Teferruatla Zikrullah

 Zikrin Hakikati

 Zikrullaha ait Ayetler

 Zikrullaha ait Hadis-i Şerifler

 Zikrullaha ait Hadis-i Kudsiler

 Herşey O'nu (cc) tesbih ediyor

 Hz. Resul'ün (sav) zikri

 Zikrullah nasıl elde edilir?

 Zikrin insan nefsine tesirleri

 Zikrullahın Faziletleri

 Zikrullahın Mertebeleri

 Cehri (sesli) Zikir

 Hafi (gizli) Zikir

 Zikrullah ve Namaz

 Zikirden maksat nedir?

 

ZİKİR ESNASINDAKİ EDEBLER

 

1. Edeb: Zikir yapılan yere kapıdan girerken rabıtalı, edeble ve sağ ayakla girilir. İçeri adım atınca, sol ayağını altına, onun üzerine de sağ ayağını koyar. Sol elini namazda olduğu gibi altına, sağ elini de üstüne koyar.

 

 

 

 

   
 

 Zikrin çeşitleri

 Zikrin belirtileri

 Zikrin şartları

 Şeytanın dostları ve Zikrullah

 Cemaatle Zikrullah

 Camilerde Zikrullah

 Zikrullahda devamlılık

 Zikrullah ile ilgili fetvalar

 Zikrin Nişaneleri

 Mizanda Ağır Gelen Zikir

 Zikir Öncesi Edebler

 Zikir Esnasındaki Edebler

 Zikirden Sonraki Edebler

 Zikir Makamları

 

 

 

 

 

Kemali edeble zikir halkasında boş olan yere namazda nasıl oturuyorsa öyle oturur. Zikir bitinceye kadar orada hiçbir şekilde kimseyle dünya kelamı konuşmaz, çünkü oraya Cenab-ı Hakk (CC) tecelli etmiş maneviyat büyükleri orada hazır, ve gaybi rical (gözle görülmeyenler) de orada bulundukları için orada katiyyetle konuşulmaz.

Zikre başlayan kimsenin tam abdest üzere olması gerekmektedir. Yaptığı Zikrin cümlelerini söylerken kuvvetle söylemesi  icab eder.

Sesini yüksek çıkarmalı. Bu şekilde yapılan zikrin nurları zakirlerin kalbine yer eder, kalbleri o nurlarla hayata kavuşur. Uhrevi ve sonsuz hayat kazanırlar.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri onların hayat kazancını anlatırken şöyle buyurur: “Onlar ilk ölümden sonra, hiçbir ölüm tadmazlar.”[1]

Peygamber (SAV) Efendimiz de Cenab-ı Hakk’ı (CC) zikredenleri ve iman sahiplerini şöyle anlatır: “Mü’minler, ölmezler, ancak bu fani alemden beka alemine geçerler.” Yine buyurur ki: “Nebiler ve Veliler, evlerinde namaz kıldıkları gibi kabirlerinde de kılarlar.”[2]

Bunun manası “Rabblerine münacaat ederler.” Bu Hadis-i Şerifte beyan edilen namaz, dünyada kılınan rükulu sucutlu namaz değildir, yalnız münacaattır. Bu münacaat ise, kulluk vasıflarından bir tanedir.

Marifet, Allah (CC) Hz.leri tarafından gelir. İrfan sahibi, o hali bulduktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın (CC) mahremi olur. Bu hali diri kalbi ile, Cenab-ı Hakk’a (CC) daima münacaat ettiği için bulur.

Bu hali Peygamber (SAV) Efendimiz’in “Gözlerim uyur,ama kalbim uyumaz” Hadis-i Şerifi iyi açıklar.

Marifet üzerine şu Hadis-i Şerifi anlatmak da yerinde olur: “İlim tahsili çağında ölen kimse  için, kabirde Allah (CC) Hz.leri iki melek memur eder. Onlar ta kıyamet gününe kadar marifet ilmini öğretirler. O kimse, kabrinden kalkarken, alim, arif olarak kalkar.”[3] Burada iki melekten maksat, Peygamberimizin (SAV) Efendimizin ruhaniyyeti ile velayet ruhaniyetidir. Çünkü melek, marifet alemine giremez.

