KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

11. Ma'rifetullah

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Şevval ayının ondokuzuncu

günü, Cuma sabahı medresede yapılmıştır.

 

EY AHALİ! Allah’ı (CC) tanıyın. O’nu (CC) bilmemezlik etmeyin. Allah’a (CC) itaat edin. O’na (CC) isyan etmeyin. O’nun (CC) emirlerine uyun. Muhalefet etmeyin, karşı gelmeyin. O’nun (CC) takdirine ve hükmüne razi olun. Bu takdir ve hüküm hakkında kendisiyle çekişmeyin. İzzet ve Celal sahibi Hakk’ı (CC), sanatiyle tanıyın. O (CC); Yaratandır, Rızık verendir, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O (CC), varoluşunun bidayeti bulunmayan Evveldir. Yine O (CC), ebedidir, mevcudiyetinin sonu yoktur. O (CC), dilediğini yapar. Yaptığından da asla sual olunmaz. Halbuki insanlar yaptıklarından sorguya çekilirler...

 

O (CC) ; zengin - müstağni kılan, fakir- muhtaç duruma düşürendir. Yine O (CC); her çeşit faydayı veren, dirilten, öldüren, cezalandıran, korkutan, kendisine yegane ümit bağlanan,… dır. O’ndan (CC) korkunuz. Başkasından asla korkmayınız. Yalnız O’ndan (CC) umunuz. Başkasından asla ummayınız. Allah’ın (CC) kudreti ve hikmeti ile birlikte dolaşınız. Ta ki, kudret hikmete üstün gelinceye kadar. Edepli olunuz. Günah ile günahsızlık halini birbirinden ayırdetmekte titiz ve hassas olunuz. Şeriat hudutlarını muhafaza ediniz, şeriatın esaslarını çiğnemeyiniz. Bu muhafaza işi, şekilde kalmasın, gösterişten ibaret olmasın. Gerçek ruhuyla olsun. Bu noktaya, ancak salih kişiler ulaşabilir…

 

Bizim, şeriat dairesinin haricinde bir işimiz yoktur. Bu hususu, ancak oraya dahil olanlar bilebilir. Mücerret ve kuru bir sıfatla bu husus asla bilinmez. Bütün işlerinizde daima Resulullah (SAV)’in iki eli arasında bulununuz. Hem de O’nun (SAV) emri, nehyi tebliği altında yanlarınızdan bağlı olarak. Ta Allah (CC) Resulü’nün (SAV) varisleri sizi O’nun (SAV) huzuruna davet edinceye kadar. O anda ise Resulüllah’tan (SAV) müsaade isteyiniz ve huzuruna giriniz…

 

Abdal zümresine şunun için abdal denmiştir ki, onlar; İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) iradesinin yanında bir başka irade tanımazlar. Yine O’nun (CC)  ihtiyarının yanında bir başka şeyi ihtiyar etmezler, tercih etmezler. Zahire göre hem hükmü ihmal etmezler, hem de amelleri. Görünüşte bütün amelleri İşlerler, hükmü yerine getirirler. Fakat ayrıca, kendilerine has bir kısım amellerle avam tabakasından ayrılırlar. Dereceleri yükseldikçe emirlere ve nehiylere sarılmaları da ziyadeleşir. Bu hal, emrin de nehyin de bulunmadığı bir noktaya ulaşıncaya kadar böylece devam eder. Bu noktada artık emir de yoktur, nehiy de. Daha doğrusu, bu dereceye erişmiş olan Abdalların dinin emretmesine veya nehyetmesine ihtiyaçları yoktur. Zira. bu noktada, bizzat şeriat emirleri onlarda hareket halindedir, onların ayrılmaz bir hassası halindedir. Artık şeriatın ahkamı onların ruhlarına işlemiş ve kendilerinin fıtri -  tabii bir parçası haline gelmiştir. Onlar ise adeta bunun farkında bile değillerdir. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile beraber bulunmaktan bir an için bile geri durmazlar. Ancak dince emredilen veya nehyedilen hükümlerin icrası zamanı gelince ortaya çıkarlar. Emredilen veya nehyedilen hususları hiç eksiksiz yerine getirirler. Bunu, şeriatın hudutlarından bir tekinin bile çiğnenmiş ve ihmal edilmiş olmaması için yaparlar. Zira farz olan ibadetleri terketmek zındıklıktır. Haram olan şeyleri işlemek ise masiyettir, günahdır. Farzlar, hiç bir halde, hiç bir kişiden sakıt olmaz. Kişi, kim olursa olsun ve hangi halde bulunursa bulunsun, farz olan ibadetleri mutlaka ve behemehal eda etmek zorundadır…

