KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

6. Sohbet - Müminin Mümin Kardeşine Nasihati

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Şevval ayının ortalarında, medrede yapılmıştır.

 

Allah (CC) dostlarının kalbleri saftır, temizdir. Bu kalblerde Allah’tan (CC) başka şeylere yer yoktur. Allah’tan (CC) başka her şeyi unuturlar, yalnız İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) zikrederler. Dünyayı unuturlar, ahireti hatırlarlar. Siz insanların yanındakileri unuturlar, Allah’ın (CC) katındakileri düşünürler…

 

Siz, bu Allah (CC) dostlarına ve onların içinde bulundukları hallere karşı perdelisiniz. Ahıretinizi tamamen unutmuşsunuz. Hep dünyanızla meşgulsünüz. İzzet ve Celal sahibi Rabb’ınızdan (CC) haya etmeyi bir kenara atmışsınız. O’na (CC) karşı gayet cüretlisiniz!…

 

Mümin kardeşinin nasihatını kabul et. Ona asla karşı gelme. Zira, hiç şüphe yok ki, o, senin kendinde göremediğin kusurlarını görür, sana gösterir. İşte bunun içindir ki, Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

   Mümin müminin aynasıdır…

 

Mümin, mümin kardeşine ettiği nasihatlarda samimidir, sadıktır. Ona, bilmediği şeyleri açıklar, öğretir. İyiliklerle kötülükleri birbirinden ayırır. Böylece, kendisine nasihat edilen mümin de nelerin iyi, nelerin kötü olduğunu birbirinden ayırt eder. Yine, nasihat eden mümin, lehinde ve aleyhinde olan şeyleri, kendisine nasihat ettiği mümin kardeşine öğretir. Böylece, kendisine nasihat edilen mümin de, kendi lehinde olan şeylerle aleyhinde olan şeyleri bilir…

 

Benim kalbime, insanlara nasihat etme duygusunu veren ve bu duyguyu benim için en büyük emel haline getiren Allah’ı (CC) tesbih - tenzih ederim.

 

Ben bir nasihatçıyım. Fakat bunun için herhangi bir karşılık beklemiyorum. İzzet ve Celal sahibi Rabb’ının (CC) nezdinde ahiretim hasıl oldu, hazır. Ben, dünyaya talip değilim. Ben ne dünya kuluyum, ne ahiret kuluyum, ne de Allah’tan (CC) başka herhangi bir şeyin kuluyum. Ben; ancak Vahid, Ehad ve Kadim olan Yaratan’a (CC) kulluk ederim, ancak Allah’a (CC) kulluk ederim. Yalnız O’nun (CC) kuluyum. Benim sevincim, benim ferahlanmam, benim neşelenmem sırf sizin kurtuluşunuz sebebiyledir. Üzüntüm, kederlenip tasalanmam ise sırf sizin mahvolmanızdan, helak olmanızdan dolayıdır. Sadık bir müridin, benim elimde kurtuluşa erdiğini gördüğüm zaman neşe ile dolar, sevinç libasını giyer, benim elimden böyle bir insan nasıl yetişti diye ferahlanırım…

 

EY OĞUL! Bütün düşüncem sensin, kendim değilim. Eğer şimdiki halini değiştirir, Allah (CC) yoluna girersen bil ki bunun neticesi sanadır, buna kendim için değil, senin için sevinirim. Ben, tehlikeli yolları geçtim. Beni sever, benimle dost olursan yine kendin için sev, kendi iyiliğin için dost ol. Bana bağlan ki, tehlikeli mahalleri acele olarak geçesin!…

 

EY AHALİ! İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) ve O’nun (CC) mahlukatına karşı kibirlenmeyi bırakınız. Seviyenizi biliniz. Kendi benliğinizde mütevazi olunuz, alçakgönüllü olunuz. Neyinize kibirleniyor, neyinize büyüklenlyorsunuz ki, ilk haliniz, alelade bir sudan meydana gelmiş necis ve mundar bir meniden ibarettir. Sonunuz ise toprak altına gömülmüş bir leştir. O halde bu ikisinin arasında ne diye kibirli bir tavır takmıyorsunuz!…

 

Kendisini tamahın sürükleyip götürdüğü ve hevai duyguların avladığı kişilerden olmayınız. Onlar ki, nefsani arzular kendilerini taaa hükümdarların ve devlet büyüklerinin kapılarına kadar götürür. Orada, kendilerinin nasibi olmayan rızıkları isterler. Yahut, ezelde kendilerinin rızkı olarak ayrılmış azıkların, hiç lüzum yokken, zillet ve meskenete düşerek taleb ederler. Halbuki Nebi (SAV) bu hususta şöyle buyururlar:

 

  Allah’ın (CC) kendi kuluna azablarının en şiddetlisi, onun, kısmetinde bulunmayan rızkı istemesidir.

