KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

3. Sohbet - Allah'tan (cc) Başkasına

Muhtaçlık Duymamak

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Şevval ayının sekizinci

günü, Cuma sabahı dergahta yapılmıştır.

 

Ey ihtiyaçlar içinde bulunan kişi! Bu halden kurtulmayı isteyip durma. Belki de bu halden kurtulmuş olman, senin için bir felaket sebebi olacaktır...

 

Ve, sen de, ey birtakım dertlerer ma’lul olan kişi! Bu dertlerden kurtulmuş olma temennisinde bulunup durma. Belki de onlardan kurtulmuş olman, senin mahvının sebebi olacaktır.[1]

 

Akıllı ol. Sahip bulunduklarının hülasasını muhafaza et. Bu takdirde işin iyi ve hoş olur. Halen elinde bulunana kanaat et. Yerli-yersiz, bir çok şeyler isteyip durma. Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC), senin isteğinle sana vermiş olduğu herşey, neticede senin için bir keder ve bir buğz-adavet sebebi olur. Bu hususu çok tecrübe etmişimdir. Onun içindir ki, kul, Allah’tan (CC) gelişigüzel dünyalık isteyip durmamalıdır. Meğer ki, istemesi hususunda kalbine ciddi bir surette bir emir gelirse, bu da kişiye malum ola. Böyle, isteyebileceğine dair bir emir gelirse, o taktirde artık istediği şey mubarek olur ve ondan her türlü uygunsuzluk izale edilir. Bütün bunlardan sonra şu hususu da belirtelim:

 

İsteyeceklerinin çoğu, afv-mağfiret, sıhhat-afiyet ve dini, dünyevi ve uhrevi daimi selamet,… gibi şeyler olsun. Yani Allah’tan (CC) en çok afv - mağfiret, sıhhat - afiyet ve dini - dünyevi - uhrevi selamet iste. Ve, bunlarla iktifa et. Allah’ın (CC) fiillerine karşı şaşkınlık gösterme. Onlara tepeden de bakma. Zira O (CC), dilerse seni mahvedebilir. Gençliğine, kuvvet ve kudretine, malına - mülküne,… mağrur olarak Allah’a (CC) ve O’nun (CC) mahlukatına karşı ululuk taslama. Zira Allah (CC) dilerse seni yakalayıverir. Hem de cezalı kişileri yakalaması gibi yakalayıverir. Şurası da iyi bilinmelidir ki, O’nun (CC) yakalayışı pek elimdir, pek şediddir…

 

Hayf sana ki, dilin müslümandır, fakat kalbin müslüman değildir. Sözün müslümandır, fakat fiil ve hareketlerin müsluman değildir. Dilinle müslümanlık iddiasında bulunursun, fakat kalbin bunun gereğini yapmaz. Sözünle müslümanlık taslarsın, takat fiil ve hareketlerinde müslümanlık görülmez. Sen, başkalarının gördüğü yerde müslümansın, fakat kendi başına bulunduğun yerlerde hiç de müsluman değilsin. Bilmez misin ki, eğer namaz kıldığın, oruç tuttuğun ve sair hayırları işlediğin zaman, bu amellerle sırf Allah’ın (CC) rızasını murad etmedi isen sen bir münafıksın, Aziz ve Celil olan Allah’tan (CC) uzaksın!…

 

Şimdi, Allah (CC) rızası için olmayan bütün fiillerinden, kavillerinden, süfli gaye ve emellerinden Allah’a (CC) tevbe et. Allah (CC) dostlarının amellerinde asla riya yoktur, gösteriş yoktur, gösteriş yoktur. Allah’ın (CC) rızası düşüncesinden başka hiç bir şey yoktur. Gönüllerinde mevcud olmayan şeyi dilleri ile asla söylemezler. Onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Onlar sarsılmaz imana sahip olanların ta kendileridir. Onlar muvahhidlerin ta kendileridir. Onlar amellerini ihlasla yapanların ta kendileridir. Onlar Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) takdiri ile gelen belalara, musibet ve afetlere sabredip metanet ve tahammül gösterenlerin ta kendileridir. Onlar Allah’ın (CC) nimetlerine, lütuf ve ikramlarına,… şükredenlerin ta kendileridir…

 

