezaya kalmıştır. Kıyamette hesaba çekilecek ve yaptığının cezasının görecektir. Ayet-i Kerime’lere devam edelim.

İbrahim Halilullah (AS) Cenab-ı Hakk’a (CC) şöyle niyaz etmişti: “Ey Rabbimiz (CC)! Bizi sana teslim ve İhlâs sahibi olmakta sabit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da, sana boyun eğen bir ümmet yap, kusurlarımızı afvedip tevbemizi kabul buyur, muhakkak ki, sen tevbeleri kabul edensin.”[12]

“Derken Adem (AS) Rabbinden (CC) bir takım kelimeler aldı O’na (CC) yalvarıp tevbe etti. O’da (CC) tevbesini kabul buyurdu. Çünkü tevbeyi çok kabul eden asıl esirgeyici O’dur (CC).”[13]

Ayet-i Kerime’de beyan olunan Hz. Adem’e (AS) Cenab-ı Hak Celle ve Ala Hz.leri,  Hz. Cebrail’i (AS)'ı gönderdi. “Ya Cibril (AS)! Adem (AS) kuluma git! Neden çok ağlar, onar sor! Onu kim Yarattı? Cennetine kim koydu? Cennette nimetleri kim verdi? Havva’yı ona kim verdi? O yasak ağaçtan kim yedirdi ve yeryüzüne kim indirdi? O’na (AS) sor!” dedi. Cebrail (AS) Cenab-ı Hakk’ın emriyle Adem (AS)'a vardı: “Ya Adem (AS)! Rabbin (CC) sana selam söyledi.” Adem (AS): “Aleykümüsselam!” dedi. “Sana soruyor; Onu kim yarattı?” Hz. Adem (AS) cevaben: “Beni Rabbim (CC) yarattı.” “Cennetine kim koydu?” “Beni Rabbim (CC) koydu” Cennette nimetleri kim verdi.” “Bana Rabbim (CC) verdi.” “Hz. Havva'yı ona, kim verdi o yasak ağaçtan kim yedirdi ve yeryüzüne kim indirdi?” Hz. Adem (AS): “Hepsi de Rabbimdendir (CC).” dedi. Cebrail (AS): “Ya Adem (AS)! Bunların hepsinin Rabbinden (CC) olduğunu bildiğin halde niçin bu kadar çok ağlıyorsun?” dedi. Adem (AS): “Ya Cibril  (AS). Ey karındaşım! bunlar hepsi Rabbimdendir (CC). Takdir yerini buldu, yer yüzüne keder yerine indim bunlar mukadderdi takdir yerini buldu. Yalnız Rabbim (CC) bana nimetlerini verdi o yasak ağaçtan yeme dedi. Emrine muhalefet ettim yedim, onun için Rabbimden utanıyor haya ediyorum.” dedi. Cebrail (AS), Cenab-ı Hakk’ın (CC) katına gitti. Cenab-ı Hakk (CC) sordu. Cebrail (AS): “Ya Rabbi (CC)! Sence her şey malumdur.” dedi. Cenab-ı Hakk Celle ve Ala Hz.leri Ayeti Kerimede beyan edilen kelimeleri (tevbeyi) Hz. Cebrail’e (AS) verdi ve: “Bunu Adem (AS) kuluma telkin et. Bu tevbei istiğfarı onun esması kıldım. Bu tevbeye devam etsin. (Estağfirullahel azim) onun zürriyyeti çok olacak, ben onun tevbesini ve secedesini kabul ederim.” buyurdu. Cebrail (AS) bu esmayı Adem (AS)’a getirdi, telkin etti. Adem (AS) bu tevbeye devam etti tevbesi kabul oldu, secdesi de kabul oldu ve bu tevbei istiğfar bize Adem (AS)'dan miras kaldı.

Musa (AS) Turi Sinadan dönünce kavmini buzağıya tapar gördü. Bu bahsi Cenab-ı Hakk şöyle beyan ediyor: “Ey kavmim! Siz buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz, hemen Yaradanınıza tevbe edin.”[14]

Ayet-i Kerime’lere devam edelim: “Bu takdirde Allah (CC) günahlarınızdan size bağışlar.”[15]

“Ancak tevbe eden ve iman edip de salih amel işleyen kimse müstesnadır. Kim de tevbe eder de salih amel işlerse, muhakkak ki, o makbul bir şekilde Allah'a (CC) döner.”[16]

Cenab-ı Hakk (CC) tevbe edenlere bu müjdeyi vermiştir. Ey Müslüman kardeşim! Biz de tevbe işinde ve Cenab-ı Hakk’ın (CC) razı olduğu işlerde tembel olmayalım. Tevbe etmek saadet alametidir, tevbe eden tevbenin şartlarını yerine getiren bahtiyar kimselerin geçtiği yerler kendileriyle övünür. Cenab-ı Hakk (CC) onu halkın gönlünde tatlı sevimli kılar. Kabir ona Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kıyamet gününde yüzü ak olur. Sırattan kolay geçer. Hesabı ihsan ile kolay geçer ölürken müjdelenir. Ayet-i Kerime’de mağfiret sebebine ve nimetin artmasına işaret vardır. Fakat istiğfardan sonra, bir daha günah işlememeye gayret etmeli ve lisanla istiğfar ettiği gibi, kalbi ile de nedamet etmelidir. Beşeriyet icabı günah irtigab ederse derhal tevbei istiğfar eylemelidir. Ve: “Bu küçük günahtır. Bundan ne olur?” dememelidir. Çünkü küçük görülen günahlarda birer birer irtikat edilecek (işlenecek) olursa o da büyük günah olur. Hak Celle ve Ala Hz.leri: “Kıyamet gününde tevbelerine sadık ve daim olanların bir günahtan sonra tevbe ederek bir daha o günaha dönmeyenlerin suçlarını yüzlerine vurmaz onları rezil rüsvay etmeyiz.” buyurmuştur. Tevbe edenler ve tevbelerin de sadık ve samimi olanlar Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü (SAV) ile beraberdirler. Alemlerin Efendisi (SAV) ile beraber olanlar hiç rezil rüsvay olurlar mı? Elbette olmazlar. Allah-ü Zülcelal (CC) Hz.leri onların suçlarını açıklayarak kendilerini mahşer ehline karşı asla utandırmaz. Onlara Cehennem azabını ve Sırat karanlığını göstererek onları üzmez. Onların imanları önlerinde ve sağ yanındadır. Bu, bahtiyar kullarını Mucizel beyanında şöyle beyan ediyor: “Hatırla o günü ki, mümin erkeklerle mümin kadınların nurları, önlerinden ve sağlarından koşuyor kendilerini göreceksin. O gün, münafık erkeklerle münafık kadınlar, iman edenlere şöyle diyecekler. ‘Bize bakın (yahud bizi bekleyin) nurunuzdan bir parça alalım.’ (Müminler tarafından onlara şöyle denilecek, arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayın.”[17]

Yüce Allah (CC) Hz.leri mümin ve müminatın o alemde münafıkların düştüğü o kederli günü sadık kullarına Mucizel beyanında şöyle beyan edip o şekilde dua edeceklerini bildiriyor: “Ey Rabbimiz (CC)! Bizim nurumuzu tamamla, (bu sırat üzerinde nurları sönen münafıklar gibi bizleri yapma) Bizi bağışla muhakkak ki, sen her şeye kadirsin.”[18]

“Siz günahlarınızdan tevbe ederek Rabbinizden (CC) bir mağfirete ve genişliği, yerle göğün genişliği gibi olan bir cennete yarışın.”[19]

Kur'an-ı Azim bir Nur-u İlahi'dir. O'nu daima önlerinde bulunduranlar mutlaka selamet ve saadete ererler. Nitekim Ayet-i Kerime'de buyurulduğu gibi önleri sıra ışıklan bulunanlarda o ışık sayesinde bastıkları yeri görürler, düşmeden yollarına devanı ederler. Sağ yanımızdaki nur da Fahri Alem (SAV) Efendimiz’dir. Kul bu iki nura ne kadar yaklaşır ve onlara uyarsa dünyada ve Ukbada o nisbette nurlanır. Bu nurlanma insanın gayretine bağlıdır. Bu nurlara uymayanlar ise karanlıklarda kalır ve yollarını kaybederler. Demek oluyor ki, Resul (SAV) Efendimiz Nur-u Azim, Kur’an da Nur-u Mübin’dir. Bu iki nuru önüne ve yanına alanlar, onlara dayananlar o nurlar ile nurlananlar, elbette zulmette ve dalalette kalmazlar.