 

Ey, kaderi ve takdir edeni bilmeyen, tanımayan kişi! Hayf sana! Sen zannediyor musun ki, dünyaya tapanlar, senin kısmetinde bulunmayan bir rızkı sana verebilecekler? Eğer böyle sanıyorsan, bu inancını kesinlikle kafandan at. Dünya erbabının, senin kısmetinde bulunmayan bir şeyi sana verebileceklerine inanman, senin kalbinde ve kafanda yer etmiş şeytanın bir vesvesesinden başka bir şey değildir. Bu inanç ve bu kafa ile sen, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kulu değilsin. Bilakis; nefsinin, nevanın, şeytanının, tabiatının, paranın, pulunun,… kulusun…

 

Felaha erenleri görmeğe çalış. Ta ki, onların yolunda giderek sen de felah bulasın, kurtulasın.

 

Allah’ın (CC) rahmeti onun üzerine olsun, birisi der ki:

 

   Felaha ereni göremeyen, felaha eremez…

 

Vakıa sen, felaha ereni görüyorsun. Fakat kalb gözü ile ve öz - sır gözü ile değil, baş gözü ile görüyorsun. Onun için, bu görmenin sana faydası olmuyor. Senin imanın öyle bir iman ki, senin değil. Bu durumda, hiç şüphe yok ki, senin kendisiyle başkalarını görebileceğin bir basiretin de bulunmaz. Eğer bir kalb gözün bulunmuş olsaydı, onunla başkalarını görebilirdin. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  ...Fakat hiç şüphesiz kt, yalnız kafa gözleri kör olmaz. Asıl sinelerdeki kalbler kör olur.[1]

 

Dünyalık kazanma hususunda diğer insanların ellndekilere tamah (tama’) edip göz diken, dinini incir (çerez) karşılığında satmış olur. Baki olanı, fani olan karşılığında satmış olur. Hiç şüphe yok ki, böyle bir durumda, o kişinin elinde ne o kalır, ne bu; ne din kalır, ne de çerez!…

 

İmanı zayıf ve noksan bir kişi olarak kaldığın müddetçe geçim meseleni düzeltmeye, geçim sıkıntısına düşmemeye gayret et. Ta ki insanlara muhtaç olup da dinini onlara çiğnetecek ve onların malları, varlıkları, paraları,… karşılığında dinini satacak durumlara düşmeyesin. İmanın kuvvetlenip kemale erince de İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) tevekkül etmen, sebeplere dayanmaktan kurtulman ve aradakileri bertaraf etmen gerekir.

 

Kalbi olarak bütün eşyadan bir yolcu gibi gelip geçmen, senin kalbini şehrinden, aile-efradından, dükkanından, muhitinden,… çıkarır. Elinde bulunan dünyalıkları aile-efradına, ihvanına, akranına,... teslim eder. Bu suretle, kalbinde bütün bunlardan hiçbirine yer kalmaz. Böylece, sen, öyle bir duruma gelirsin ki, sanki ölüm meleği ruhunu almıştır. Sanki ölüm, süratle ve ansızın seni yakalamıştır. Sanki yer yarılmış ve seni yutmuştur. Sanki kader dalgaları ve eski kudret, seni ilim deryasında yakalamış ve garketmiştlr…

 

Kim ki bu dereceye ulaşırsa artık sebepler ona zarar veremez. Çünkü sebepler onun zahirinde olur, zahirinde kalır. Batınına tesir etmez, batınını meşgul etmez. Sebepler, bu dereceye gelmiş kişiler için değildir, başkaları içindir.

 

EY AHALi! Eğer benim söylediklerimi bütünüyle yapmaya muktedir olamıyor, sebepleri kalbinizden atamıyor ve kalbinizin onlarla olan alakasını kesemiyorsanız, hiç olmazsa bir kısmını yapmaya çalışın. Tamamını yapmaya gücünüz yetmiyorsa bir tanesini de mi yapamayacaksınız. Zaten birden daha azı da yoktur.