Hak Erenleri, Allah’ı (CC) önce dilleriyle, sonra kalbleriyle, daha sonra da sır - özleriyle zikrederler, anarlar. Diğer insanlardan veya mahlukattan kendilerine herhangi bir eza-cefa geldiği zaman yüzlerinde bir gülümseme, bir tebessüm belirir. Onların nazarında, dünya hükümdarlarının hiç bir değeri yoktur, ma’züldürler. Yine onların nazarında, bütün yeryüzündekiler ölülerden, acizlerden, hastalardan, muhtaçlardan,… ibarettir. Aynı şekilde, Hak Erenlerince, Cennet sanki bir harabedir; Cehennemin ise alevleri sönmüştür. Ne yer vardır, ne gök, ne de bunlarda sakin olanlar. Sanki bütün cihet(yön)ler birleşmiş ve bir cihet haline gelmiştir. Önce dünya ve dünya ehli ile beraber olurlar. Sonra ahiret ve ahiret ehliyle beraber olurlar. Daha sonra da dünya ve ahiretin Rabbi (CC) ile birllkde olurlar. Dünya ve ahiretin Rabbine (CC) ve O’nu (CC) sevenlere iltihak ederler. Kalben O’nunla (CC) seyrederler. Ta ki O’na (CC) vasıl olabilsinler. Böylece, yola çıkmadan önce yol arkadaşını edinmiş, O’nunla (CC) aralarındaki kapıyı açmış olurlar. Onlar O’nu (CC) zikrettikçe O (CC) da onları zikreder. Öyle ki, bu zikir, onların günahlarının mağfiretine vesile olur. O’ndan (CC) yani Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyle beraberlikleri kalmaz. Hep Allah’la (CC) birlikde olurlar. Zira Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) şu kelamını işitmişlerdir:

 

  Öyleyse siz beni zikredin, anın. Ben de sizi anayım. Bir de bana şükredin, bana nankörlük etmeyin![2]

 

Hak Erenleri, Allah’ın (CC) kendilerini anmasından şevke gelerek onlar da Allah’ı (CC) zikrederler, anarlar. Zira Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) şu kelamını işitmişlerdir:

 

  Ben, beni zikredenin yanındayım!…

 

İşte Hak Erenleri, Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) bu kelamına binaen, vakitlerini boş yere geçirmiş olmamak için diğer insanlarla oturmayı bir kenara atmışlar, kendilerinin de Allah (CC) ile birlikte bulunmalarının husulü için, başka insanlarla oturma yerine, Allah’ı (CC) zikirle meşgul olmuşlardır…

 

EY AHALi! Boş heveslere kapılmayın. Siz birer hevesten ibaretsiniz. Amelsiz ilim size fayda vermez. Siyahı beyazdan ayırdetmeye yarayacak amele, siyahı beyaz üzerine işleyecek amele muhtaçsınız. Bu, Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) hükmüdür. Allah’ın (CC) hükmü ile günbegün, senebesene,… amel ediniz. Ta ki, elinizde semeresi kalsın…

 

EY OĞUL! İlmin sana her an sesleniyor ve diyor ki:

 

  Eğer benimle amel etmez, benimle amil olmazsan senin aleyhinde bir hüccetim, bir belgeyim, bir delilim. Yok, eğer benimle amel edersen bu takdirde ise lehinde bir hüccetim bir belgeyim, bir delilim…

 

Peygamberimiz (SAV), bir hadislerinde şöyle buyururlar:

 

  İlim, sahibini kendisiyle amil olmağa çağırır. Eğer sahibi bu çağrıya uyar da onunla amil olursa ne a’la. Aksi takdirde, ilim göçer gider…

 

Kendisiyle amil olunmayan ilmin bereketi gider, mihneti kalır. Huzur-u ilahide senin için edeceği şefaat gider. Zira kendisiyle amil olunan ilim, huzur-u İlahide sahibi için şefaatçi olur. Kendisiyle amil olunmayan ilim, sahibinin işine yaramaz, ihtiyaçlarının giderilmesinde yardımcı olmaz. Kendisiyle amil olunmayan ilim göçer gider, yani ölür. Zira böyle bir durumda ilmin kışrı yani işe yaramaz kabuk kısmı kalmış demektir. Çünkü ilmin özü, amelden ibarettir. Kendisiyle amil olunmayınca öz gitmiş, geriye kabuk kalmış olur.