“Rabbiniz kendi üzerine şu Rahmeti yazdı, içinizden kim bilmeyerek bir fenalık yapıp da sonra arkasından tevbe etmiş ve düzelmiş ise şüphesiz ki, O (Allah) (CC)  Ğafur ve Rahim’dir.”[20]

İnsan cehaleti sebebiyle günah işlemiştir. Sonra fenalıktan tevbe ve muamelatını islâh etmiştir. İşte bu gibiler hakkında Allah (CC) Hz.leri Gafururrahim’dir ve bu gibiler için affını farz kılmıştır. Gerek itaat ve gerekse isyanın zerresi gaib olmaz. “Zira kim zerre miktarı bir hayır işlerse, onun mükafatını görecek. Kim de, zerre miktarı bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”[21] Şu halde daima itaatte bulunarak kendini Cenab-ı Hakk’a (CC) sevdirmeli. Necat (kurtuluş) bundadır.

“Eğer siz, yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizden diğer kabahatlarinizi örteriz ve sizi iyi bir gidişata sokarız.”[22]

“Ancak Allah’ın kabul edeceğini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir. Ki, bir cahillikte bir kabahat yaparlar da sonra çok geçmeden tevbe ederler, işte Allah (CC) bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah (CC) ihlâsla tevbe edenleri hakkıyla bilicidir. O kimseler ki, kütü işlerde ısrar ederken onlardan birine ölüm gelip hayattan ümidini kesince ‘Ben, şimdi tevbe ettim’ der. O kimseler için tevbe yok (tevbe makbul değildir).”[23]

“Ey müminler! Sizden meydana gelen kusurlardan Allah’a (CC) tevbe ve rücu ediniz ki, felah bulup dünya ve Ahiret saadetine kavuşasmız.”[24]

Kul ölürken can alıcı meleği görür ve ölümün geldiğini anlar. “Ey Melekül mevt (ölüm meleği)! Bana bir gün müddet ve de tevbe edeyim.” der. Ölüm Meleği der ki: “Önünde nice günler vardı bu gün ömrün bitti.” der. O kul tevbe etmeden ümitsizlik şerbetini içerse imanının aslı sarsılmaya başlar. Tevbe ölüm anı gelmeden yapılmalıdır. Tevbe şartlarına uygun yapılırsa kabul edilir.

Ey bir çare! Tevbe ettiğin zaman, kabul edilip edilmeyeceğinden şüphe etme. Tevbenin şartlarına uygun olup olmadığından şüphe et. Tevbenin esası, pişmanlık neticesi meydana gelen bir iradedir. Pişmanlığın alameti daima üzülmek ve tam olması için evvela tevbe lazım geliyor. Bir mümin Cenab-ı Hakk’ın (CC) korkusuyla büyük günah işlemezse ona çok sevap yazılır. Niyyeti halis olmak lazımdır.

“Kim bir hayırlı ve güzel amelle gelirse, ona on misli sevap verilir. Kim de bir günah ile gelirse ona ancak misli ile (günahı kadarla) ceza edilir.”[25]

Bir mümin yüz sene ibadet etmiş olsa on misli bin sene eder bir kafir de yüz sene yaşamış olsa o miktardan başkasıyla cezalandırılmaz. Mümin niyyeti sebebi ile kafir de niyyeti ile ebediyyette niyyetleri sebebiyle ebedi mükafat ve ebedi mücazat yani azaba duçar olurlar. Cenab-ı Hakk (CC) kuluna eziyet etmez, kul eziyeti kendi kendine eder. Şu mısralar ne de yerinde söylenmiştir: Kuluna zulmetmez Hüda’sı, herkesin çektiği kendi belası. Dolayısıyla herkes ne ekerse onu biçer.

Tevbe kelimesinin lügat manası “rucu etmek, dönmek” Şer'i manası ise, “yaptığı kötülüklere pişman olup Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne karşı olan isyanından vaz geçmek” demektir. Tevbenin, günahların hepsi için farz olduğu, İcma-i Ümmet ile bildirilmiştir.

Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor: “Ey Müminler! şarap (içki içmek), kumar oynamak, ibadet için dikilen putlar, (cahillik devresinde kullanılan) fal okları hep şeytanın işinden, pis birer şeydir. Onun için bunlardan sakının ki, kurtulasınız. Muhakkak şeytan, şarabda ve kumarda aramıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı (CC) anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz, bunlardan sakınmaz mısınız?”[26]

“Siz içinizde olan şeyi açıklasanız da, saklasanız da, Allah-ü Teala (CC) sizi onunla hesaba çeker, nihayet dilediğini bağışlar ve dilediğine de azab eder. Allah (CC) her şeye kadirdir.”[27]

“Yoksa küfür işleyip isyan edenler, bizden (azabımızdan) kurtulacaklarını mı sandılar? Ne fena hüküm veriyorlar.”[28]

“Günahkarların yolu seçilip durumları sana belli olsun diye, ayetlerimizi böylece açıklarız (Ey Habibim).”[29]

“Nihayet o müşriklerin her birine ölüm geldiği vakit şöyle diyecekler Rabbim (CC), beni dünya geri çevir. Tâ ki, ben terk ettiğim imanı yerine getirip salih bir amelde bulunayım. Hayır (artık dünyaya dönülmez) müşriklerden her birinin söylediği bu sözler, söyleyene ait faydasız bir lafdır.”[30]

“(İnsanoğlunun), biri sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki katip Melek'in amellerini yazmakta olduklarını hatırla. O, her ne söz atarsa muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır.”[31]

Ebayezid-i Bestami (KSA) Hz.leri buyururlar ki: “İnsanların tevbesi, işledikleri günahlarından dolayıdır. Benim tevbem ise, (Lailahe illellah) sözündedir. Çünkü ben bunu alet ve harflerle söylüyorum. Cenab-ı Hakk (CC) ise harf ve âletlerin ötesindedir.”[32]

“Günah ve isyanın Tevbesi, bir tanedir; taatin tevbesi bin tevbedir.”[33] Çünkü kudsi alemde, Levh-i Mahfuz’da âlet ve harflerin yeri yoktur. O alemden gelme olan ruhun da harf ve âletle ilgisi yoktur. Harf ve âletten kurtulamayan bir taat, kudsiyet alemine erişen bir ruh için, noksanlıktır. Bundan dolayı nice defalar tevbe etme ihtiyacını duyar. İbadette sadece dil ve diğer organlar hareket ediyor ve bu kalbe ruha inmiyorsa, işte bu ibadet harf ve alet kapsamında kalmıştır. Bundan dolayı her kelime ve harf için bir tevbe gerekir.

