ESER HAKKINDA

ESERDEKİ DUA

HÂTİME

 
 
 
 

Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Allah-ü Teâlâ (CC) cehennemde bir zebânî grubu yaratmıştır. Onlarla düşmanı olan kâfirlerden intikam alır. Bir kâfiri muâheze etmek istediğinde onlara şöyle der: ‘Bunu alın.’ Yetmiş bin zebânî beliriverir. O kişi o zebânîlerden birisinin eline düşünce, yağın ateşte eridiği gibi erir. Zebânînin elinde yağdan başka bir şey kalmaz. Allah-ü Teâlâ (CC) ona tekrar eski vücûdunu verir. Zebânîler daha da aşırılaşırlar. Onu ateş ile bağlarlar. Ayaklarını ve başını da ateşle bağlarlar. Sonra da öylece ateşe fırlatırlar.

Birisi “havâtır”ı (ilhâmı) sordu. Dedim ki: Havâtırın ne olduğunu sen ne bilirsin ki? Senin havâtırın şeytandan, kendinden, hevandan ve dünyandan. Senin himmetin hep değersiz şeylere. Havâtırın da o cinsten. Ne yapıyorsun? Hakk’tan (CC) gelen “hâtır” (ilham) sâdece ve sâdece mâsivâdan boşalmış olan bir kalbe gelir. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) tıpkı şöyle buyurduğu gibi: “…Allah (CC) korusun! Biz sâdece malımızı yanında bulduğumuz kişiyi alıkoyarız.[1]

Eğer Allah-ü Teâlâ (CC) ve O’nun (CC) zikri seninle berâber ise, korkma; kalbin O’nun (CC) kurbiyeti ile dolar. Şeytandan, hevâdan ve dünyâdan gelen havâtır senden kaçar. Eğer nefisten gelen hâtırdan, hevâdan gelen hâtırdan, şeytandan gelen hâtırdan ve dünyâdan gelen hâtırdan yüz çevirirsen âhiret hâtırı sana gelir. Sonra melekten sana hâtır gelir. Son olarak da Hakk’tan (CC) sana hâtır gelir ki, işte bu hedeftir.

Ey sûfîler! Allah-ü Teâlâ (CC) “şükür mü edeceksiniz, yoksa küfür mü edeceksiniz diye, O’nu (CC) tanıyacak mısınız yoksa inkâr mı edeceksiniz” diye, “O’na (CC) itâat mi edeceksiniz yoksa isyan mı edeceksiniz” diye size nîmetler verir. Ne “meşhur bir medh u senâ” (yalakaca medhedilen kimseler) olun, ne de “gizli ayıp” (ayıbı gizli işleyenlerden) olun. Fazla şımarmayın, zîrâ rüsvaylık er veyâ geç gelir.

Bişr-i Hâfî (RA) (v. 227/841) şöyle duâ ederdi: “Allah’ım (CC)! Bana gücümün üstünde bir yük verdin. Adımı yücelttin, insanlar arasında şöhret oldum. Allah’ım (CC)! Beni kıyâmet günü rüsvay eyleme. Çünkü ben ‘meşhur bir medh u senâ ve gizli bir ayıp’ olduğumu biliyorum.”

Ey oğul! Nifâkın, güzel konuşman, belâğatin sebebiyle yüzünün sararması, belinin bükülmesi ve bütün lutufların gitmesi… işte bütün bunlar nefsinden, şeytanından, halkı şirk koşmandan ve onlardan dünyâlık istemenden dolayıdır. Kendin dışındaki herkes hakkında zannını güzelleştir. Nefsine ise kötü zan besle. Nefsini aşağıla, yaptıklarını gizle, ortaya dökme. Sana: “Allah-ü Teâlâ’nın (CC) sana verdiği nîmetleri artık anlat!” denilinceye kadar böyle ol. İbn Sem’ûn (v. 387/998) kendisine bir “kerâmet” (ikram) geldiğinde şöyle dermiş: “Bu bir tuzak. Bu şeytandan.” Kendisine “Sen kimsin? Baban kim? Sana verdiğimiz nîmeti anlat!” denilinceye kadar böyle söylermiş.