 

Resulullah’ın (SAV) söyledikleri ile amel etmedikçe ona uymuş olmazsın! Allah (CC) Resulü’nün (SAV) sana emrettikleri ile amil olduğun zaman kalbine ve özüne yönel, onları izzet ve celal sahibi Rabbının (CC) huzurunda durdur. İlmin, biteviye sana seslenip duruyor. Fakat sen onu işitemiyorsun, Zira sende kalb denen şey yok. İlmi, kalbinin ve özünün kulağı ile dinle ve dediklerini kabul et. Zira hiç şüphe yok ki, sen ondan faydalanacaksın. Amel ile birlikte bulunan ilim seni, ilmi indirene yani Allah’a (CC) yaklaştırır. İlk ilim olan bu hükümle amel ettiğin zaman ikinci ilmin pınarı üzerine fışkırır. Böylece, senin yanında, akmakta olan iki pınar bulunur. Kalbin de hükümden ve zahir ve batın ilimden korkar olur. İşte bu noktaya gelince, artık ilminin zekatını vermen gerekir. O ilminle, ihvana ve Allah (CC) yoluna, girmek isteyenlere yardımcı olursun…

 

İlmin zekatı onu neşretmek ve diğer insanları, izzet ve celal sahibi Allah’a (CC) da’vet etmekdir…

 

EY OĞUL! Sabreden kaadir olur. Sanı yüce olan Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  ...Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir.[3]

 

Meşru yolla ve helalinden alınterinle kazandığını ye. Dinini satarak dünyalık elde etmeye ve bu yoldan kazanılmış şeylerle geçinmeğe kalkışma. Helalinden ve meşru yoldan kazan, ye. Ayrıca, bu kazancınla başkalarına da yar ol. Onlara da yedirip, içir. Ta ki, aradaki sevgi ve kardeşlik bağlarının devamına ve pekişmesine vesile olsun.

 

Müminlerin kazancı, sıddıkların örtüleridir. Sıddıklar yani Allah (CC) dostları, fakirlere ve yoksullara, yedlrilmeyen kazançlarından zevk almazlar. Onun için, kazançlarının bir kısmı ile fakir ve yoksulları yedirirler, içirirler, giydirirler. Böylece, Allah’ın (CC) rahmet ve nimetini O’un (CC) mahlukatına ulaştırma arzusunda bulunurlar. Bununla, sırf izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) rızasını ve sevgisini taleb ederler, başkaca bir gayeleri yokdur. Zira Nebi (SAV)’in şu sözünü işitmişlerdir:

 

  İnsanlar, izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) ıyalidir, rızıklarını Allah’ın (CC) verdiği varlıklardır. İnsanların Allah (CC) katında en çok sevilenleri ise, Allah’ın (CC) ıyaline en çok faydalı olandır.

 

Diğer insanlara nisbetle, Allah (CC) dostları; sağırdır, dilsizdir, kördür. Kalbleri Allah’a (CC) yaklaşınca artık O’ndan (CC) başkasını işitmezler, O’ndan (CC) başkasını görmezler. Allah’a (CC) yakınlık onlar için mubah olur. Kendilerini bir heybet kaplar. Bu heybet, Rabbleri (CC) katında onlar için muhabbet ifadesidir. Artık onlar Allah’ın (CC) celal sıfatı ile cemal sıfatı arasındadırlar. Sağa - sola meyletmezler. Sadece önlerinde tek istikamet vardır. İnsanlar, cinler, melekler ve daha çeşit çeşit mahlukat kendilerine hizmet eder. Hüküm ve ilim kendilerine hizmetçi olur. Allah’ın (CC) fazlı, lutfu ve ihsanı ile beslenirler. Ünsiyete iyice kanarlar. Allah’ın (CC) lütuf ve fazlından yerler. Ünsiyet meşrubatından içerler. Hep Allah’ın (CC) kelamına kulak verirler ve fiil ve hareketlerini ona göre yaparlar, Onlar bir vadidedir, diğer insanlar bir vadide. Resulullah’tan (SAV) niyabeten (vekaleten), diğer insanlara, Allah’ın (CC) emrettiğini emrederler, nehyettiğini de nehyederler. Onlar, Peygamberlerin (AS) gerçek varisleridir. Allah’ın (CC) ahkamının insanlara bildirilmesi hususunda Peygamberlerin (AS) yapmış oldukları vazifeleri yaparlar. Bütün meşgaleleri, insanları, izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) kapısına sevketmektir. Allah’ın (CC) kendi üzerlerindeki hüccetine binerler. Herşeyi yerli yerine koyarlar. Her fazıl ve şeref sahibini kendi mevkiine oturturlar, her şeref sahibine kendi şerefini verirler. Hiç kimsenin hakkını yemezler. Kendi nefisleri için bolluk aramazlar, kendilerini tıka-basa tatmin yoluna gitmezler. Sevdiklerini Allah (CC) için severler. Buğzettiklerine Allah (CC) için buğzederler. Allah (CC) dostlarının herşeyi yine Allah (CC) içindir. Onlarda Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyin nasibi yoktur…

 

Kimde ki bu haller bulunursa onun için sohbet tamamlanmış, necat - kurtuluş ve felah hasıl olmuş demektir. Artık insanlar, cinler, melekler, yer ve gök,… hepsi de onu sever...