Ey Allah (CC) Hz.leri’nin mülkünde, O’nun (CC) nimetiyle yaşayan insan! Allah’a (CC) karşı O’nun (CC) mülkünde O’nun (CC) nimetini yiyerek sakın isyanda bulunma, varlığın hikmetini anlıyarak Allah (CC) Hz.leri’nden utan. Çünkü Allah (CC) Hz.leri seni Cehennem ateşinde yakmaktan utanıyor. Rahmeti gazabının önüne geçiyor. Şayet kul isyanında ısrar eder, Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne asi olursa o zaman Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin ebedi alemdeki ceza evi olan Cehenneme bir tutsak rehine olarak girer. Bu hususta Yüce Mevlamız (CC) buyuruyor: “İçinizden (hayırda) ileri gitmek, yahud geri kalmak isteyenleri... Herkes kazandığına karşılık bir rehinedir; (hesabını doğru vermekle ancak kendisini kurtarabilir).”[34]

Ey mümin! Eğer ebedi alemde Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin ceza evi olan Cehenneme tutsak rehine olarak girmek istemiyorsan, bu alemde iken günah işlemekten kendini koru.

“Allah, kendine dönüp tevbe edenleri bağışlayıcıdır.”[35]

“Evvab’dan murad kimdir?” diye sual olundukça cevaben buyurulmuştur ki: “Evvab o mümin kimsedir ki, bir günahı işleyip sonra tevbe eder tekrar bir cürmü işleyip, yine tevbe eder salisen (yani üçüncü defa) işleyip tevbe eder, tevbe insanın hayatı içinde işlemiş olduğu günahlara nedamet pişmanlık duyup Hakk’a (CC) rücu ve ilticasına denir ki, halktan yüz çevirmesine vesile olur. Bu tevbe her mümin için farzı ayındır. Bir an evel tevbei nasuh ile tevbe edip abid, zahid, salih ve Hakk’ın (CC) nimetlerine şükreden, aynı zamanda zakir (Zikreden) kullarının arasında yer almaya say ve gayret göstermesi lazımdır.” Çünkü Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri ona kıyamette şöyle hitab edecek: “(Ona şöyle diyeceğiz) Oku kitabını, bugün üzerine hesap görücü olarak nefsin yeter. Hiç bir günahkâr da başkasının günahını taşımaz. Bir de biz bir Peygamber göndermedikçe azab etmeyiz.”[36]

“Eğer iyilik ve güzellik işlerseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinize.”[37]

“Allah (CC), kime hidayet ederse o doğru yoldadır. Kimi de sapıklığa düşürürse, artık bunlar için Allah’tan (CC) başka asla yardımcılar bulamazsın.”[38]

Tevbeden mahrum, isyan vadilerinde (Keyfe ma yesa keyif içerisinde) yaşayanların akibetlerinin felaket ve hüsranla neticeleneceğinde hiç şüphe yoktur. Binaenaleyh evlada ve aileye dost ve ahbaplara her fırsatta tevbenin lüzumunu ehemmiyetini duyurmaya çalışmalıdır. Tevbeye niyet eden kişi ömrünü gaflet ve günah ile geçirmekten son derece sakınmalıdır. Bunun için en kolay çare, eskiden edindiği ve kendisini günaha sürükleyen ibadetlerinden ayıran bütün kötü arkadaşlarından ayrılıp Hakk (CC) yolcusu ibadet ve taatte müdavim (devam eden) olan temiz ve şalin arkadaşlar edinmek lazımdır. Yoksa mucizel beyanda belirtilen şu vaka ile karşılaşır.Yüce Allah (CC) Hz.leri ebedi alemde mahrumiyet içerisinde kıvranacak olan kullarını mucizel beyanında ikaz ediyor kulak verelim: “Yazıklar olsun bana keski (beni sapılan) falanı dost edinmeyeydim. Vallahi o sapıttı beni Zikirden, (Allah’ı (CC) anmaktan ve Kur'an ahkâmına bağlanmaktan).”[39]

Salih arkadaş edinildiği zaman işte bu tevbe hayırların başı ve anahtarıdır. Böyle olmadıkça hakiki bir tevbe ve tam bir dönüş olamaz. Bu tevbe bütün muamelelerinde esasıdır. Haller bu tevbe ile açılır. Keşifler kerametler saadetler hep bu tevbeden sonra hasıl olur, herkesin bilmesi lazımdır ki, bu tevbe herkes için farzı ayındır.

Günahlarından kaçmaya muvaffak olduktan sonra mühim bir nokta daha vardır ki o da vurduğu, dövdüğü, sövüp sayarak şerefini kırdığı kimse ile de helallaşmaktır. Bundan dolayı Cenab-ı Hak Teala Hz.leri bu hususta kullarına: “Benim seni afv etmem için evvela o kardeşinden af dile helalleş, özür beyan et kul hakkını öde, sonra Bana gel bana dön ve benden af dile. Yoksa başka türlü affın mümkün değildir.” diye buyurur. Böyle olmazsa yarın kıyamet gününde o hakaret eden ve hürmetsizlik gösteren kişi dövüp sövdüğü veya arkasından gıybetini yaptığı kimseye verilmek üzere sevaplarının alınıp hakaret gören müslümana verildiğini görecektir. Daha yetmezse o hakir görüp dövülen sövülen kimsenin günahları alınıp döven söven kimsenin üzerine, yüklenecektir. Aman Allah’ım (CC)! Ne büyük facia.

Kainatın Halikı (CC) Buyuruyor: “Günahının Yarlığanmasmı iste.”[40] Kötü mezmum huylardan ahlaklardan biri de tevbeyi terk etmek ve onu ihtiyarlığa bırakmaktır. Bu ise çok yanlış, bir harekettir. Çünkü insanın ömrünün ne zaman son bulacağı belli değildir. Gerçek müslümana yakışan, daima ölüme hazırlıklı yani tevbeli, abdestli, namazlı, hak hukuka son derece riayetkar olmaktır. Böyle olabilen (fikrinde, şükründe, zikrinde) daim olan bahtiyarlar için ölüm ne zaman gelirse gelsin kayıpları yoktur. Çünkü Hakk’ın (CC) huzuruna çıkmaya hazırdırlar. Binaenaleyh tevbenin, terki veya onu yarına bırakmak müslümanın işi değildir. Müslüman her zaman, tevbekâr olmalıdır. Tevbede daim olabilmek için Takva Tasavvuf (Tarikat) okuluna ihtiyaç vardır. Zira tarikata giren bir insan, manevi yolculuğa çıkar, her an Hakk (CC) ile olur, O’nu (CC) daima anar ve geçmişte işlediği suç ve isyanlarından dolayı pişmanlık içinde olur. O zaman her gün muntazaman en az günahına yüz defa tevbei istiğfar eder. Zira Nebiler Nebisi (SAV) günahı olmadığı halde günde yetmiş ile yüz defa tevbei istiğfar ederlerdi. Elbetteki bunu bizlere talim için yaparlardı. Tevbenin cem'i (Estağfirullahhelazim) dir buyururlardı. Nitekim Hakk Teala (CC) Hz.leri buyurur ki: “Ve Allah’tan (CC) mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah (CC), çok bağışlayıcıdır. Çok merhamet edicidir.”[41]

“Günah işleyerek nefislerine hainlik edenlerden taraf mücadeleye kalkışma, çünkü Allah (CC) hainlikte ileri gitmiş olan günahkârı sevmez.”[42]