 

Peygamberimiz (SAV) şöyle buyururlardı:

 

   Gücünüz yettiğince dünya tasalarından sıyrılmaya bakınız…

 

EY OĞUL! Eğer dünya tasalarından sıyrılmaya gücün yetiyorsa hiç durma, hemen sıyrıl. Aksi halde, seri olarak, kalbinle Allah’a (CC) koş. O’nun (CC) rahmetine yapış. Ta ki, kalbinden dünya tasaları çıksın. O (CC), her şeye kaadirdir, her şeyi bilir. Her şey O’nun (CC) kudret elindedir. O’nun (CC) kapısına yapış ve kendisinin gayrisinden (masivadan) senin kalbini temizlemesini, onu kendisine imanla ve kendisinin marifeti ile doldurmasını iste. Yine, kalbini, kendisine olan bilgi ile ve masivadan müstağni olma duygusu ile doldurmasını taleb et. Ayrıca; sana, sarsarsılmaz bir iman vermesini, senin kalbinde kendisine ünsiyet peyda ettirmeslini ve senin bütün uzuvlarını kendisine itaatle meşgul hale getirmesini iste.

 

Bütün bunların hepsini Allah’tan (CC) iste. Asla bir başkasından isteme. Kendin gibi bir faninin önünde zelil durumlara düşme. Bütün isteklerin Allah’tan (CC) olsun, asla bir başkasından olmasın. Bütün muamelelerin Allah (CC) ile beraber olsun ve Allah (CC) için olsun, asla O’ndan (CC) başkası için olmasın!…

 

EY OĞUL! Kalbin ameli olmaksızın kum bilgi ve sırf dil ile söyleyiş, Hakk’a (CC) doğru sana bir adım bile attırmaz. Esas seyr, kalbin seyridir. Allah’a (CC) asıl gidiş, kalble gidiştir. Asıl yakınlık, özün yakınlığıdır. Allah’a (CC) asıl yakınlık, öz-sır ile, batınla ve kalble olan yakınlıktır. Asıl amel; manaların amelidir, ruhların, kalblerin, batınların, sır-özlerin amelidir. Bununla beraber, zahiri uzuvlarla, şeriatın  esaslarına riayet edilmesi ve onların fiilen yaşanması, tatbik edilmesi ve İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) için O’nun (CC) kullarına alçakgönüllü davranılması da şarttır…

 

Kim ki nefsine bir kadir  kıymet payı ayırırsa, bilsin ki bu takdirde kendisinin kadri - kıymeti yoktur. Kim ki amellerinde başkalarına gösteriş yaparsa, bilsin ki bu taktirde kendisinin hiç bir ameli yok demektir. Ameller görülecek yerlerde yapılabilir. Ancak, farzların haricindeki ibadetleri, görülecek yerlerde ve açıktan açığa yapma.

 

Temeli sağlamlaştırma hususundaki kusurun daha önceleri geçmişti. Temel çürük olursa, onun üzerine oturtacağın binayı sağlam yapmanın sana faydası yoktur. Halbuki, eğer temel sağlam ise, onun üzerine kurulmuş olan binanın zamanla yıpranması pek de mühim değildir. Zira onu her an için tamir edebilir, yenileyebilirsin…

 

Amellerin esası, yani temeli, tevhid ve ihlastır. Kimin ki tevhidi yoksa, ihlası yoksa, onun ameli de yoktur, öyleyse, sen, ey müslüman, önce amellerinin temelini tevhid ve ihlas ile tahkim et, kuvvetlendir! Sonra da onları İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) lutfu, kuvveti ve tevfikı ile bu temel üzerine bina et, kur. Bu noktada, sakın kendi gücüne, kendi iradene dayanma. Mutlak surette Allah’ın (CC) iradesine, Allah’ın (CC) lutfuna ve kuvvetine dayan…

 

Binayı yapan, tevhid elidir, şirk - nifak eli değildir. İbadetler binası tevhid ile, yani Allah’ın (CC) kuvvetine ve tevfikine dayanarak yapılır, sebeplere dayanarak yapılmaz.

 

Muvahhid, amelinin kadri - kıymeti yüksek olan kişidir. Münafık ise böyle değildir…

 

Allah’ım (CC) , bütün hal ve hareketlerimizde bizi nifakdan, ikiyüzlülükten… uzak tut ve:

 

  Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…

 

Kaynak: Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani


[1] Hacc S. A.46

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.