 

Ey münafık, ey, Hakk’ı (CC) unutarak halka ve sebeplere kulluk eden kişi! Anlaşılıyor ki sen, içinde bulunduğu bu hal devam etmekle beraber, aynı zamanda kurtuluş ve felaha ermiş olmayı ve insanların, cinlerin, meleklerin, yerin, göğün,… seni sevmesini istiyorsun. Buna hiç mi hiç imkan yok. Zira sen hiç bir fazilete, hiç bir azizliğe sahib değilsin. Eğer gerçekten felaha erenlerden olmayı ve insanların, cinlerin, meleklerin,… seni sevmesini istiyorsan önce Allah’a (CC) teslim ol, yani gerçek bir müslüman ol. Hemen peşinden tevbe et. Daha sonra da Allah’a (CC) giden yolun esaslarını öğren. Öğrendiklerini de yap. Yani bildiğinle amel et. Aynı zamanda amellerini de ihlasla yap. Böyle hareket etmediğin, bu söylediklerimi sırasıyla yapmadığın takdirde hidayete eremez, doğru yola giremezsin!…

 

Hayf sana ki, aramızda hiç bir düşmanlık sebebi bulunmadığı halde, sırf benim hakkı söylemiş olmam ve seni sırf Allah (CC) rızası için sevmiş bulunmam, sence adavet - düşmanlık vesilesi addediliyor. Ben, büyüklerin sözlerinin huşuneti ile gıdalandım, tezyin olundum, terbiye edildim. Gurbetin ve fakr-u zaruretin huşuneti ile gıdalandım, terbiyelendim, tezyin edildim. Bu bakımdan, eğer benim sözlerim sana haşin gelirse bunu Allah’tan (CC) gelen bir söz olarak kabul et. Zira, bana o sözü söyleten, Allah’ın (CC) ta kendisidir. Ben, kendimden asla bir söz söylemiyorum. Benim yanıma geldiğin zaman; benliğinden, nefsinden ve hevai arzularından soyulmuş olarak gel. Esasen sende basiret bulunmuş olsaydı, benim de benlikten, nefsden ve hevai arzulardan soyulmuş olduğumu görürdün. Ne var ki, sen sakîm bir anlayış içindesin. Bu sakîm anlayış, senin hakikatleri görmene mani oluyor. Senin için asıl musibet işte buradadır…

 

Ey benim sohbetimde bulunmak ve benden istifade etmek isteyen kişi! Ben öyle bir hal içindeyim ve öyle bir alemde yaşıyorum ki, orada ne fani insanlar vardır, ne dünya vardır, ne de ahiret. Benim içinde bulunduğum bu alemde, Allah’tan (CC) başka hiç bir şeye gönüllerde yer yoktur. Kim ki benim söylediğim gibi tevbe eder, benim sohbetimde bulunur, benim sözlerime hüsn-ü zan besler ve benim dediklerimle amel ederse, inşaAllah o da benim içinde bulunduğum bu aleme girer ve oradaki insanlar gibi olur…

 

İzzet ve celal sahibi Allah (CC), Peygamberleri (AS) bizzat kendi kelamiyle terbiye eder. Evliyayı (RA) ise hadisiyle yani ilhamla terbiye eder. Allah (CC) tarafından, evliyanın kalbine bazı şeyler sunulur ki, buna ilham denir. Zira veliler yani Allah (CC) dostları, Peygamberlerin (AS) vasileri, halifeleri ve onların hizmetini devam ettiren yardımcılarıdır.