“Kim bir fenalık yapar yahut nefsine zulmeder de Allah’tan (CC) mağfiret dilerse, Allah’ı (CC) çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur. Kim bir günah yaparsa, onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur. Allah (CC) her şeyi hakkıyle bilendir. Hükmünde hikmet sahibidir. Kim bir hata veya bir günah yapar da, sonra onu bir suçsuza atarsa, muhakkak ki, o iftira ve bir büyük günahı yüklenmiştir.”[43]

Bu Ayet-i kerimeler, Nebiler Nebisi’ne (SAV) inzal buyurulunca şeytan mel 'unu korkunç bir ses ile feryad eyledi. Bu feryadı şeytanın askerleri duyup yanına geldiler. “Bu halin nedir?” dediler. Şeytan: “Benim hilelerim ile bu ümmete işlettiğim günahların af ve mağfireti hakkında Muhammed’e (SAV) bir Ayet-i Kerime nazil oldu.” dedi. Askerleri hangi ayet olduğunu sorunca Nisa Sûresi 110. Ayeti onlara okudu. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin vaadinde dönmek yoktur. Şimdi düşünün buna bir hile bulabilir misiniz?” Onlar da: “Hayır hile bulamadık.” dediler. Şeytan düşündü: “Ben hile buldum.” Dedi. Avanesi: “Nedir?” dediler. Şeytan: “O büyük Peygamber (SAV) ahirete intikal ettikten sonra ümmetine güzel amel suretinde çeşitli bid'atler işletelim, onlar bid'atleri sünnet sayıp yaparlar o yaptıkları amelden de tevbe ve istiğfar etmezler. Bu bid'atlerle onların cehenneme girmelerini sağlar muradınıza erersiniz.” dedi. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri cümlemizi şeytanın şerrinden muhafaza eylesin. (AMİN)

“Gerçekten bir kimse günah ve küfrü kazanır da, günahları onu her taraftan çevrelerse, işte böyle kimseler cehennem ehlidirler ve orada ebedi olarak kalıcıdırlar.”[44]

“Onlara (küfredenlere) ‘Yeryüzünde (küfür ve günah işleyerek, müminleri aldatarak) fesat çıkarmayın’ denildiği zaman: ‘Bizim işimiz ıslah etmektir’ derler.”[45]

“Onlar, bizim Ayetlerimizi yalanladılar da Allah (CC), yaptıkları günahlar sebebiyle kendilerini enseledi. Allah’ın (CC) azabı çok şidetlidir.”[46]

Ancak onun arkasından tevbe edip hallerini düzeltenler başka. Çünkü Allah (CC), hakikaten günahları bağışlayan, çok esirgeyendir.”[47]

“Elbette iman ettikten sonra kafir olanlar ve küfürlerini artıranların (son nefeste) tevbeleri kabul olunmaz. İşte bunlar sapıklardır.”[48]

“Size bu azap, yaptığınız günahların karşılığıdır: Ve Allah (CC) kullarına zulmedici değildir.”[49]

O halde ey insan! Bil ki, Allah (CC) Hz.leri’nin Rahmeti, Ğufranı sana yakındır. Allah (CC) Hz.leri’nin senden günahlarına, gerçek manada tevbe etmen, pişmanlık duyman ve bir daha o kötü hallere dönmemen ve günah işlememeye ve tevbei istiğfara devam etmen şartı ile razı olması ümid edilir ve yine umulur ki, Allah (CC) Hz.leri senin tevbeni kabul eder. Allah (CC) Hz.leri merhamet edenlerin en çok merhamet edicisidir. Suçun büyüklüğünü ve rezilliğini idrak etmek Allah (CC) Hz.leri’nin gazabından korkmak bir mümini, masiyatı nefret etmeye, ondan şiddetle uzaklaşmaya, tevbe ve istiğfar etmeğe, büyük bir pişmanlık duymaya sevkeder. Yüce Allah (CC) Hz.leri Mucizel beyanında Ayet-i Kerime’ler ışığı altında tevbei istiğfar mutlak olarak zikrolundu ve adedi tayin olunmadı. Ey bütün mahlukatın ahseni (güzel) olarak yaratılan insan! İhtiyarlık gelmeden, ölüm gelip çatmadan, ebedi alemdeki makamını göreceğin zaman nutkun (dilin) tutulmadan günahına, unutmadan devamlı nedamet ve pişmanlık içerisinde tevbei istiğfar etmeye bak. Eğer günahına tevbe edebiliyorsan, ve günah işlememeye de azami gayret edebiliyorsan ne mutlu sana, günahına tevbe edemezsen, kendine yazık edersin.

Şanı Yüce Allah (CC) Hz.leri buyurur ki: “O, size Hak ile batılı ayırd edecek bir anlayış ve nur verir. Günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah (CC) çok büyük lütuf sahibidir.”[50]

“Halbuki sen (Ey Resulüm) onların içindeyken Allah (CC) azab verecek değildi. Tevbei istiğfar ettikleri halde de Allah (CC) onlara azab edecek değil.”[51]

Mansuru Ammar der ki: “Beni İsrail zamanında güzel bir kadın vardı. Güzelliği ile halkı aldatır, evinin kapısını daima açık tutardı. O şehirde gayet abid (ibadet eden) bir zat vardı. Bir gün nasılsa yolu bu kadının evi önüne düştü gözü ansızın o kadına ilişti. Fakat gönlünü kaptırdı ne çareki nefsini yenemez. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne yalvadı. Nihayet gönlünü kadından ayıramadığından nesi varsa sattı, altınları alarak kadına gitti. ‘Ey dilber, şu altınların hepsini al ve beni bir gece vasim bağında kamuran eyle.’ Fettan kadın kabul edip abide zaman tayin etti buluştular. Abid kadına el atar atmaz titremeye başladı, içine Allah (CC) Hz.leri’nin korkusu düştü ve gönlüne ‘Sen abid ve zahid bir kişi olasın. Meşayih önünde tevbe etmiş olasın bunca yıldır ibadet ve taatten ayrılnayasın. Şu kötü kadının kapısına düşersin. Allah’tan (CC) korkmaz mısın ve Peygamberinden utanmaz mısın?’ ilhamı geldi. Korkudan titremeye başladı. ‘Ey hatun! Allah (CC) Hz.leri’nin korkusu içime düştü, izin ver gideyim, altınlar sana helal olsun.’ dedi ağlayarak evine geldi haliyle uğraşmaya başladı. Bu zatın bu hali kadına tesir etti. O zahidi aradı buldu kapıyı çaldı o zat kapıya geldi. Kendini yoldan çıkaran kadını görünce büsbütün perişan oldu. Kendini kınadı. ‘O bir kere tevbesini bozduğu, için korkusundan can verdi. Sen ise bunca defadır tevbeni bozdun hiç aldırış etmedin.’ diyerek evine gitti. Kadın o zatın kardeşi ile evlendi, malını mülkünü Allah (CC) rızası için kocasına bağışladı. Çocuklarının hepsi alim salih birer insan oldular.”[52]

Kainatın Halikı (CC) buyururlar ki: “Ve bir günah işledikleri veya nefislerine zulûm ettikleri zaman Allah’ı (CC) anarak hemen günahlarının bağışlanmasının isteyenler, (ki günahları Allah’tan (CC) başka kim bağışlayabilir?) hem de yaptıkları günaha bile bile ısrar etmemiş olanlar var ya, işte onların mükafatı, Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedi kalacaklardır. Şu işleri yapanların mükafatı ne de güzeldir.”[53]

Tevbeyi bir daha işlememek azmiyle, nadim olarak ve içli dışlı etmek gerekir. Sadece dışıyla ve diliyle tevbe edenin hali şuna benzer: Bir necis yığını üzerine ipekten, göz kamaştırıcı bir örtü örtülür. Altındakinin farkında olmayan herkes bu ipeğe hayranlıkla bakar, fakat biraz sonra örtü kaldırılıp necis ortaya çıkınca seyirciler kaçışıverir. İşte ibadeti içten yapmayan ve tevbeyi şartlarına göre yapmayanların hali de böyledir. Görünüşleri namaz niyazdadır, fakat içleri temiz değildir. Kıyamet günü perdeler ortadan kaldırılınca Melekler onlardan kaçışırlar.

“Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için Ğaffarım, (çok bağışlayıcıyım).”[54]

Ey kardeşim! Bil ki, alel acele büyük ve küçük günahlardan tevbe etmek ve kötü huyları terk edip iyi ahlaklı olmak farzı ayındır. Küçük günahları mühimsememek ve devamlı işlemek büyük günahların meydana gelmesine sebep olur. Damlaya damlaya göl olur. İmam-ı Ali (KV) Hz.leri buyurdu ki: “Bu Ayet-i Kerime, Hz. Adem’in (AS) yaratılmasından dört bin yıl önce arşın kenarlarında yazılmıştı.”

Yine buyuruldu ki: “O tevbekârlar bilmediler mi ki, bizzat Allah (CC) kullarından tevbeyi kabul eder. De ki: ‘Ey tevbekârlar, çalışın (islediğinizi yapın) çünkü yaptıklarınızı Allah (CC) da, Resulü de, müminlcr de görecektir.”[55]

“Şirk ve nifaktan tevbe edenler, Allah’a (CC) ihlâsla ibadet edenler, hamd edenler.”[56]

“Münafıklar, her yıl bir veya iki kere çeşitli belalara çarpıldıklarını, görmezler mi? Böyle iken, yine tevbe etmezler ve ibret almazlar.”[57] Ayet-i Kerime’lerdeki bütün bu vasıfları toplayan bahtiyar insanlar dünyadan ahirete pişmanlıkla gitmezler. Çünkü elinden geldiği kadar günah işlememeye ve evvelden işlediği günahlarına tevbei istiğfar ettiğinden Yüce Allah (CC) Hz.leri ve O’nun (CC) Resul-ü Azamını (SAV) sevenlerle beraber olduğundan, “Kişi sevdiğiyle beraberdir!” Hadis-i Şerif’i mucibince ebedi aleme sevinerek gider, yoksa seven kişi sevdiğinin hoşuna gitmeyen hareketlerde bulunmaz. Nitekim Yüce Allah (CC) Hz.leri buyurur ki: “O’dur (CC) ki, kullarından tevbeyi kabul buyuruyor, günahlardan afv ediyor ve O (CC) bütün yaptıklarınızı bilir.”[58]

“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar) yüzündendir. Allah (CC) ise, günahların bir çoğunu bağışlıyor (da bunlardan dolayı musibet vermiyor.)”[59]

Ey aciz kul! Hal böyle olunca O’nun (CC) emirlerine nasıl asi olabiliriz? O’nu (CC) nasıl gücendirebüiriz? Evet Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kuluna kırılır ve gücenir. Bize azab da etmese O’nu (CC) kırmaya ve gücendirmeye nasıl cesaret eder ve sonra huzuruna ne yüzle çıkarız. Evet Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni hiç unutmamalı ve O’ndan (CC) gafil olmamalıyız. Ve O’ndan (CC) korkmalı ve haya etmeliyiz. Emirlerini seve seve yerine getirip nehiylerinden de O’ndan (CC) korkarak O’ndan (CC) haya ederek ve O’nu (CC) gücendirmekten son derece sakınmalıyız. Hiç şüphe yoktur ki, Allah (CC) Hz.leri’nin vaadi hak, vermiş olduğu haberi de, gerçektir. Bu Ayet-i Kerime’lerden anlaşılıyor ki, tevbe günahları silip hiç bir eser bırakmıyor fakat yapılan tevbenin gerekli şart ve usûllerine riayet edilerek yapılmalı. İşte o zaman tevbe tesirini gösterir. Tevbe neticesinde günahların afvedilmesi hiç şüphe yok ki, Allah (CC) Hz.leri’nin kullarına bir lütuf ve ihsanıdır.[60]

Ey aziz kardeş! Hakk Teala (CC) Hz.leri’nin kelamını ve Resul-ü Mücteba’nın (SAV) Hadis-i Şerif’lerini işitip onunla amel etmek sadece dirilere nasiptir. Ayakta gezen ölüler bir şey duymaz ve işitmezler.

Yüce Allah (CC) Hz.leri Kur’an-ı Azim-ül Burhan’da buyurur: “Ey (Habibim SAV) sen bizim Kelamımızı ve Emirlerimizi dünya muhabbet ile gönülleri ölmüşlere işittiremezsin.”[61]  Burada işitmekten murad tutmak ve uymak manasınadır.

“İnsan günahını öne alır ve tevbesini geri bırakır. Bir gün gelir ki o tembelliği ve gevşekliği üzünden yaramaz bir fiil işlerken tevbesiz olarak ölür. Alay ederek sorar; Kıyamet günü ne zaman?”[62]

İmdi ey aziz! Bilmiş olasın ki, Cenab-ı Hakk’ın (CC) inaneyetiyle bir kimse kendisini bir toplar ve o ana kadar ettiklerine tevbei Nasuh ile tevbe eder, Allah (CC) Hz.leri’nin hakkını ve kul haklarını da edaya başlar. Kötü ahlaklarının güzel ve temiz ahlâka, tebdili için kendisini bütün mahlûkattan aşağı görür, bütün günahlarını önüne koyarak gözünü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin merhamet ve Rahmetine diker, aczini bilerek her zaman aczini itiraf eder, “aman kapısı”ndan ayrılmayarak her nefes zikri aman olursa ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rızasını kazanmaya çalışır ve gayret ederse, Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri bu kulun sıdkına, istikametine, sebatına ve ihlasına nazar eder. İlahi ihsanı ve Rabbani inayetiyle onsekiz bin alemin Fahr-i Ebedisi Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz Hz.leri’ne Yüce Mevla (CC) Ferman buyurur ki: “Habibim Ahmed ve Resulüm Ya Muhammed (SAV)! Filan kulum geçmiş günahlarına pişman olup İlahi Rızam yoluna girdi. ‘Allah-ü Teala (CC) günahlarından tevbe edenleri, fenalık ve kirliliklerden temizlenenleri sever.’[63] Ayet-i Kerimes’inin altına girdi. Fakat o kulumun kalbi hâlâ açıktadır. Dünya hırs, heves ve istekleriyle doludur seni o kulumun korunmasına temizlenmesine süslenmesine tarafı İlâhiyemden memur eyledim, nezaret eyle ve Meleklerimle temizle ve süsle.” diye emir buyurur. O anda Fahri Alem (SAV) Efendimiz’in, Ruhaniyyetleri o kalbe nazar eder ve Meleklere emir buyurur. Melekler o kalbi temizlemeye başlarlar. O kalbde dünya hırs heves ve isteklerinden hiç bir şey bırakmazlar ayna gibi parlatırlar. Türlü süslerle süslerler. Fakat o kalbin bazı yerlerinde hayvan suretinde bir şey dönüp dolaşmaktadır. Onun hiç ele geçmediğini Melekler Fahri Alem (SAV) Efendimiz’e haber verirler. Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz de Cenab-ı Hakka münacaat buyururlar. “Ya Rabb (CC)! Bu kulunun kalbi temizlendi, fakat hayvan şeklinde acaib bir şey dönüp dolaşıyor ve ele geçirilmesi de mümkün olmuyor.” Melekler aciz kalmışlardı, Vacib-i Teala Vetekaddes Hz.leri buyururlar ki: “Habibim (SAV)! İşte nefis denilen şey odur, o hayvanı benim emrimle, meleklerime yakalattır ve kalbin dışarısında sağlam zincirlerle bağlattır, akla da tenbih et, kalbin kapısı önünde otursun o kalbe bir veled ihsan edeceğim, ona ‘Murad’ adını koysunlar. Habibim (SAV) onu da sen emzireceksin, kalbin anahtarlarını da ona teslim edeceksin. O kalbin ortasına bir mücevher kürsüsü ihsan eyledim. Kur’an-ı Azimüşşan’ı da o kürsünün üzerine kondurdum.” Bu vesile ile kalbin kapıları açılır ve emre amede beklemeye başlar. O anda İlâhi tecelli zuhur eder. Bu hal kal ile bilinmez, tutmayan bu hali hiç bilmez.[64] Yani kulun kalbinin bu hale gelebilmesi, nefs-i hayvanidan nefs-i insaniye geçebilmesi için Tasavvuf yoluna sülük etmesi lazımdır.