Bu hususta bir hadis-i Şerif yine zikredelim: “Bir çok kimseler, ölürken cahil ölür; ama kabirlerden alim ve arif olarak kalkar. Bir çok kimseler de alim olarak ölür, ama kabirden cahil, fasık ve müflis olarak kalkar.”[4]

Bu durumu şu Ayet-i Kerime bize daha iyi anlatır: “Dünya hayatınızda birçok şeylere zevkle yürüdünüz ve onula, bu alemde de fayda alacağınızı sandınız, ama bu gün alçaltıcı azapla ceza alacaksınız.”[5]

Bu edeb ve erkana uymayan kişilere de gerçek manada derviş denilmez, çünkü daha nefsi hayvaniden (hayvan sıfatından) daha kurtulamamış, gerçek manada tarikata intisab edememiş ve hala körlük içerisindedir.

 

2. Edeb: Ellerinin içini, dizlerinin üstüne koyup durmak, ve ellerini çatının arasına sokmamaktır.

 

3. Edeb: Zikir meclisini, edeb ve erkanıyla süslemek siretini güzel ahlakla elbisesini ve bedenini güzel kokularla kokulamaktır.

 

4. Edeb: Helalinden temiz elbise giymektir. İsterse bu giyeceği şey, bayağı bir dokuma olsun. Derviş yaşantısında, ve hele hele Zikir halkalarında kısa kollu mintan ve dar elbise giymemeli, zahirde mekruh olan batınî manada haramdır.

Bacı kardeşlerimiz evlerinden dışarı çıktıkları zaman, üzerlerinde mutlaka uzun rabadan elbise veyahut pardesü olmalıdır.

Katiyyetle dar ve kısa elbiseyle dışarı çarşı pazarlara Kur’an ve Zikir meclislerine gelmemeli, ve Zikir meclislerinde katiyyetle başkalarının dedi kodusunu yaparak zarar ve ziyana uğrayanlardan olmamalıdırlar.

Mekruh, maneviyatta insanı Alemlerin Sultanı (SAV) Efendimizin Şefaatinden mahrum eder. (Mekruhun hakiki manada izahı budur.) Sigara da öyledir, sigara içen sigara içmeyenin yanına gittiği zaman sigara içmeyene sigaranın kokusu çok eziyet eder.

Sigara bileşik bir maddedir, rivayete göre şeytanın idrarından meydana gelmiştir. İçene Cenab-ı Hakk (CC) bu zararları idrak edip nefsinin ve şeytanın zebunu, kulu kölesi olmaktan mahzun ve muhafaza eylesin.

Nefsinin zebunu olup da mekruhlardan ,şüpheli şeylerden kendini alıkoymayan, “şu haramdır” dediğin zaman “ben onu yerim, beni şeyhim temizler” diyen bedbaht kişiler hakikatte derviş değildirler.

Takva yolu, İslamı daha ince yaşamaktır, yoksa nefsinin emrine göre hayat sürmek değildir. Eyer böyle bir şey mümkün olsaydı, Alemlerin Sultanı (SAV) Efendimiz kızı Mü’minlerin şefaatçisi Fatımatüzzehra (RA) Hz lerine: “Kızım! Peygamber kızısın ama, eğer ibadetlerinde gevşeklik yaparsan, öyle bir zaman olur ki, seni bile unuturum.” buyurmuşlardır.

 

5. Edeb: Zikir için, karanlık bir yer seçmektir. (Çünkü ışık yandığı zaman ahiret hatırlanmaz, ışık sönünce şöyle düşünülür: Bir gün benim de ışığım sönecek. Acaba kabrim nasıl olacak? Ehl-i ayalim beni defn edip gidecekler. Ben orada amelimle baş başa kalacağım, acaba orada da böyle ışığım yanar mı?” diyerek düşünce içerisinde olunur.)