 

Aziz ve celil olan Allah (CC),kelam sahibidir. İlahi kelamı ile, dilediğine hitab eder. Nitekim Musa aleyhisselama hitab etmiştir. Musa aleyhisselama ilahi kelamı ile bizzat Allah (CC) hitab etmiştir, herhangi bir mahluk değil, bilakis, Allamülüuyub olan Allah (CC) bizzat kendisi hitab etmiştir. Hem öyle bir kelam ile hitab etmiştir ki, ne demek istediğini Musa aleyhisselama anlatmış ve vasıtasız olarak O’nun (AS) kulağına ve zihnine ulaştırmıştır…

 

Yine, şanı yüce olan Allah (CC), Peygamberimiz Muhammed (SAV)’e de vasıtasız olarak ilahi kelamı ile hitab etmiştir…

 

Şu Kur’an, Allah’ın (CC) sağlam ve metin ipidir. O, aziz ve celil olan Allah (CC) ile sizin aranızdadır. İzzet ve celal sahibi Allah (CC) onu Cebrail (AS) vasıtasıyle Resulü Muhammed (SAV)’e indirmiştir. Cebrail (AS), ilahi kelam Kur’anı Allah’tan (CC) nasıl aldıysa Muhammed (SAV)’e öylece ve ayniyle bildirmiştir. Bunun inkarı ve böyle olmadığını iddia etmek mümkün değildir…

 

Allah’ım (CC)! Sen, hepimizi doğru yola şevket, hepimizin tevbesini kabul buyur. Hepimizi günah yolundan döndür. Hepimize merhamet et!…

 

Anlatılır ki, Halife Mu’tasım Billah —Allah (CC) rahmet eylesin— öleceği sıra şöyle der:

 

  Ahmed İbni Hanbel (RA) hakkında işlemiş olduğum fiilden  ötürü izzet ve celal sahibi Allah’a (CC) tevbe ediyorum. Maamafih, ben onun meselesi hususunda ısrarlı olmadım, kendisini o fiile müstahak bulmadım. Halbuki benden başkası o meselede ısrarlı idi.

 

EY MİSKiN! Ey zavallı! Sana faydası olmayan hususlarda çene çalmaktan vazgeç. Mezheb taassubunu bırak. Sana hem dünyada nen de ahirette faydası olacak şeylerle meşgul ol. Yakında kendinle alakalı olacak şeylerin haberini alır, benim sözümü hatırlarsın. Yakında, ta’n edenlerin yanında kendini görürsün. Hem de başın miğfersiz olduğı halde. O zaman, yaralanmalardan başını ne,koruyacak!…

 

Kalbini dünya tasasından arıt. Zira hiç şüphe yek ki, pek yakın da sen o dünyadan alınacaksın. Kısa zamanda terketmek ve ayrılmak zorunda bulunduğun bu dünyada zevkli - safalı hayat peşinde koşma. Eline ne geçerse ona razi ol, kanaat et. Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

  Asıl hayat, ahiret hayatıdır.

 

Uzun emellerini kısalt. Sana dünyada zühd gerek. Hiç şüphesiz zühdün tamamı, emellerin kısalması demektir. Kötü arkadaşlardan ayrıl. Onlarla arandaki sevgi ve dostluk bağlarını kopar. Bu dostluk ve sevgi bağlarını, salih kişilerle kendi aranda birer bağ haline getir. Kötü akran ve arkadaşları behemehal terket, kendinden uzaklaştır. Buna karşılık, uzaklarda bulunmuş da olsalar, iyi akran ve arkadaşlarla aranda bağ kur. Kendilerine sevgi ve muhabbet beslediğin kişilerle senin aranda daima bir yakınlık peyda olur. O halde, kimlere sevgi ve muhabbet beslediğine dikkat etmelisin. Acaba kendileriyle dostluk kurup sevgi ve muhabbet beslediğin kişiler iyi ve hayırlı arkadaş ve akranlar mıdır, yoksa kötü ve hayırsız kişiler midir?…

 

Allah (CC) dostlarından birine sorulmuş:

  Yakınlık nedir?

Allah dostunun cevabı şöyle olmuş:

  Sevgi - muhabbettir...

 

Kısmetinde bulunanı da bulunmayanı da istemeyi bırak. Bulunanı da isteme, bulunmayanı da. Zira, esasen kısmetinde var olanı istemen, lüzumsuz bir meşakkatten başka bir şey değildir. Kısmetinde bulunmayanı istemen ise Allah’ın (CC) gazabına ve yardımının kesilmesine sebep olan bir fiildir. İşte bunun içindir ki, Nebi (SAV) şöyle buyurmuşlardır:

 

  Kişinin kendi kısmetinde bulunmayanı taleb etmesi, şanı yüce olan Allah’ın (CC), kulunu cezalandıracağı fiiller cümlesidendir.

