Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Efendimiz şöyle anlattı:

 

Bir mürid, şeyhten tarikat almayı murad ettiği zaman ilk iş, şeyh ona istihare emrini verir. Bu istihare işi, Resulullah’a (SAV) Efendimize iktida, O’nun (SAV) emrine imtisaldir. Bu istihare işini, üç, beş veya yedi defa tekrar ettirir.

 

Bunun sonunda, bu büyük söz kesme ve bu yüce talep için: tarikata girmeyi dileyen de bir tereddüd, şüphe hasıl olmadığı anlaşılırsa, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden yardım dileyip onun işine başlar.

 

Şayet kamil ve mükemmel olan şeyh müridin kalb itimadını ve bu işe yönelmesini kâfi  görürse, bu da istihare yerine geçe. Şayet buna istihareyi de eklerse, nur üstüne nur olur. Ancak şeyh istihareden sonra tevbeyi hepsinden öne alır. Tevbe işinde, günah  ve masiyetler  bahsinde  icmal yolu ile iktifa  eder. Tafsil cihetine gitmez. Zira, bu zamanda himmetler alınamamaktadır. Günahların tafsili cihetine gitme uzun zaman alır. En uygunu bu tafsil işine hiç gitmemelidir.

 

Kereme nail olan büyük şeyhler anlatılan istiharesiz telkin işini ve icmal yollu günahlara tevbeyi Resulullah’a (SAV) Efendimize iktida ederek yaparlar.

 

Nitekim, Resulullah’a (SAV) Efendimize biat edenlerin bazıları, biat ettikleri zaman; Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle  buyururdu: “Bunu terk etmeyesin.” Daha başka bir şey eklemezdi. İşte buna uyarak, şeyhler işin başında, tevbe için icmal yolunu  tercih ederler. Sebebine gelince, kendilerinde şöyle bir itimat vardır: İlâhi nur, o kulun kalbinde yerleşirse, duruşunda ve hareketlerinde Sübhan olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin zatından gayrı şeylerle olmaktan kaçar.

 

Yukarıda anlatılan tevbe işinden sonra şeyh, mürid olana, onun haline uyun zikir telkinini yapar. Teveccühü ve himmeti ile ona imdad eder. Tarikatın edeblerini, şartlarını anlatır. Kur’an-ı Kerim’e ve Resulullah (SAV) Efendimizin sünnetine uymaya teşvik eder. Şu cümleyi, müridin yanında kesin olarak anlatır: “Maneviyata giren dervişe yeni hususi bir dosya açılır. Her sene muharremül Haram ayının 1nden 10una kadar senesi, Emir dağı Karacalarda Alemlerin Sultanı (SAV) Efendimizin teşrifiyle kontrol edilir.

 

Eğer derviş nefeslerinin değerini bilip çalıştıysa makamı yükseltilir ve dereceleri artar. Bunun yanında derviş maneviyatta ne kadar yol alırsa o kadar da ızdırabı ve çilesi artar.

 

Bu hususta Cenabı Hak buyurur ki:  “(Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler. İşte bunlar, naim Cennetlerinde (Allah’a CC.)en yakın olanlardır.”[1]

 

Matluba vasıl olmak,ancak Kur'ânın emrine ve Resulullah (SAV) Efendimizin Sünnetlerine tabi olmakla mümkündür.

 

Şunu da tenbih etmelidir: Olagelen manevi vakalar, Kur’an’a ve Resulullah (SAV) Efendimizin Sünnetine az muhalefet sonu elde edilmiş olsa dahi, hiç birine basiret sahibi zatlar iltifat etmezler. Sonra, itibar mizanında da tartılmaz.

 

Tarikat almak isteyen bazı erkek ve kadınlar bahsinde İmam-ı Rabbani  (RA) Hz.lerine erkek ve kadınların tarikatı telkin almasından sordular. Bu şekilde soranlara şu cevabı verdi : “Onlara zikir telkin ediniz ve öğretiniz. Haramdan kaçmaya da teşvik ediniz.”

 

İmam-ı Rabbani Hz. tarafından izah edilen mana Resulüllah (SAV) Efendimizden de dinlenmiştir. Bu mana icabı olarak, marifetler üzerine kelâm ettiklerinde şöyle dediler: “Bir Hak yolcusu talip desinlere ve işitsinlere dair nefsinde bir karışıklık duyarsa, ibadeti terk etmemeli. Allah-ü Teala (CC) Hz.lerine istiğfar etmeli.”

 

İmam-ı Rabbani (RA) Hz.leri’ne, kadınlara tarikat talimi için sordular, şöyle anlattı: “Kadın tarikatı verenin mahremi ise, ne gibi bir mani olabilir?. Mahremi değilse, perde arkasında oturur; tarikat alır. (Bu vesile ile fitne ve fesad önlenmiş olur buyurdu.)