 

EY OĞUL! Şeriatın ahkamı ve ilmi ile amel et. Onun emrinden dışarı çıkma. Allah (CC) ile arandaki ahdi unutma. Nefsine, hevai arzularına, şeytanına, meşru olmayan duygularına ve dünyaya karşı cihad aç. Onların kötülüklerini bertaral edebilmek için kendileriyle savaş. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) yardımından asla ümit kesme. Zira sen hak yolda sebat ettikçe o sana gelecektir. Nitekim, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) buyurur:

 

   Hiç şğphe yok ki, Allah (CC) sabredenlerle beraberdir.[1]

 

  Hiç şüphe yok ki, Allah’ın (CC) yolunda olanlar zümresi, galib gelenlerin ta kendileridir.

 

  Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, biz onlara yollarımızı mutlaka gösteririz.[2]

 

Nefsin, diğer insanlar yanında yakınmaya ve halinden şikayet etmeye başladığı an, hemen onun dilini tut. Münhasıran Allah’ın (CC) rızası için ona ve Allah (CC) yolunda bulunmayan diğer insanlara hasım ol. Onlara, Allah’a (CC) itaat etmelerini emret. O’na (CC)  karşı günahkar olmaktan da meneyle. Yine onları dalaletten, bidattan, hevaya uymaktan, nefse tabi olmaktan,… menet. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kitabına ve Resulüllah’ın (SAV) sünnetine ve ahlakına uymalarını emret…

 

EY AHALİ! İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kitabına hürmet ediniz. Onunla edebleniniz, onunla ahlaklanınız. O, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile sizin aranızda yegane vuslattır. Allah (CC) ile sizi birbirinize bağlayıcı yegane bağdır. Kuran’ı mahluk, yani sonradan varedilmiş bir şey saymayınız. O, sonradan yaratılmış herhangi bir varlık değildir. Bilakis, Allah’ın (CC) ezeli - ebedi kelamıdır. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), Kuran için:

 

   Bu benim kelamımdır!…

 

deyip dururken, siz,

 

   Hayır, o, senin kelamın değildir!…

 

demeyln. Kim ki İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) sözünü reddeder ve Kuran’ı mahluk, yani sonradan varedilmiş bir şey sayarsa o kimse imandan çıkar, Allah’a (CC) karşı gelmiş, olur. Kuran, o kişinin bu isnadından münezzeh ve beridir. Dillerde okunan, kulaklarla dinlenen, gözlerle görülen ve mushaflarda yazılan bu Kuran, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın  (CC) kelamıdır…

 

Allah (CC) her ikisinden de razı olsun, İmam-ı Şafi ile İmam-ı Ahmed şöyle derlerdi:

 

  Kalem mahluktur, sonradan varolmuştur. Fakat kalemin mushaflara yazdığı mahluk değildir. Kuranı ezberliyen kalb - zihin mahluktur, sonradan varolmuştur. Fakat ezberlenen şey mahluk değildir…

 

EY AHALİ! Kuran’a olan sevginizi onun ahkamı ile amel ederek gösteriniz. Ondan alacağınız öğütleri, onun esaslarına uyarak alınız. Yoksa, onun üzerinde mücadelelere girişerek ona bağlılığınızı göstermeğe ve ondan öğüt almaya kalkışmayınız. İnanç esasları, pek az birkaç cümleden ibarettir. Ameller ise pek çoktur. Size, Kuran’a inanmak ve onun ahkamına riayet etmek gerek. Allah’ın (CC) kelamını kalblerinizle tasdik ediniz. Uzuvlarınızla da amelleri işleyiniz, eda ediniz. Size dünyevi ve uhrevi faydası olan şeylerle meşgul olunuz. Hakikatleri olduğu gibi idrak etmekten aciz olan deni akıllara asla iltifat etmeyiniz, onları asla dinlemeyiniz!…