 

EY OĞUL! Allah’a (CC) ulaşma yolunda yine izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) fiillerini delil edin. Nasıl ki meydana gelmiş herhangi bir sanat eserinden bu eserin sanatkarına intikal ediliyorsa, aynen bunun gibi, Allah’ın (CC) acib - garib ve muazzam bir sanatı olan bu kainata bakmak suretiyle de yine Allah’a (CC) ulaşılabilir. Onun için, sen ey mümin, eğer Allah’ın (CC) sanatı üzerinde tefekkür edersen oradan yine Allah’a (CC) ulaşabilirsin. Sarsılmaz imana sahib arif bir müminin iki zahir gözü vardır, iki de batın gözü. İki zahir gözü ile, izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) yeryüzünde yaratmış olduklarını görür. İki batın gözü ile de yine izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) göklerde yaratmış olduklarını müşahede eder…

 

İki zahir gözü ile, Allah’ın (CC) yerde yaratmış olduklarını, iki batın gözü ile de göklerde yaratmış olduklarını müşahede eden arif müminin, bundan sonra da kalbinden perdeler kaldırılır. Böylece o, teşbihsiz ve keyfiyetsiz olarak Allah’ı (CC) görür. Neticede, Allah’a (CC) yakın ve sevgili kullardan olur. Sevgiliden hiç bir şey gizlenmiyeceğine göre, Allah’ın (CC) sevgili kullarından olan bu kişiden de birçok esrar-ı İlahi gizlenmez…

 

Şurası iyi bilinmelidir ki, perdeler ancak fani varlıklardan, nefsani - hevai - şeytanı, arzularla duygulardan arınmış kalbler üzerinden kaldırılır. Fanilere bağlanan ve nefsani - hevai - şeytanı arzu ve heveslerden arınmayan kalblerden ise perdeler kalkmaz. Binaen’aleyh, bu durumdaki kalbler esrar-ı ilahiyi müşahede edemezler. Kalb gözünün perdeleri kaldırılan kişinin eline yeryüzünün hazinelerinin anahtarları tevdi edilir. Ne var ki, artık onun nazarında, moloz taşları ile inci - zümrüt taşları arasında fark yoktur…

 

Aklını kullan. Benim söylediklerim hakkında tefekkür et, düşün. Onları anlamağa çalış. Şurası muhakkak ki, ben sözün özünü söylüyorum, hulasasını söylüyorum. Benim sözlerimin ma’naları, gerek cevherleri ve gerekse batınları ile birer öğüttür, birer nasihattir…

 

EY OĞUL! Allah’ı (CC) kullara şikayet etmeye kalkışma. Kullara şikayetçi olma. Bil’akil, Allah’a (CC) şikayetçi ol. Allah (CC), herşeye kaadirdir. O’ndan (CC) başkası ise, gerçekte hiç bir şeye muktedir değildir…

 

İç sıkıntıları, ma’ruz kalınan musibetleri, ma’nevi dertleri ve verilen sadakalarla yapılan iyilikleri gizli tutmak da iyilik hazinelerindendir. Sadakayı sağ elinle ver, sol elinin bundan haberdar olmaması için gayret et. Dünya denizinden sakın. Onda çok kişiler boğulmuş, ancak pek az kişi kurtulabilmiştir. O, derin bir denizdir. Her şeyi garkeder, kendinde boğar. Ancak, izzet ve celal sahibi Allah (CC), kullarından dilediğini onun tasallutundan kurtarır. Tıpkı, kıyamet günü, müminleri cehennemden kurtaracağı gibi. Zira, kıyamet günü bütün insanlar cehennemin üzerinden geçeceklerdir. Allah (CC) da kullarından dilediğini ona düşmekden kurtaracaktır. Nitekim İzzet ve celal sahibi Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere mutlaka oraya (cehenneme) uğrayacakdır. Bu, Rabbının (CC) kati olarak üzerine aldığı bir karardır.[4]

 

Aziz ve celil olan Allah (CC), cehenneme hitaben buyurur ki:

 

  Ey ateş, serin ve selamet  ol![5]  Ta ki, bana iman eden, amellerini sırf benim için ve ihlasla yapan, benim yolumda hayırlı işlere rağbet eden ve benim rızamın dışındaki her fiil ve hareketten uzak duran kullarım sağ-salim geçebilsin…

 

Şanı yüce olan Allah (CC), mümin kullarının sağ - salim geçebilmesi için kıyamet günü cehenneme işte bu sözleri söyler. Tıpkı, İbrahim aleyhisselam’ı yakmak için Nemrud’un alevlendirdiği ateşe söylediği gibi…[6]

 

Aziz ve Celil olan Allah (CC) buyurur ki:

 

  Ey dünya denizi, ey su, ey dünya hayatı! Bu sevgili kulu garketme, boğma!...