 

6. Edeb: Zikir esnasında, gözlerini yummaktır. Zira, gözlerini yumduğu zaman, zahiri duygu yolları kapanır. Zahiri duygu yollarının kapanması, kalb duygularının açılması demektir.

 

7. Edeb: Şeyhinin suretini iki kaşı arasında tahayyül etmelidir. Ki bu :Edeplerin en kuvvetlisidir.

 

8. Edeb: Zikirde sadakattır. Kendisine göre, gizli ve aşikar aynı olmalıdır. (Daima huzurda olmalıdır.)

 

9. Edeb: İhlastır. İhlas, ameli şaibeli işlerden temizlemektir. Zira, zikir ve ihlas, zikredeni sıddikiyet derecesine yükseltir. Şu şartla ki: Hatırına gelen hiç bir şeyi, şeyhinden,vazife aldığı şeyhi vefat ettiyse o günün maneviyat büyüğünden hiç gizlememelidir. İsterse, hatıra gelen mezmum (gizli) bir şey olsun.

Bir kimse, hatıra gelenlerden bir şeyi şeyhinden veyahutta maneviyat büyüklerinden gizlerse hain olur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ona: Gönül açıklığı kapısını haram kılar. (Şeyhini seven bir derviş, şeyhinin bütün dervişlerini sevmedikçe, ve şeyhinin yerine emanet bıraktığı maneviyat büyüğüne karşı edeb ve erkan içerisinde olmazsa, “şeyhini seviyorum demesi” yalancılıktan öteye geçmez.)

Kaldı ki: Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri yalancıları ve hainleri sevmez. Hatırına gelenleri şeyhine veya maneviyat büyüklerine söylemeli. Çünkü şeyhi ile müridi arasında ayıp bir şey yoktur. Meğer ki, şeriatın yasak ettiği bir işte ola.

 

10. Edeb: Zikir tertibinde, kendince bir şeyi seçmemeli. Şeyhinin kendisine ve kendisinden sonra maneviyatı emanet bıraktığı maneviyat büyüğüne telkini ne ise onu yapmalıdır.

 

11. Edeb: Zikrin manasını kalbinde müşahede derecesine göre hazır etmeli. Terakki edip yükseldikçe, tattığı zevklerin her birini şeyhine arzetmeli. Böyle etmeli ki, şeyhi ona tarikat  edeplerini bellete. (Aksi halde kalden hale hiç tekamül edemez.)

 

12. Edeb: Zikir halinde iken, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden gayrı her şeyi kalbten atmalı. Zira, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Kulunun kalbinde: Zatından gayrı şeyin bulunmasını sevmez. Şeyhi terbiye işinde: Müridle Rabbi arasında vasıtadır. Büyük zatlar, müride onun tahayyülünü şart koşmazlar.

Mürid: Allah’ı (CC), O’nun (CC) Resulü Azamı (SAV) Efendimizi, ahiret alemini arzulayıp murad eden, elinden, dilinden, ve diğer azalarından hiçbir kimseye karşı zarar gelmeyen bahtiyar insan demektir.

Şeyhin telkin ettiği zikre ve zikir halkalarına devam etmelidir. Bu da  vuslat şanında,pek faziletli olup müstakil  bir  yoldur. İLAHİ ARMAĞANDA, GÜNYETÜT TALİBİNDE, HADİKA'da ALEME GÖNDERİLİŞ GAYESİ MUTTAKİLER YOLU adlı kitaplarda anlatıldığına göre: ikrin sayılamayacak kadar edebleri vardır. Ancak, biz onlardan mürid için ehemmiyet taşıyan ve mutlak lazım olanları anlacağız.

Bu edeblerden başta gelen: Kalbin ve bedenin, duygulara yasak olan nefsani arzular, hırs, şehevi işlere uymak, gayra meyil gibi işlerden temizlenmesi icab eder. Bu temizlik, tevbe ve istiğfarlarla olacaktır.