Ey muhibler! Ey mürîdler! Hakk’ı (CC) kaybetmekten sakının. O’nu (CC) kaybettiğiniz zaman her şeyi kaybetmişsinizdir. Allah-ü Teâlâ (CC) Îsâ (AS)’a şöyle vahyetti: “Ey Îsâ (AS)! Beni kaybetmekten sakın! Beni kaybedersen her şeyi kaybetmişsindir.” Îsâ (AS) da Rabbine (CC) münâcâtında şöyle duâ etti: “Yâ Rabbi (CC)! Bana tavsiyede bulun.” Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk (CC) şöyle buyurdu: “Sana beni ve beni talep etmeni tavsiye ederim.” Bu konuşma dört defâ tekrar etti. Her defâsında Îsâ (AS) böyle duâ etti ve her defâsında böyle cevap verildi. O’na (AS), “Dünyâyı talep et, âhireti talep et” diye buyurulmadı. Sanki O’na (AS) Cenâb-ı Hakk (CC) şöyle buyuruyordu: “Sana, bana itâat etmeni, bana isyan etmemeni tavsiye ederim. Yakınlığımı talep etmeni, tevhîdimi talep etmeni, benim için amel işlemeni tavsiye ederim. Benden başka her şeyden yüz çevirmeni tavsiye ederim.”

Ey fukarâlar! Fakirliğinize sabredin ki, dünyâda da âhirette de size zenginlik gelsin. Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Sabreden fakirler kıyâmet günü Allah-ü Teâlâ’nın (CC) yanında otururlar.[2] Fakirler Rahmân’ın (CC) yanında otururlar; bugün kalpleri ile, yarın bedenleri ile. Fakirlik Hakk’ın (CC) fakîri olmaktır, O’na (CC) muhtaç olmaktır. Sabır O’nunla (CC) birlikte gayrısına sabretmektir. Onların Rableri (CC) katındaki kalpleri bir hoş buhardır. O’ndan(CC)  başkasını kabul etmezler. Tıpkı Mûsâ (AS) hakkında şöyle buyurduğu gibi: “Biz önceden, başkasından süt emmeyi O’na (AS) haram kılmıştık.[3] Kalp düzelince ve Hakk’ı (CC) tanıyınca O’ndan (CC) başkasını reddeder; O’nunla (CC) ünsiyet bulur; başkasından uzaklaşır; O’nunla (CC) rahatlığa erer; başkasıyla yorulur.

Ey cemâat! Ölümü ve daha sonrasını hatırlayın. Fânî dünyâyı toplama hırsına vedâ edin. Emellerinizi kısaltın. Hırsınızı azaltın. Sizin için en zararlı şey tûl-i emel (uzun emel) ve aşırı hırstır. Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “İnsanoğlu ölüp kabrine konulduğu zaman oraya dört melek gelir. Biri başında, biri sağında, biri solunda ve biri de ayak ucunda durur. Başında duran şöyle der: ‘Ey Âdemoğlu! Ecel geldi, emeller yarım kaldı.’ Sağında duran şöyle der: ‘Ey Âdemoğlu! Mal mülk gitti, ameller kaldı.’ Solunda duran şöyle der: ‘Ey Âdemoğlu! Şehvetler gitti, yorgunluklar kaldı.’ Ayak ucunda duran da şöyle der: ‘Ey Âdemoğlu! Eğer helâl kazandın ve “Cebbâr” olan Allah’a (CC) itâat ettin ise ne mutlu sana!’ ”

Ey camâat! Bu nasîhatlerden öğüt alın, özellikle de Allah-ü Teâlâ’nın (CC) nasîhatlerini, resullerinin (AS) nasîhatlerini iyi dinleyin. Allah’ım (CC)! Bana şâhit ol ki, ben kullarına bol bol vaaz u nasîhatte bulunuyor, onların ıslâhı için çabalıyorum.

Ey tekkede, savmaada, zâviyede oturanlar! Gelin. Sözlerimden bir harf bile olsa zevk alın. Bir gün, ya da bir hafta olsun benim sohbetime katılın, umarım ki, size faydası dokunacak bir şeyler öğrenirsiniz.

