ESER HAKKINDA

ESERDEKİ DUA

HÂTİME

 
 
 
 

Yazık sana! Kalbinde nifak bitmiş. Tevbeye ve teslîmiyete muhtaçsın. Yakında toz duman ortalığı kaplayınca gerçeği anlayacak ve uyanmanın ne demek olduğunu bileceksin. Her kim ki, sözlerimi işitir, onunla amel eder ve amelinde de ihlaslı olursa “mukarreb”lerden[1] olur. Çünkü benim sözlerimde kabuk yoktur.

Yazıklar olsun sizlere ki, Allah’a (CC) karşı muhabbet duyduğunuzu iddia ediyorsunuz ama, kalbinizle ondan başkasına yöneliyorsunuz!. Mecnun Leylâ’ya olan muhabbetinde sadâkat derecesine ulaşınca kalbine Leylâ’dan başkasını sokmamıştı. Bir keresinde bir topluluğa rastlamıştı. Ona dediler ki:

--Nereden geliyorsun?

--Leylâ!

--Nereye gitmek istiyorsun?

--Leylâ!

Kalp Allah-ü Teâlâ’nın (CC) muhabbetinde sâdık olursa, Mûsâ (AS) gibi olur. Allah-ü Teâlâ (CC) O’nun (AS) hakkında şöyle buyurmuştur: “Biz başkalarından süt emmesini daha önceden O’na (AS) haram kılmıştık.[2] Yalan söyleme, çünkü senin iki kalbin yok; bir tek kalbin var. Onu neyle dolduruyorsun? O ikinci bir şeyi daha almaz ki! Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Allah (CC) hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır.[3] Bir kalp ki, hem Hâlık’ı (CC), hem de halkı: Bu mümkün değildir. Yine bir kalp ki, içinde hem dünyâ, hem de âhiret olacak: Bu mümkün değildir. Hakk’ın (CC) câhili riyâkârlık ve münâfıklık yapar; âlim-billâh olan, Hakk’ı (CC) bilen ise aslâ böyle yapmaz. Ahmak, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) âsî olur; akıllı kimse ise O’na (CC) itaatkârâr olur. Hakk’a (CC) buğzeden O’na (CC) isyan eder; O’nu (CC) seven ise itâat eder. Dünyâlık mal toplama hırsında olan riyâkârlık ve münâfıklık yapar; emeli kısa olan ise aslâ böyle yapmaz. Ölümü unutan riyâkar olur; ölümü hatırda tutan ise riyâkârlık yapamaz. Hakk’ın (CC) nazarını unutan riyâkârlık yapar; O’nun (CC) nazarını gözeten ise riyâkârlık yapamaz. Gâfil riyâkârlık yapar; uyanık ise aslâ… Allah’ın (CC) evliyâsının kendilerini gafletten uyandıran uyandırıcıları, onlara ilim öğreten öğretmenleri vardır. Allah-ü Teâlâ (CC) onlara ilim vâsıtalarını elde etmeleri husûsunda yardım eder. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir mü’min bir dağın tepesinde olsa Allah-ü Teâlâ (CC) ona ilim öğreten bir âlimi yine de gönderir.

Menfaat kazanma uğruna sâlihlerin kelimelerini satma. Onların sözlerini konuşma. Onlarla nefsine destek çıkma. Kusur gizli kalmaz. Kendi malından giy, çıplak kalma. Pamuğu kendi ellerinle ek, kendi ellerinle sula, gayretinle büyüt. Sonra ondan kumaş yap, onu dik ve giy. Başkasının malıyla, başkasının elbisesiyle şımarma. Eğer başkasının sözünü kullanır, konuşur ve başkasının sözüyle iddiaya kalkışırsan, âriflerin kalpleri senden iğrenir. Fiilin olmazsa sözün de olamaz. İşin zâhirinin amelle alâkası vardır. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Amelleriniz dolayısıyla cennete girin.[4] Mü’min hevâ ve hevesi ve mâlâyânî ile konuşarak melekleri yormaz. Onun kalbi Hakk’tan (CC) haşyet duyar. Hoş onun âzâları da Hakk’tan (CC) haşyet duyar ya! Onun kalbinin dili konuşamaz, aslında onda olan hiçbir dil konuşamaz. Onun kalbinin ateşi Rabbinin (CC) heybeti karşısında hafifler, dolayısıyla âzâlarının ateşi de zayıflar ve melekler rahat içerisinde kalır.