 

Hz. Pir Gavsul Azam (KSA) şöyle anlattı:

 

“İrşad talebi ile bu yola girenleri, taat vazifelerine ve edeb ve erkan yollarına riayete teşvik etmek gerekir. Asıl gaye ise, manevi nisbetin husulüdür. Bu nisbetin husulü babında bir malumat sahibi olmak, ayrı bir iştir; şayet Allah-ü Teâlâ (HZ)leri bu hususta fazlından bir  ihsanda bulunursa.. bu ondan gelen bir ikramdır. Ancak, bildirilmediği takdirde bir zarar edilmiş olmaz.”

 

Devam  etti :

 

“Bu manevi  nisbetin süratli ve kolay olması, hâsılatın aceleden meydana gelmesi, anlayışı kıt olan için pek iyi olmaz. Bu işin kolay yoldan elde edilişi dolayısı ile; değerli bir iş sayamaz. Halbuki, talep, matlub olanın değerli bir şey olmasını, şânının üstün bulunmasını icab ettirir.

 

Durum, anlatıldığı gibi olunca, biri çıkar da anlatılan manevi nisbetin çabuk husule gelmesini isterse, o hakiki bir talip sayılmaz. Sohbet için ehil bir kimse değildir.

 

Hele dünya taliplerine bir bak. Onlara baktığın zaman, göreceksin ki: Nice zor işlere tahammül ederler. Vatanlarından ayrılırlar. Uzun süre, ihvandan uzak kalırlar. Dünya talipleri anlatıldığı gibi olunca, şanı yüce  Hakk Teala (CC) Hz.lerinin talipleri  için ne düşünülür? Hak Teala (CC) Hz.leri’nin talipleri için daha fazla gayret ve emek harcamak icab etmez mi? Nitekim, geçmişte yaşayan büyük zatlar, bu uğurda ömürlerini verdiler, vatanlarını, evlerini bıraktılar.”

 

Bu arada, bazıları, kendisine, taliplerin istikamet üzere olmadıklarını, bir kısmının bu yola ve maneviyat büyüklerine karşı  soğuk davrandığından bahsettiler ve bunların durumunu Hz. Pir Gavsul Azam Abdulkadir-i Geylani (KSA) Efendimize sordular. Bunlara da şu cevabı verdi: “Bu zamanda, taliplerin pek çoğu öyle. İyileri bize kendini adadılar, biz de kötülere kendimizi adadık buyurdu.” Onların sadık olanlarını nasıl bulunsun?

 

Bu durumda, layık olan odur ki :Tarikat talimi yapıldığı zaman; istihare ve itminan husulünden sonra yapılsın. Bundan sonra, girdikleri yolda istikamet sahibi olurlarsa, kurtulurlar. Aksi halde, zararı kendilerinedir; size bir şey olmaz.

 

Yukarıda anlattıkları dışında Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Efendimiz şöyle buyurdu: “Şeyhe yakışan odur ki, taliplere karşı sükûnet ve vakarla muamele ede. Onlarla karışıp durmaya ve onlara ciddiyetten uzak bir kapı açmaya. Ta ki: Onların kalbinden  heybeti gitmesin. Onların kalbinden heybetinin gitmesi, helâklarını doğurur; hüsrana uğratır. Onların gözüne, derli toplu görünmeli. Böyle yapması, onları kendisine karşı edebli olmaya ve tazime teşvik eder. Bu edeb ve ta'zim işinde onların lehine kurtuluş ve necat vardır.”

 

Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Efendimiz’in halifelerinden biri, mektup yazıp bazı hususları sormuştu.Gelen mektupta şöyle deniyordu: “Emri âlinize göre, tarikat talimi yapmaktayım. Teveccüh ile tesir almayan, talipler içinde hiç kimse kalmadı. Pek çoğu, ilk himmette ve ikbalde tesir aldılar.”

 

Buna karşılık olarak şu cevabı yazdı: “Bunun için, Allah’a (CC) hamd et. Bu büyük nimet için sana şükretmek düşer. Sonra bu anlattıkların manevi hallerin oluşu dolayısı ile gurura kapılıp kabarmaktan sakınman gerekir. Kusurları itiraf etmeli; hatanı ikrar etmelisin. Sonra müridleri gözetmeyi ve onlara teveccühü bırakmayasın. Zira bu : İbadetlerin en büyüğüdür.”

 

Anlatılan tarikat talimi ve tebliğini bitirdikten sonra, hemen ibadet vazifelerine koşunuz. Bu ibadet vazifeleri, Allah (CC) Hz.lerinin rızası  için zikir ve çeşitli dersler olabilir.

 

Şu bir hakikattır ki: Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kulları arasında  en çok sevdiği, kendisini kullarına sevdirendir. Bu anlatılanlar, Resulullah (SAV) Efendimizin edebleri arasındadır. Bu edebleri, şânı büyük, şânı yüce Rabbi (CC) O’na (SAV) öğretmişti. O’na (SAV) şöyle buyurdu : “Boş kalma, ibadete koyul; ancak Rabb’ına sarıl.”[2]

 

Şeyh, bir kimseden tarikata girmesi için ahd alacağı zaman, namazda oturuşu gibi oturmasını emreder: Bundan sonra müridin istidadına göre, Kadiri Tarikatının Silsile Yollarında izah edilen zikirleri telkin eder.