Vahlar size! Çoğunuz boş hevesler içindesiniz. Dergahlarınızda Hâlık’a (CC) ibâdet etmeye mi çalışıyorsunuz? Bu iş öyle halvete çekilip câhilce oturmakla olmaz. Yuh sana! Tâkâtin tükenip, topukların güçten kesilinceye kadar, ilmi ve ulemâyı bulma talebi peşinde koş. Şâyet âciz kalırsan, o zaman otur. Önce zâhirinle, sonra kalbinle ve mânân ile yürü. Zâhir ve bâtınınla yürümeye muvaffak olduğun zaman, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) kurbiyeti elde edersin ve O’na (CC) vâsıl olursun.

Ey evlat! Sen daha yumurtada civcivsin, horozlanma! Bedenin oluşup yumurtadan ayrılıncaya kadar sana söz hakkı yok. Annenin kanatları altında, Peygamberinin (SAV) şerîatinin kanatları altında annenin ağzındaki ile beslenip îmânın kuvvetleninceye kadar sana konuşma hakkı yok! Salâh senin içinde yerleşince Rabbinin (CC) fazîlet tânelerini toplarsın. O zaman tavukların başına horoz kesilirsin, onları muhabbetle idâre edersin. Onlara bekçi olursun, onlara gelecek âfetleri sen karşılarsın, kendini onlara fedâ edersin. Kul, sapasağlam olunca halkın yükünü taşır ve onlara kutub ve direk olur. Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “İlim öğrenen, öğreten ve onunla amel eden kimse melekût âleminde “azîm” (büyük) diye çağırılır.[4] Ben de Emîrü’l-mü’minîn Alî b. Ebî Tâlib (KV)’nin dediği gibi diyorum: “Benim koltuğumun altında taşıdığım bir ilmim var; eğer sizden o ilme ehil kimseler bulsaydım esrâr (sırlar) kapısını kapalı tutmaz ve anahtarlarıyla o kapıyı açardım. Fakat ben o esrârı gizlemekle ehli gelinceye kadar muhâfaza ediyorum.”

Sâhip olduğun şeyleri muhâfaza et. Senden istenince de açıkla. Benim her şeyimi açıklamam mümkün değil. Çünkü gizlenmesi gereken haller vardır. İbn Sem’ûn şöyle dermiş: “Söylediğime inanmak velâyettir. Onda “kıdem”i olan varsa, o da onun için ziyâdedir.” Ancak dinlediği bu sözleri destekleyen, ona inanan, onunla amel eden, onda ihlaslı olan kimse Kitap ve Sünnetin hidâyetine ulaşır. Allah’a (CC) yemin olsun ki, Kitap ve Sünnet ile terbiye olan, onlarla neşv ü nemâ bulan ve onların belirlediği hudûdu aşmayanlar felâha ermişlerdir. Korkarım ki, senin îmânın da, islâmın da iğreti ve utanç verici. Bu sebeple havfini (korkunu) artır, orucunu, namazını ve seher vakti uyanık olmayı çoğalt. Sûfîlerin yüzleri üstünde uyuyup kalmaları bu yüzdendir. Bu yüzdendir ki, onlar vahşî hayvanlara karışmışlar, onların yediği otlardan yemişler, onların içtiği sudan içmişlerdir. Böylece onların gölgeleri, korunakları güneş, lambaları ise ay ve yıldızlar olmuştur. O’na (CC) vuslattan önce tâate ve kurbiyete çok çok özen gösterin. O’na (CC) karşı cüretlenme ve isyanlar ile nefislerinizi karartmayın.

Allah’ım (CC)! Bizi sana tâatte muvaffak kıl. Sana isyan etmekten uzak tut. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”

www.GAVSULAZAM.de


[1] Yûsuf S. A.79.

[2] bak.: Hindî, Kenzü’l-ummâl, hadîs no: 10256, (Beyrut-1979).

[3] Kasas S. A.12.

[4] Azîm-Âbâdî, Avnü’l-Ma’bûd, IV/229, (Beyrut-1415).

Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA), Cilâü’l-hâtır fi’l-bâtın ve’z-zâhir

 
 
 
İndex|Tasavvuf|Derviş|Mürşid-i Kamil|Mekârim-i Ahlâk|Bir Damla Gözyaşı
WwW.Gavsulazam.de   2003-2006    Her Hakkı Mahfuzdur | Mesaj gönder | Misafir Defteri