 

Böylece, bu İlahi hitaba layık ve mazhar olan kul, çok insanları boğan dünya denizinden kurtulur ve halinden kullara şikayet etmez bir hale gelir. Tıpkı Musa (AS) ile kavminin kurtulması gibi. Allah (CC) dilediğine lütuf ve ihsanda bulunur. Ve, dilediğini sayısız nimetlerle rızıklandırır…

 

Bütün hayırlar Allah’ın (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir. Bütün lutuflar, bütün mahrumiyetler O’nun (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir. Zenginlik, fakirlik O’nun (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir. İzzet ve zillet de O’nun (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir. O’nun (CC) haricinde hiç bir kimse, kendiliğinden bir güce sahib değildir…

 

Akıllı kişi, Allah’ın (CC) kapısına yapışan ve O’ndan (CC) başkasının kapısından yüz çeviren kişidir.

 

Ey Allah’ın (CC) yolunu arkasına atıp dünyevi işlere itina gösteren kişi! Seni; insanları memnun eden, fakat Allah’ı (CC) kendisine öfkelendiren birisi olarak görüyorum. Hep dünyanı ma’mur etmeye çalışmakla ahiretini tahrib ediyorsun. Hiç şüphe yok ki, yakında sen o dünyadan alınacaksın. Ölüm seni oradan ayıracak. Seni, yakalaması pek elemli, pek şiddetli ve pek çeşitli olan zat yakalar ve oradan alır. Sürmekte olduğun saltanatından seni azlederek alır. Bir anda herşeyini kaybeder, herşeyinden ayrılırsın. Hastalıkla, zilletle, fakirlik - yoklukla,… alır. Üzerine; dehşetli sıkıntıları, gamları, kederleri, korkuları,… musallat ederek alır. Halkın dillerini, ellerini,… üzerine musallat ederek alır. Hatta bütün mahlukatını üzerine musallat eder…

 

Uyan, ey uyuyan kişi!…

 

Allah’ım (CC)! Bizi lutfunla ve Senin rızan için uyandır. Sırf Senin rızan için uyanmış olalım.

 

Amin!…

 

EY OĞUL! Dünyalık toplarken, gece odun toplayan fakat eline ne geldiğini bilemeyen kişi gibi olma. Eline geçen dünyalığın helal mi yoksa haram mı, meşru mu yoksa gayr-i meşru mu oldurma dikkat et. Seni ben, yaptığın işlerde; ne ay ışığının ne de herhangi bir ışığın bulunmadığı zifiri karanlık bir gecede, aynı zamanda zehirli haşeratın da bol olduğu bir arazide odun toplayan kişiye benzetiyorum. Bilirsin ki, böyle bir arazide, o zehirli haşerattan birinin seni sokup öldürmesi pek muhtemeldir. Öyleyse, odunu gündüzleyin toplamalısın. Zira gündüzleyin güneşin ışığı, zehirli haşeratın muhtemel zararlarından seni korur. Bütün fiil ve hareketlerinde tevhid güneşi, şeriat güneşi ve takva güneşi ile beraber ol. Zira hiç şüphe yok ki, bu güneş, heva ve hevesin, nefsin, şeytanın ve mahlukata dayanmanın sebep olduğu şirkin tuzağına düşmekden seni alıkor. Yine bu güneş, seni Allah (CC) yolunda ilerlerken aceleci olmaktan da alıkor…

 