Ey oğul! Senin birbirinden ağır, âkıbeti müşkil, pek çok günâhın var; işin zor. Onlar ister lehine, ister aleyhine olsun; ölüm hatırlama duygusuyla uyan. Ölümünü unutman hiç de senin hayrına değildir. Kıyl-u kâli bırak, mâlâyânî ile uğraşmayı terket. Emelini kısalt. Hırsını azalt. Yakında öleceksin. Belki de sen bu hâl üzere iken ölümün gerçekleşiverecek. Buraya ayaklarınla geldin ama belki de bir cenâze olarak evine taşınacaksın. Mü’min nefsini hastalıklarından kurtarır, şifâ bulur.  Hastalık eziyeti vâki olduğunda nefsine der ki: “Sana nasîhat ettim, beni dinlemedin. Bundan seni sakındırmıştım ey câhil, ey kâfir, ey Allah’ın (CC) düşmanı!” Nefsini hesâba çekmeyen ve onunla mücâdele etmeyen kimse felah bulamaz. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Kendi kendinin vâizi olmayan kimseye başkalarının vaaz ve nasîhati fayda vermez.[5]

Felah istiyen kimse, nefsine vaaz u nasîhatta bulunsun, onu zühde alıştırsın, onunla mücâhede. Zühd, önce haramları, sonra şüphelileri, daha sonra mübahları, en sonunda da bütün hallerde mutlak helâlleri terk etmektir. Böylece terkedilmemiş hiçbir şey kalmamış olur. Hakîkî zühd, dünyâyı ve âhireti terktir; şehvetleri ve zevkleri terktir; varlığı terktir; hâli, dereceyi, kerâmeti, makâmı talep etmeyi terktir; kâinâtın Rabbinin (CC) dışında her şeyi terktir. Böylece, her şeyin kendisinde son bulduğu Hâlık’tan (CC)  başka hiçbir şey kalmaz ki, O (CC) bütün emellerin nihâyetidir. Bütün işler O’na (CC) döner. Konuşmacılardan kimisi kalbiyle konuşur, kimisi sırrıyla konuşur ve kimisi de nefsiyle, hevâsıyla ve şeytanıyla konuşur. Mü’minin âdeti önce tefekkür etmek, sonra konuşmaktır. Münâfık ise önce konuşur, sonra düşünür. Mü’minin lisânı aklının ve kalbinin ötesindedir. Münâfığın lisânı ise aklından ve kalbinden öndedir.

Allah’ım (CC)! Bizi mü’minlerden eyle. Münâfıklardan eyleme. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.” (Âmîn)

www.GAVSULAZAM.de


[1]Mukarreb”: İbâdet ve ihlas gibi şeylerle Cenâb-ı Hakk’a (CC) yakınlaşmış kimse.

[2] Kasas S. A.12.

[3] Ahzâb S. A.4.

[4] Nahl S. A.32.

[5] bak.: Abdullâh b. Mübârek, Kitâbü’z-zühd, hadîs no: 1103, (Beyrut-tsz).

Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA), Cilâü’l-hâtır fi’l-bâtın ve’z-zâhir

 
 
 
İndex|Tasavvuf|Derviş|Mürşid-i Kamil|Mekârim-i Ahlâk|Bir Damla Gözyaşı
WwW.Gavsulazam.de   2003-2006    Her Hakkı Mahfuzdur | Mesaj gönder | Misafir Defteri