Yine buyuruldu ki: “(Ey Resulüm (SAV) tarafımdan kavmine) de ki: ‘Ey (günah işlemekle) nefislerine karşı haddi aşmış kullarım. Allah’ın (CC) rahmetinden (sizi bağışlamasından) ümidi kesmeyiniz. Çünkü Allah (CC) (şirk ve küfürden başka, dilediği kimselerden) bütün günahları mağfiret buyurur. Onun için başınıza azab gelip çatmadan (tevbe edip) Rabbinize dönün, O’na (CC) halis ibadet edin, sonra kurtulamazsınız.”[65]

“Sonra günahkâr nefsin şöyle demesi var: ‘Yazık bana. Allah’a (CC) ibadette kusur etmişim. Ben (Kur'an ve müminlerle) alay edenlerdenim’.”[66]

“(Allah (CC) o kafire o günahkar nefse şöyle buyurur) Hayır! Sana ayetlerim (Kur’an’ım) geldi de onlara yalan dedin, kibirlendin.”[67] Halbuki, iblis kendi nefsinin suçluluğunu asla kabul etmedi, nedamet duymadı ve nefsini takdir etmedi. Tevbe edip Allah (CC) Hz.leri’nden affını talep etme yoluna gitmedi, tersine Allah (CC) Hz.leri’nin rahmetinden ümidini kesti, kibirlendi. Kim ki, iblis gibi hareket ederse onun tevbesi kabul edilmez, kim de Hz. Adem (AS) gibi hareket ederse Allah (CC) Hz.leri onun tevbesini kabul eder. Çünkü, nefsin şehevi heva ve hevesinden ileri gelen her günahın affedilmesi umulur. Kibir ve azametten ileri gelen bir günahın affedilmesi ise umulmaz. Hz. Adem (AS)’ın günahı nefsin şehevi arzusundandı. İblis’in günahı ise kibir ve azamettendi. Ayet-i Kerime’de beyan edilen nefislerine karşı, “Allah (CC) Hz.leri’nin Rahmetinden ümid kesmeyiniz” bahsi bunu ifade etmektedir. Mümin kişi, Allah (CC) Hz.leri’nin Rahmetinden ümidini kesmemekle beraber, ibadetlerini de yapar, kötü fillerinden vazgeçer ve kötü huylarını terkeder.

Diğer Ayet-i Kerime’sinde de Yüce Mevlamız şöyle buyurur: “Doğrusu Allah (CC), kendisine eş koşulmasını (eş koşanın günahını) bağışlamaz, O’ndan başkasını (CC), dilediği kimse için bağışlar.”[68]

Ey mümin kardeşler! Ey Hakk (CC) yoldaşları! Fırsat elde iken, korkunç ölüm bizi bulmadan, yalnızlık evine girmeden, rezil olmadan, amelimizle basbasa kalmadan Rabbimizi (CC) sevip emirlerine boyun eğelim.

“Allah (CC), sizin tevbelerinizi kabul etmek ister. Halbuki şehvetlerine uyanlar (Yahudi hıristiyan ve diğer kafirler) sizi doğru yoldan büyük bir meyi ile harama götürmek ister.”[69]

“Eğer onlar, nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına Allah’tan (CC) mağfiret dileseler, Peygamber (SAV) de kendileri için afv isteseydi, elbette Allah’ı (CC) tevbeleri ziyade kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.”[70]

“Ancak yaptıklarından tevbe edip hallerini düzeltenler ve Allah’a (CC) (dinine) sarılıp (ibadetlerini Allah (CC) için halis kılanlar müstesna).”[71]

“Vah, yazıklar olsun dünyada kusur yaparak vaktimizi boşa çıkardık, onlar günahlarını arkalarına yükleneceklerdir. Dikkat edin ki, yüklendikleri günah ne kötüdür.”[72]

Ey aziz müslüman! Kıymetli ömrümüz günah işlemekle, kusur, kabahat yapmakla, yanılmakla geçip gidiyor. Bunun için işlediğimiz günahlar için Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne boyun büküp tevbe edelim, yoksa vera ve takvadan konuşmamız boş olur.

“Öyle ki, içinizden kim bilmeyerek bir fenalık yapmış da arkasından tevbe edip (halini) düzeltmişse (Allah’ın (CC) ona mağfireti vardır). Muhakkak ki, Allah (CC) Gafur’dur, Rahim’dir.”[73]

“(Ey Resulüm) (SAV)! Kur’an’la hatırlat ki, bir nefis yaptığı günah yüzünden bir defa helaka düşmesin.”[74]

“Gizli ve aşikâr olan günahı bırakın. Çünkü günah kazananlar, kıyamette, kazandıklarının cezasını muhakkak çekeceklerdir.”[75]

“Fakat her kim de Rabb’ının (CC) makamından korkmuş ve nefsi şehevattan alıkoymuşsa; Muhakkak cennet onun gideceği yerdir.”[76]

Nefse muhalefet etmek, yapılan bütün ibadetlerin başıdır. Kul nefse muhalefet etmekle, Hak Teala (CC) Hz.leri’ne giden yola kavuşur. Çünkü kul nefsinin esiri olmuşsa, helak olmuş demektir. Bu Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri nefse muhalefet etmeyi emretmiştir.

“İşte bu mutluluk, Rabb’ından (CC) korkanlara mahsustur.”[77] Nefsinin arzularından kaçınıp ilahi emirlere nefsinin boynunu büktüren her müslüman, Allah (CC) Hz.leri’nin inayeti ve izniyle İnşaallah Cennetliktir.