Hayf sana! Aceleci olma! Zira acele eden hataya düşer, yahut hataya yaklaşır. Teenni gösteren ise isabet eder, hedefine ulaşır. Yahut hedefine yaklaşır. Acele etmek şeytandandır, şeytanın işidir. Teenni göstermek ise Rahman’dan (CC), yani Allah’tandır (CC). Umumiyetle seni aceleciliğe sevkeden şey, dünyalık toplama hırsıdır. Rızık ve dünyalık hususunda kanaatkar ol. Zira hiç şüphe yok ki, kanaat tükenmez bir hazinedir. Kısmetinde olmayan ve asla eline gelmeyen şeyi nasıl taleb eder, istersin? Kısmetinde olmayan şeyi istemekten nefsini meneyle. Sadece kısmetindekine ve eline geçene razi ol. Kısmetinde olmayandan geri dur. Helal ve meşru olandan ayrılma. Kısmetinde olmayanı istememeğe devam et. Ta ki, arif-i billah olasın, İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) tanıyasın. İşte o zaman zengin olur, Allah’tan (CC) başka hiç bir şeye muhtaçlık duymazsın, O’ndan (CC) başka her şeyden müstağni olursun. Kalbin mutmain olur, sükunete kavuşur. Özün saflaşır, berraklaşır, menfi ve zararlı duygu, temayül ve ihtiraslardan arınır. Sana İzzet ve Celal sahibi Rabbını (CC) öğretir. Böylece; dış gözünde dünya, kalb gözünde ahıret, sır - öz gözünde Allah’tan (CC) başkası,… değersiz hallere düşer. Senin nazarında, İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyin büyüklüğü kalmaz. İşte bu hale geldiğin zaman, bütün mahlukatın gözünde büyür, kendisine ta’zim edilen bir kişi durumuna gelirsin!…

 

EY OĞUL! Eğer önünde kapalı hiç bir kapı kalmamasını istersen İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) kork. Zira hiç şüphe yok ki, Allah (CC) korkusu her kapının anahtarıdır, her kapıyı açar. Nitekim şanı yüce olan Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  …Kim Allah’tan (CC) korkarsa, Allah (CC) ona bir çıkış yolu ihsan eder ve onu hiç hatırından geçirmediği bir cihetten de rızıklandırır…[7]

 

Nefsin, aile efradın, malın,… hususunda Allah (CC) ile çekişme. Allah’ın (CC) bu hususlardaki hükmüne karcı gelmeye ve onları değiştirmesini istemeğe kalkışma. Allah’ın (CC) bu hususlardaki hükmünü değiştirmesini adeta O’na (CC) emretmekten utanç duymuyor ve sıkılmıyor musun? Sen O’ndan (CC) daha hakim, daha bilgili ve daha merhametlimisin ki, O’na (CC) emretmeye kalkışıyorsun? Halbuki sen de, bütün diğer mahlukat da hepiniz O’nun (CC) kullarısınız. O (CC), seni de onları da yaratan ve idare edendiv. Eğer hem dünyada hem de ahırette O’nun (CC) beraberliğini istiyorsan sükunet içinde bulunmalı,  sükut etmeli ve dilsiz olmalısın.

 

Allah (CC) dostları, O’nun (CC) huzurunda gayet edepli dururlar. Kalblerine Allah’tan (CC) sarih bir müsaade gelmedikçe ne herhangi bir harekette bulunurlar, ne de bir adım atarlar, öyle ki, kendilerinin kalbine Allah’ın (CC) bu sarih ve açık izni gelmedikçe yenmesi mubah olan şeylerden yemezler, giymezler, nikahlanmazlar, hiç bir şeyde herhangi bir tasarrufta bulunmazlar. Onlar, hep İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile kaaimdirler, O’nunla (CC) beraberdirler. Hep, gözleri ve gönülleri istediği an istediği yöne döndüren Allah (CC) ile kaaimdirler, O’nunla (CC) beraberdirler. Onlar; dünyada kalben, ahırette de bedenen Allah’a (CC) kavuşmadıkça sükunete eremezler, Rabbleri ile karar kılamazlar…

 

  Allah’ım (CC)! Dünyada da ahırette de vuslatını bize nasib eyle. Sana yakın olmanın ve Seni görmenin zevkini bize tattır. Bizi yalnız Senin yoluna razi olup Senden başkasından geçenlerden eyle!

 

  Ve, bize dünyada iyilik ver, ahırette de iyilik ver. Bizi cehennem ateşinden koru!…


[1] - …Olur ki bir şey hoşunuza gitmez, halbuki o sizin için daha hayırlıdır. Yine olur ki bir şeyi sever, öyle olmasını istersiniz. Halbuki o da sizin için şerdir. Allah (cc) bilir, siz ise bilemezsiniz. (Bakara S. A.216)

[2] Bakara S. A.152

[3] Zümer S. A.10

[4] Meryem S. A.71

[5] Enbiya S. A.69

[6] Konu ile alakalı tamamlayıcı ma’lumat için, birinci sohbetteki dipnota bakınız

[7] Talak S. A. 2,3

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.