 

Müride teveccüh esnasında, kapıları kapatır. Kadiri Tarikatı meşrebinde Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bu yoldakilerin yüce sırlarını takdis eylesin. Onların bu işi yapmaktaki kaynakları, Ârif-i Billâh Şarani (RA) Hz.leri’nin NEFEHAT-I KUDSİYE adlı eserinde; Taberani, İmam-ı Ahmed (RA), Bezzaz ve daha başkalarının HASEN usulünde rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerife dayanır. Rivayet şöyledir :

 

Bir gün Resulullah (SAV) Efendimiz Ashabı (RA) ile toplantı halindeydi. Şöyle sordu: “İçinizde yabancı var mı?” Yani: Ehl-i kitaptan yabancı bir kimse… “Hayır.” cevabını alınca, kapıyı kapama emrini verdi. Sonra, şöyle buyurdu: “Ellerinizi kaldırınız ve : LÂ İLÂHE İLLALLAH (İlâh yoktur, ancak Allah CC.vardır), deyiniz.”

 

Şeddad b. Evs diyor ki : “Ellerimizi kaldırdık, bir saat kadar LÂ İLÂHE İLLALLAH, dedik. Sonra, Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu : ‘Allahım (CC)! Sen beni bu kelime ile ba's ettin; onu söylememi emrettin; onunla cenneti bana vaad ettin. Sen vaadinden dönmezsin’.”

 

Bundan sonra. şöyle buyurdu: “Dikkat ediniz, sizi müjdeliyorum,bağışlandınız.”

 

Bu Hadis-i Şerifte, Şeyhlerin cemaat halinde müridlere zikir telkini için delâlet vardır. Onların, tek tek zikir telkini işine gelince, onu da anlatalım:

 

İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nden rivayet edilen Hadis-i Şerifte İmam-ı Ali (KV) Hz.leri diyor ki:

 

“Resulullah’a (SAV) Efendimize sordum: !Ya Resulullah (SAV)! Yolların Allah’a (CC) en yakınını, kullar için en kolayını, Allah (CC) katında en faziletlisini bana bildir.’ Bunun üzerine, Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: ‘Aşikâr ve Gizli zikre devam etmelisin.’ Tekrar sordum: ‘Ya Resulullah (SAV)! Herkes zikri yapıyor. İstiyorum ki, benim için ayrıca hususiyet taşıyan bir şey olsun.’ Bunun üzerine şöyle buyurdu : ‘Evet ya Ali (KV), benim okuduğum ve benden önceki peygamberlerin okuduğu en faziletll cümle: LÂ İLÂHE İLLALLAH (İlâh yoktur: ancak Allah CC. vardır), kelime-i tevhididir. Eğer yer ve semalar, terazinin bir gözüne; LÂİLÂHE İLLALLAH kelime-i tevhidi de diğer gözüne konsa, LÂ İLÂHE İLLALLAH kelime-i tevhidi daha ağır gelir.’ Sonra, Resulullah (SAV) şöyle buyurdu : ‘Ya Ali (KV)! Yeryüzünde ‘Allah,Allah...’ diyen kaldıkça kıyamet kopmaz.’Tekrar sordum: ‘YA RESULULLAH (SAV)! NASIL ZİKREDEYİM? ŞÖYLE BUYURDU: ‘Gözlerini yum, benden üç defa LÂ İLÂHE İLLALLAH'ı dinle. Sonra, üç defa sen, LÂ İLÂHE İLLALLAH oku; ben dinleyeyim’.”

 

Bu Hadis-i Şerif, mana itibarı ile anlatıldığı gibidir. Evliyanın dayandığı sened de anlatıldığı manaya uygundur. Ancak, bazı açıklamalar yapmak gerekir.

 

Resulullah (SAV) Ashabının (RA) toplanmasından meydana gelen cemaate kapının kapanma emrini vermesi ve: “İçinizde yabancı var mı?.” Buyurması, şu manada bir tenbihtir :

 

Evliya yolu, sırra ve kendilerinden olmayan, yollarına inanmayan kimselerin huzurdan çıkarılması babında tasfiyeye müstenid kurulmuştur. İnanmayan biri olursa çoğu kez, onlarla alay edebilir, bu yüzden, Allah-ü Teala (CC) Hz.lerinin gazabına uğrar. Anlatılan bu manadan ötürüdür ki: Bazı alimler, İmam-ı Ali (KV) Hz.lerinin, Hasan-ı Basri (RA) Hz. lerine yaptığı zikir telkinini inkâr etmişlerdir. Şöyle dediler : “Biz, onunla buluştuğunu dahi duymadık, zikir telkini alması şöyle dursun.”

 

Ancak, gerçek şudur : O (RA), İmam-ı Ali (KV) Hz.leri ile toplantı yaptı; kendisine zikir telkinini İmam-ı Ali (KV) Hz.leri yaptı ve hırka giydirdi. Bu haber, evliya arasında mutevatir derecesinde bir haberdir…

www.GAVSULAZAM.de


[1] Vakıa  S. A. 10,11,12

[2] İnşikak S. A.7,8

 

 ->İNDEX<-

 

©2003-2006 GAVSULAZAM.de                 Her hakkı mahfuzdur.