“Artık kim azgınlık edip kafir olmuş; (Ahiret üzerine) dünya hayatını tercih etmişse; Muhakkak cehennem, onun varacağı yerdir.”[78]

Bil ki, tevbe, marifet ve iman ile başlayan bir nurdur. Bu nur zuhur edince günahın öldürücü zehir olduğu görülür. Bu öldürücü zehirden (günahtan) çok yediğini öğrenen, mutlaka içine korku ve nedamet düşer. Tıpkı zehir yediğinin farkına varınca korku ve nedamet çekip bu şehvetlerin evveli tatlı fakat sonunda zarar ve acılar olduğunu gören kimse derhal geçmiş günlerine pişman olup canına korku ateşi düşer, bundan önce gafillere arkadaşlık ederdi. O halde gerçek tevbe nedamettir. Onun aslı iman ve marifet nurudur.[79]

Yine buyurulduki: “İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın.”[80]

“Bilin ki Allah (CC) tevbeleri sebebiyle günahlarını mağfiret buyurucudur.”[81]

“Kim yaptığı hırsızlık zulmünden tevbe eder ve halini düzeltirse muhakkak ki, Allah (CC) onun tevbesini kabul eder.”[82]

“Ey iman edenler! Nefislerinizi düzeltmek üzerinize borçtur.”[83]

Ey biçare! Bil ki, tevbe Cenab-ı Hakk’a (CC) rücû etmeye (dönmeye) denir. Müridlerin ve (sülûk ehlinin) yolunun başlangıcı tevbedir. Hiç bir insanın tevbeden müstağni olması mümkün değildir. Zira yaratılışın başlangıcından sonuna kadar günahlardan temiz ve arınık olmak meleklere mahsustur. Bütün ömür boyu muhalefet ve günaha gömülmek şeytana münhasırdır. Tevbe hükmü ile günah yolundan taat yoluna dönmek de Adem (AS) ile O’nun (AS) çocuklarının halidir. Geçmiş taksiratından tevbe ile kendini hazırlayan kimse Hz. Adem’e (AS) olan nisbetini doğrulamış olur. Ömrünün sonuna kadar zamanı günahlarla geçiren kimse de şeytana nisbetini doğrulamış olur. Ancak insanların bütün ömürlerinde taat üzere olmaları mümkün değildir. Zira ilk yaratılışında eksik ve akılsız yaratılmıştır. Ve başkaca kendisine şehvet ve arzular musallat edilmiştir.[84]

“Kullarının günahlarından O’nun (CC) haberdar olması yeter.”[85]

“Ahdim olsun ki, cehennemi cin ve insanların günahkarları ile dolduracağım.”[86] Yüce Allah (CC) Hz.leri bizi bu bedbaht zümreden etmesin. (Amin)

Ey bir çare! Bilmiş olasın ki, tevbe etmek insanlık zaruretlerindendir. Sülük ehlinin (Tarikata girenin) ilk adımıdır. Yani tevbe etmeye devam edenlerin ve şeriat akliyle gaflet uykusundan uyanıp din yolunun istikamet ve istikametsizliğini ayırdettikten sonra tevbeden başka mühim farz yoktur. Zira tevbenin manası dalalet yolundan dönüp hidayet yoluna başlamaktır ve ömrünün sonuna kadar işledikleri günahları hatırlayıp tevbe de daim olmaya devam etmektir. Bilmiş ol ki, tevbe her zaman herkese farzdır. Zira buluğa eren kimse eğer kafir ise küfürden tevbe etmesi farzdır. Eğer müslüman ise ve müslümanlığı ana ve babasını taklid ise dili ile İslamı ikrar edip kalbi de ondan gafil ise gafletten tevbesi ve kalben tevbenin hakikatından haberdar olması farzdır.[87]

Alemlerin Halikı (CC) buyurur: “Ey Resulüm (SAV)! De ki; Rabbim ümmetimi bağışla, onlara merhamet buyur, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.”[88]

“(Müminler adet edinsinler diye) günahın için mağfiret dile.”[89]

“O günah bağışlayan, tevbe kabul eden, azabı şiddetli olan ihsan sahibi Allah’tandır (CC).”[90] Arşı taşıyan melekler tevbe edenleri bağışlaması için Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne dua ederler.

Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor: “Ey Rabbimiz (CC)! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır, Bunun için tevbe edenleri ve senin yoluna koyulanları bağışla, onları cehennem azabından koru.”[91]

“Muhakkak ki, mümin erkeklerle mümin kadınlara eziyet edenler sonrada tevbe etmeyenler (var ya) işte onlara cehennem azabı var.”[92]

“Eğer Allah’ın (CC) üzerinize ihsanı ve rahmeti olmasaydı ve Allah (CC) tevbeleri kabul eden hikmet sahibi olmasaydı, sizi rüsvay ve perişan ederdi.”[93]

“Kim Allah’a (CC) ve Resulüne (SAV) itaal eder, yaptığı günahlardan ötürü Allah’tan (CC), korkar ve geri kalan ömründe O’ndan (CC) sakınırsa, işte bunlar ebedi saadete kavuşanlardır.”[94]

Bilesin ki, bu günahların hepsi kalb pislikleri ve günahların kaynaklarıdır. Bunların her biri itidal derecesine getirip bu şehvetleri akla ve şeriata itaatli yapıncaya kadar bunlardan (günahlardan) tevbe etmek farzdır. Bu mertebe ciddi bir çalışma ve uzun bir mücahede ile elde edilir. Eğer bunların tamamından da arınık ise, vesvese, nefis konuşması ve imkansız fikirlerden boş olmaz, bunların tamamından tevbe etmek farz olur. Eğer bunlardan da boş ise bazı hallerde Allah (CC) Hz.leri’nin zikrinden gafil kalmaktan boş olmaz. Bütün bu noksanların aslı bir an dahi olsa Allah (CC) Hz.leri’ni unutmaktır. O halde bundan da tevbe etmek farzdır. Eğer daima zikir ve fikirden boş kalmıyorsa da zikirde de değişik dereceler vardır. O derecelerin her biri, bir üstüne göre noksandır. O halde daha yükseği mümkün iken eksik derece ile kanaat etmek aldanış ve hüsrandır. Ondan tevbe etmek farzdır. Eğer bir kimse küfür, günah, gaflet ve taksirattan tevbe ettikten sonra, tevbe ile yüksek dereceleri elde etmek farz değildir. “O halde niçin bu tevbcye farz dedin?” diye sorulacak olursa cevabı şöyle olur: Farz iki kısımdır: Bir kısmına zahiri fetvalar mucibince farz denir. Bu avam insanların derecesidir. Bu şöyledir ki, bununla meşgul olanın dünyası viran olmaz ve dünya maişetini sağlamak mümkün olur. Bu farz onları cehennem azabından kurtarır. İkincisine ise avam insanlar güç getiremezler. Bu farzı yapmayan cehennem azabından ve ayrılık acısından kurtulamaz. Zira ahirette gökteki yıldızlar gibi kendinden yüksek kimseler görecektir ve bu aldanış ve hasret onun için azab olacaktır. İkincisine farz denilmesi bu azabdan kurtulmak içindir. Nitekim bu dünyada da bazı kimselerin derecesi akran ve emsalinden yüksek olunca dünya öbürlerinin gözüne dar ve zindan olur. Bu aldanış hasretinden sanki onların bedenine ateş düşer, bu itibarla onun azabı dayak ve işkence değil ise de yine azaptadır. Bu sebeple kıyamet gününe aldanma günü denilmiştir. Taat etmeyen “niçin taat etmedim?”, taat eden de “niçin daha çok taat etmedim?” diye hayıflanır. Bunun içindir ki, Peygamberler (AS) ve velilerin yolu şu idi ki, yarınki gün hasret ve nedamet çekmeyelim diye ibadet yapabildikleri zamanın bir dakikasını bile kaçırmazlardı. Resulüllah (SAV) Efendimiz daima aç dururlardı. Hatta Hz. Aişe Sıddıka (RA) annemiz derdi: “Elimi Resulüllah’ın (SAV) mübarek karnı üzerine koydum, çok zayıf olduğu için acıdım ve ağladım. Dedim ki ‘Canım sana feda olsun, Ye Resulallah (SAV)! Dünya yemeğinden doya doya yesen ne olur?’ Resulüllah (SAV) buyurdu ki; ‘Ey Aişe! Benim kardeşlerim Ulul azim Peygamber (AS) idiler. Sıkıntılara sabredici idiler. Çok mükafat ve derecelere kavuştular. Korkarım ki, eğer dünyadan nasib alırsam benim derecem onların derecesinden aşağı olur, ben sıkıntılara günlerce sabretmeyi kardeşlerimden geri kalmaktan iyi görürüm.’ buyurdu.”