 

EY AHALİ! Vahiy tarikiyle bildirilen esaslar, sırf akıl yoluyla ve aklın gücüyle ortaya çıkarılamaz. Zira akıl bundan acizdir. Nasslar da kıyas ile çürütülemez. Delil hiç bir zaman terkedilmemelidir. Aksi takdirde, mücerret bir iddia ile ortada kalınır. Delilsiz olarak, mücerret bir iddia ile halkın mallarına el konulamaz. Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

  Eğer insanlar sırf kuru iddialarla cezalara çarptırılmış olsaydı, bir topluluk diğer bir topluluğun katledilmesi ve mallarına el konulması iddiasında bulunurdu. Fakat iddia sahibinin, iddiasını isbat edici delilleri ortaya koyması gerek. Yine, kendisine isnad edilen suçu inkar eden kişinin de yemin etmesi gerek…

 

Kalb cahil ise, dilin alim olması faydasızdır. Nebi (SAV), kendilerinden rivayet edilen bir hadislerinde şöyle buyururlar:

 

  Ümmetim hakkında korktuklarımın en korkulusu, dili alim olan münafıklardır.

 

Ey alimler, ey cahiller, ey şu anda burada bulunanlar ve ey şu anda burada bulunmayanlar! İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) haya ediniz. Kalblerinizle O’na (CC) yöneliniz, O’na (CC) nazar ediniz. O’nun (CC) için tevazu gösteriniz. Nefslerinizi O’nun CC) kader balyozları altına bırakınız. Nimetlerine şükür ile, o kader balyozlarına yapışınız. O’na (CC) kulluk ederek, karanlıklar içinden aydınlığa ulaşınız. Sizin için bu haller hasıl olunca, artık İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) lütuf ve keremi, izzeti ve cenneti hem dünyada hem de ahirette size hemen yetişir…

 

EY OĞUL! Dünyada sevdiğin bir şey kalmamasına çalış. Senin için bu hal tamamlanınca, yani dünyada sevdiğin hiç bir şey kalmayınca, artık nefsinle bir an için bile bir arada bırakılmazsın. Eğer nefsini unutursan, hemen hatırlatılır, onun varlığından haberdar edilirsin. Eğer gaflete düşersen hemen ikaz edilir, uyarılırsın. Şanı yüce olan Allah (CC), kısa bir an için dahi olsa, seni kendisinden başkasına nazar eder durumda bırakmaz. Kim ki bu mertebeye gelir ve bu zevki tadarsa işte o, Allah’ı (CC) tanımış olur. Ne var ki, halk arasında böyleleri pek nadirdir. Onlar, halk arasında asla sükunet bulmazlar. Ancak Allah (CC) ile birlikte olmakta tatmin bulurlar…

 

Ey münafıklar, afetlerle belalar kalblerinizin tepesindedir. Allah (CC) dostları her ne zaman ki kalb gözleriyle Hakk’ın (CC) gayrine bakarlarsa, onlara selamet bahşederler, sükunetin ancak Allah (CC) ile olabileceğini kendilerine anlatırlar ve onları Hakk’ın (CC) huzuruna götürmek isterler.

 

Allah’ın (CC) mahlukatı karşısında kör tavrı takınmak, yani fani varlıklara meyil vermemek, Allah (CC) dostlarının dilini kesmiştir. Onun için, Allah’ın (CC) takdiratı ve eşya üzerindeki tasarrufları hakkında herhangi tür itirazda bulunmazlar. Öyle ki; günler, geceler, aylar, yıllar,… geçer de onlar hep aynı bir halet içinde kalırlar. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) yanındaki tavırlarında hiç bir değişiklik olmaz. Onlar, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) mahlukatının en akıllılarıdır. Eğer siz onları görseydiniz, “Deliler - mecnunlar!” derdiniz. Onlar da sizi görseydi, “Bunlar kıyamet gününe inanmamışlar!…” derlerdi. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) huzurunda onların gönülleri hep mahzundur, kalbleri hep kırıktır. Allah (CC) korkusundan bir an dahi sıyrılmazlar. Her ne zaman ki Allah’ın (CC) azamet ve celalinin perdesi kalblerlne açılırsa korkuları artar. Öyle ki, nerdeyse kalbleri paralanacak, mafsalları kopacak olur. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), onların bu halini görünce rahmet ve lütuf kapılarını açar, cemalinin kapılarını açar, kendisine yakarış kapılarını açar. Böylece, onlarda meydana gelen galeyan sükunet bulur…