Bundan sonra, abdest alıp Zikrini yapacağı yere girer. Abdestten sonra, Sünnet olan iki rekat namazını kılıp duasını yaptıktan sonra, kıbleye dönerek oturur. Kalben hazır olarak, rabıtasını yapar.

Rabıtada anlatıldığı gibi mevtasını gözünün önüne alır vazife aldığı şeyhine gönlünü bağlar, onun dizinin dibinde olarak kendini hisseder. Maneviyat büyüklerini gözünün önüne getirir. Neslini bütün ihvan kardeşlerini, anne ve babasını, ve bütün geçmişlerini de hatırlar.

Bundan sonra, kalbi ile kusurunu, kötülüğünü inkisar ve huşu ile düşünür. Daha sonra, yakında geleceği muhakkak olan ölümünü düşünmeye başlar. Sanmalı ki alıp verdiği nefesler, dünyada son nefesleridir. Ve Yaptığı Zikri son Zikridir, ve kendisi ölmüş, tek başına yalnız olarak mezarına koymuşlar.

Bunu da yaptıktan sonra, şeyhinin ve kamil mürşidinin suretini, hayalen alnına bitiştirip oraya yerleştirir. Aynı şekilde, ondan da yardım diler. Sonra, kötü hatıraların defi için kalbine yerleş­tirir.

Bu arada gözleri yumuk olur. Zikrin manasını düşünmek sureti ile, sol memenin altına takılı kalbini huzura getirmeye çalışır ki bu zikrin manası: Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sırf zatıdır.

Böyle yapmak: Zikredilen zatın şuhudunu kalbe yerleştirir; O’ndan (CC) başka ne varsa unutturur. Zaten zikrin hakiki manası: Cenab-ı Hakk’tan (CC) gayrısını unutmaktır. Zikir devam ettiği sürece, O’ndan (CC) gayrıyı unutmak ile devam eder.

Zikir kalbe o kadar yerleşir ki: Artık zikreden, istese de başkasını hatıra getiremez. (İşte hakiki manada, edeb ve erkanla yapılan Zikir budur.)

Sonra, zikri RUHA intikal eder ki bu: Sağ memenin altında bir latifedir. Sonra, SIRRA geçer ki bu: Göğsün sol yanındadır. (Bu suretle yapılan zikir ağzı kapalı olsada kalb zikre devam eder. Ancak bu sırra bu tadı tadanlar erebilirler.)

Daha sonra zikir ,bu nefse girer ki, bunun yeri: Dimağ olup anasır da oradadır. Bu mahallenin tamamı, anlatılan tertib üzere zikir mahallidir.

Zikir, nefis latifesine yerleştikten sonra, ceset latifesine inti­kal ettirilmelidir.

Bu latifede, cesedin tümüyle zikir yapılır. Ama, kalb nazarına müşahade yolu ile, onun için hazır olmak gerekir. Hem de her halde ve şu manaya dayanarak: “O’nu (CC) görür gibi ibadet edesin.”

Taa, tam duygular bu manayı zikredinceye kadar aynı zikri devam ettirir. Bunun sonuda, SULTAN-I ZİKİR hasıl olur. İnsanın her yanını sarar. Hatta, bütün afakı sarar. Bu, zikrin sonunda da, yapılan zikrin varidatını beklemeye gözlerini açmadan başlar.

Bu arada,kendisine gaybı bir hal arız olursa, ona itimat etmemelidir.

Bilesin ki, zikirden gaye, zikri edilenle, zikrin huzurudur. Zikir anında, kalbin hareketi şart değildir. Bu yolun büyükleri katında, durum bu olup, hareket şart sayılmamıştır.

www.GAVSULAZAM.de


[1] Duhan S. A.56

[2] Sırrül Esrar. S.46

[3] Sırrül Esrar. S.46

[4] Sırrül Esrar. S.47

[5] Ahkaf S. A.20

 

İNDEX        ::        GAVSULAZAM        ::       ONİKİ İMAM        ::        SİLSİLE        ::         YOLUMUZ        ::        HOME

©2003-2004 GAVSULAZAM.de     Her Hakkı Mahfuzdur...