Hz. İsa (AS) bir defa uyurken başının altına taş koydu şeytan yanına gelip: “Ey İsa (AS)! Sen dünyayı terketmemiş miydin? Şimdi pişman mı oldun?” diye sordu. Hz. İsa (AS) da: “Ben ne yaptım?” dedi. Şeytan: “Başının altına taş koydun, rahatlık ve huzur istedin.” dedi. İsa (AS) başının altındaki taşı attı. “Bunu dünya ile beraber sana bağışladım.” dedi. Resulüllah (SAV) nalinlerinin kayışlarını yenilemişti, gözüne ilişince güzel göründü yenisini çıkarıp eskisini takmalarını buyurdu. O halde bilmiş ol ki, bütün bunlardan anlaşılıyor ki, kul hiç bir zaman tevbeden müstağni değildir.

Ebu Süleyman-ı Darini (RA) der ki: “Eğer kul yalnız bugüne kadar boşa geçirdiği zamanına baksa, ölünceye kadar üzülmeye yetişir. O halde gelecek zamanını da boşuna geçirene ne dersin? Şunu da bil ki kıymetli bir mücevheri kaybeden kimse mutlaka ağlar sızlar. Ömrünün her nefesi de öyle kıymetli bir mücevherdir ki, onunla ebedi saadetini avlamış olur. Bunu günah ile geçiren kimse bu günahtan haberdar olduğu zaman hali nasıl olur? Bilhassa bu böyle bir hatadır ki, haberdar olduğu zaman hasret ve pişmanlıktan da fayda vermez.” Bunun için Allah-ü Teala (CC) Hz.leri buyurur ki: “Sizden birinize ölüm (alametleri) gelip de: ‘Ey Rabbim (CC)! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam’.”[95] Çünkü kul ölüm anında Azrail (AS)'ı görünce dünyadan göçmek zamanı olduğunu anlar, bunun için sonsuz hasret ve nedamet kalbini kaplar. “Ey ölüm meleği! Bana bir gün mühlet ver ki, tevbe edip özür dileyeyim.” diye yalvarır. Ölüm meleği (Azrail AS): “Senin çok vaktin vardı, boşa geçti, şimdi ömrünün müddeti kalmadı. Nasıl mühlet istersin?” der. O kimse: “Bari bir saat mühlet ver.” der. Ölüm Meleği: “Saatler tamam oldu.” diye cevap verir. O kimse tevbeden, ümitsizlik şerbetini tadınca imanı tereddüde düşer. Eğer Allah (CC) korusun, ezelde onun şekavetine hüküm edilmiş ise kuşku ve tereddütle gider ve bedbaht olur. Eğer saadetine hüküm edilmişse imanını selametle kurtarır.

Şöyle buyurulmuştur ki: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin her kulu ile iki sırrı vardır. Biri anasından doğduğu zaman Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ona: ‘Ey kulum! Seni tertemiz yarattım sana ömrünü emanet verdim. Ölüm zamanında bana teslim edinceye kadar onu muhafaza eyle.’ der. İkinci sırrı da ölüm zamanında: ‘Ey kulum! Sana verdiğim emaneti ne yaptın? Eğer onu koruyup, hakkını gözetmişsen onun sevabını bulursun. Eğer boşa geçirmişsen cehennem ateşine girersin. Vaktine hazır ol.’ der.”[96]

Allah (CC) Hz.leri, cümle mümin kullarına, ölmeden evvel hazırlığını tamamlayan, günahlarına tevbe edip huzuruna temiz bir iman ile giden kullarından olmayı nasip eylesin. (AMİN!)

www.GAVSULAZAM.de


[1] El-Ankebut S. A.7

[2] El-Ankebut S. A.13

[3] Et-Tahrim S. A.8

[4] El-Bakara S. A.222

[5] Hud S. A.3

[6] Hud S. A.90

[7] Hud S. A.112

[8] En-Nasr S. A.23

[9] El-Hucurat S. A.11

[10] İslam Ansiklopedisi Cild2. S.244

[11] Hud S. A. 114

[12] El-Bakara S. A.128

[13] El-Bakara S. A.37

[14] El-Bakara S. A.54

[15] Nuh S. A.4

[16] El-Furkan S. A.70-71

[17] El-Hadid S. A.12,13

[18] Et-Tahrim S. A.8

[19] El-Hadid S. A.21

[20] El-Enam S. A.12

[21] Ez-Zilzal S. A.7,8

[22] En-Nisa S. A.31

[23] En-Nisa S. A.17,18

[24] En-Nur S. A.31

[25] El-Enam S. A.160

[26] El-Maide S. A.90,91

[27] El-Bakara S. A. 284

[28] El- Ankebut S. A.4

[29] El-Enam S. A.55

[30] El-Müminun S. A.100

[31] Kaf. S. A.17-18

[32] İslam. Tasavvufun Özü. S.113

[33] İslam. Tasavvufun Özü. S.113

[34] El-Müddessir S. A. 37,38

[35] El-İsra S. A.25

[36] El-İsra S. A.14,15

[37] El-İsra S. A.7

[38] El-İsra S. A.97

[39] El-Furkan S. A.28,29

[40] Muhammed S. A.19

[41] En-Nisa S. A.106

[42] En-Nisa S. A.107

[43] En-Nisa S. A.110-112

[44] El-Bakara S. A.81

[45] El-Bakara S. A.11

[46] Al-i imran S. A.11

[47] Al-i İmran S. A.89

[48] Al-i İmran S. A.90

[49] Al-i İmran S. A.182

[50] El-Enfal S. A.29

[51] El-Enfal S. A.33

[52] Müzekkin Nüfus S.475

[53] Al-i İmran S. A.135,136

[54] Ta-Ha S. A.82

[55] Et-Tevbe S. A.105

[56] Et-Tevbe S. A.112

[57] Et-Tevbe S. A.126

[58] Eş-Şura S. A.25

[59] Eş-Şura S. A.30

[60] İslami Araştırmalar Şeri Fetvalar Cild1 S.77

[61] En-Neml S. A.80

[62] El- Kıyame S. A.6

[63] El-Bakara S. A.222

[64] Miftahül Kulub

[65] Ez-Zümer S. A.53,54

[66] Ez-Zümer S. A.56

[67] Ez-Zümer S. A.59

[68] En Nisa S. A.48

[69] En Nisa S. A.27

[70] En Nisa S. A.64

[71] En Nisa S. A.146

[72] El-Enam S. A.31

[73] El-Enam S. A.54

[74] El-Enam S. A. 70

[75] El-Enam S. A.120

[76] En-Naziat S. A.40,41

[77] El-Beyyine S. A.8

[78] En-Naziat S. A. 37-39

[79] Kimyayı Saadet S.523

[80] El-Maide S. A.2

[81] El-Maide S. A.34

[82] El-Maide S. A.39

[83] El-Maide S. A.105

[84] Kimyayı Saadet S.521

[85] El-Furkan S. A.58

[86] Hud S. A.119

[87] Kimyayı Saadet S.524

[88] El-Müminun S. A.118

[89] El-Mümin S. A.55

[90] El-Mümin S. A.3

[91] El-Mümin S. A.7

[92] El-Bürûc S. A.10

[93] En-Nur S. A.10

[94] En-Nur S. A.52

[95] El-Münafikun S. A.10

[96] Kimyayı Saadet S.525

 

 


© 2003 - 2004 Gavsulazam.de   Her Hakkı Mahfuzdur ...