 

Sırf dünyaya, insanların alaka ve teveccühüne, nefsin arzularına, hevai duygulara,… talib olan kişiye gelince, kendisinin tedavi edilmesini istemekten başka ona ne yapabilirim ki? Zira o bir hastadır. Hastaya da ancak tabib - doktor tahammül edebilir…

 

Hayf sana ki, halini benden gizliyorsun. Halbuki o gizli değildir. Bana, ahirete talib bir kişi olduğunu göstermeye çalışıyorsun. Halbuki sen, dünyaya talib birisisin. Kalbinde mevcud olan bu duygu - heves, alnında yazılıdır. Senin özün, dışındadır. İçin, dışından okunmaktadır. Elindeki paranın altın kısmı sahtedir, kalpdır. Geri kalanı ise gümüşten ibarettir. Bana böyle sahte ve kalp paralarla gelme. Çünkü ben öylelerini çok gördüm. Sen, o kalp ve sahte parayı bana teslim et ve onu işlememe imkan tanı ki, ben onu işleyeyim ve içindeki gümüşü çıkarayım, kalan kalp kısmını da fırlatıp atayım. Az fakat güzel bir şey, çok fakat çirkin bir şeyden daha hayırlıdır. Bana, kalp paran üzerinde çalışma yapmama imkan ver. Zira ben bir darphane ustasıyım. Yanımda bu işin aleti de var…

 

Riyadan, nifaktan,… tevbe et, dön. Bunu kendi kendine itiraf ve ikrar etmekten utanma. İhlaslı kişilerin ekserisi, başta münafık - mürai idiler. İşte bunun içindir ki, birisi şöyle der:

 

   İhlası ancak mürai bilebilir...

 

İşini başından sonuna kadar ihlas ile götürebilenler pek nadirdir…

 

Çocuklar; başlangıçta yalan söylerler, kumla ve pisliklerle oynarlar, kendilerini tehlikelere atarlar, analarının - babalarının bir şeylerini aşırırlar - çalarlar, laf taşırlar. Fakat ne zaman ki akılları gelişmeye başlar, işte o andan itibaren, daha önceleri yapmakta oldukları şeyleri yavaş yavaş terkederler ve babaları, anaları ve muallimleri vasıtasıyle terbiyeli olmaya yönelirler. Allah (CC) kime bir hayır murad ederse, o, edeblenir ve daha önceki kötü huylarını terkeder. Kime de şer murad ederse, o da, Ömrünü kötü huylarıyle geçirmekte devam eder. Böylece, hem dünya hayatı bakımından, hem de ahıret hayatı bakımından mahvolur gider…

 

İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), derdi yarattığı gibi devayı da yaratmıştır. Masıyetler - günahlar ferttir. Taat ve ibadetler ise devadır. Zulüm bir derttir. Adalet ise devadır. Hata - yanlışlık bir derttir. Doğru ise bir devadır. İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) karşı gelmek bir derttir, hastalıktır. Günahların sarhoşluğundan tevbe etmek ise bir devadır, bir ilaçtır…

 

Senin ilacın, ancak kalbini mahlukattan ayırdığın ve onu İzzet ve Gelal sahibi Rabb’ına (CC) bağladığın ve O’na (CC) yücelttiğin zaman tamam olur. Bu sırada kalbin yücelerdedir. Ruhun ve bedenin ise yeryüzündedir. Kalben, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile başbaşa olursun. Bu, kalbinin bildiği şeyler vasıtasıyle tahakkuk eder. Ameller hususunda da hükmen halk ile beraber olursun, Sakın amel bahsinde halkdan ayrı hareket etme. Ta ki, gerek amel için ve gerekse onlar için senin aleyhinde bir delil olmasın. Sen, batının itibariyle, İzzet ve Celal sahibi Rabb’ınla (CC) beraber ve başbaşa olursun. Zahirin itibariyle de halkla beraber olursun…

 

Nefsini öyle başıboş bırakma. Sen ona binersen ne ala. Aksi takdirde, o sana biner. Eğer sen onu yere çalarsan ne iyi. Yoksa, o seni yere çalar. Eğer İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) kulluk bahsinde sana itaat ederse ne ala. Aksi halde, onu açlık, susuzluk, zillet, çıplaklık ve yalnızlık değnekleri ile cezalandır. Sakın ha, bu değnekleri onun başından eksik etme. Ta ki, iyice tatmin olup, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) her hal-ü karda itaat eder duruma gelinceye kadar. İyice mutmain olduktan sonra da yine onunla arandaki cezalandırma işini bırakıverme. Ona, “Sen, vaktiyle şöyle şöyle yapmadın mı?” diyerek kötülüklerini hatırlat ve bu yolla da onu cezalandır. Ta ki, daima hor - hakir ve zelil durumda kalsın da bir daha başkaldıramasın.

 

Bütün bu tedbirlerin faydalı olabilmesi için, ancak şu hareketlerinle yardım isteyebilirsin:

 

a)  Nefsin terbiyesi işi, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) muradını talep etmek, O’na (CC) uymayı dilemek ve günahları terketmek gayesiyle olursa,

 

b)  İçin de dışın da bir olursa, öyle ki, hiç karşı gelme olmayacak, hep itaat durumu olacak. Hiç günah işleme olmayacak, hep taat -ibadet hali olacak. Hiç küfran-ı nimet olmayacak, hep şükür hali olacak. Hiç nisyan - unutma hali olmayacak, hep zikir - hatırlama hali bulunacak. Hiç şer hali olmayacak, hep hayır hali olacak. İşte bu şartlarda, Allah’ın (CC) yardımı seninle birlikte olur ve nefsini eğitir, itaat altına alırsın…

 

Kendisinde İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başka bir şey bulunduğu müddetçe senin kalbin için kurtuluş yoktur. Eğer sen, taşlar üzerinde Allah’a (CC) bin sene secde etsen, değil mi ki kalbinle O’ndan (CC) başkasına yöneliyorsun, sana bu secdeler hiç bir fayda vermez. İzzet ve Celal sahibi Mevla’sından (CC) başkasını sever oldukça o kalb için iyi bir akıbet yoktur. Allah’tan (CC) başka her şeyi kalbinden yok etmedikçe saadete eremez, bahtiyar olamazsın. Sana hangi şey fayda sağlıyor? Eşyada zühd gösterisi mi? Hem de kalbinle onlara yönelerek…

 

Bilmiyor musun ki, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), alimlerin sinelerindekileri bilir. Sen, kalbinde Allah’tan (CC9 başkası bulunduğu halde, dilinle “Tevekkeltü alellah – Allah’a (CC) tevekkül ettim!” demekten haya etmez misin?…

 

EY OĞUL! Allah’ın (CC) sana olan hilm ve rıfkına aldanma. Zira hiç şüphe yok ki, O’nun (CC) yakalaması şediddir. İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) tanımayan şu alimlere de kanma. Zira onların ilimlerinin tamamı kendilerinin aleyhinedir, lehine değildir. Onlar İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) ahkamını bilirler. Fakat bizzat Allah’ın (CC) cahilidirler. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kendisini tanımazlar. Halka, Allah’ın (CC) emirlerini yerine getirmelerini söylerler, fakat kendileri buna uymazlar. Onları, Allah’ın (CC) menettiği şeylerden menederler, fakat kendileri ondan sakınmazlar. Ahaliyi İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) davet ederler, fakat kendileri O’ndan (CC) kaçarlar. Günahları ve kusurları ile Allah’la (CC) cenk ederler. Onların isimleri benim indimde sabittir, yazılıdır, sayılıdır…

 

Allah’ım, benim de onların da tevbelerimizi kabul eyle. Bizim hepimizi, Peygamberin Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme ve babamız İbrahim aleyhisselama bağışla. Allah’ım (CC), bizim kimimizi kimimize musallat etme. Bazımızı bazımızla faydalandır. Ve, bizim hepimizi rahmetine garkeyle! Amin!...

 

Kaynak: Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani


[1] Enfal S. A.46

[2] Ankebut S. A.69

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.