DEDİ-KODU ŞEKİLLERİ

Gıybet, birinin arkasından doğru bile olsa, duyduğu zaman üzülecek şekilde konuşmaktır...

Eğer yalan söyleniyorsa, o zaman iftira ve buhtan olur. İftira atmek ise, çok çirkin bir davranıştır ve mümin olan insanlara kesinlikle yakışmaz.


Bir kimsenin kusuru olarak söylediğin her şey gıybettir. Gerek bedeninde, gerek soyunda, gerek elbisesinde, gerek hayvanında, gerek yerinde ve gerek diğer işlerinde olsun. Bedeni ile ilgili olan: “uzundur,siyahtır,sarıdır,kedi gözüdür, kırmızıdır, şaşıdır,” gibi. Soyunda olan gıybet: “Hindu çocuğudur, hacamatçı çocuğudur ve dokumacı çocuğudur gibi. Ahlakı ile ilgili olan; kibirli, kötü huylu, uzun, dilli, kötü kalbli, acizdir” ve benzerleri gibi.

 

Fiilleriyle ilgili olan: “hırsızdır, haindir, namazsızdır, rüku ve secdesini tam yapmaz, Kur’anı yanlış okuyor, elbisesini temizlemez, zekat vermez, haram yer, dilini korumaz, çok yer, çok yatar ve kendi yerinde oturmaz” gibi. Elbisesiyle ilgili olan: “yeni boldur, eteği bol ve kirlidir” gibi.

 

Hülasa Hz. Resulullah (SAV) Efendimiz buyurdular:  “Bir kimse hakkında söylediklerini, duyduğu takdirde rencide olacaksa, doğru da olsa yine gıybettir.”

 

Hz. Aişe (RA) buyurdu ki: “Bir kadının boyu kısadır, dedim. Resulullah (SAV) ‘Ey Aişe gıybet ettin; yere tükür’ buyurdu. Yere tükürdüm. Bir parça siyah kan düştü.’

 

Bazıları der ki, bir kimsenin günah işlediğini anlatmak gıybet olmaz. Zira bu kötüleme dini işlerdendir. Belki filan adam fasıktır, içkicidir, namazsızdır demek gıybettir. Ancak ileride anlatılacak bir mazeretle olursa gıybet olmaz. Zira Resulullah (SAV) şöyle buyurmuştur: “Gıybet; arkasında konuşulan kimsenin duyması halinde üzüleceği şeylerdir.” Bunlar da üzer. Bu şeyleri söylemenin faydası ve lüzumu olmayınca, onları söylemek caiz değildir.[1]

 

Bil ki, gıybet yalnız dille değil, belki el ile, göz ile ve işaret ile de olur. Bunların hepsi haramdır.  Yine bir kimsenin halini bildirmek için topal yürümek, eğri bakıp gözü bir tarafa eğmek gibi bütün şeyler de gıybettir. Ancak kimin taklidini yaptığını söylemezse gıybet olmaz. Fakat orada hazır bulunanlar kimi kastettiğini bilirlerse, bu da haramdır. Zira maksat ne şekilde olursa olsun, anlamalarını sağlamaktır. Bazı cahil zahidler gıybet eder ve gıybet ettiğini de bilmez. Mesela bazı kimselerin bahsi geçti mi “Allah’a (CC) şükür ki, bizi filan hasletten korudu.” der. Böylece duyanlar anlar ki, bu haslet o adamda vardır. Yahut: “Filan kimse emsalsizdir, çok güzel hali var, çok abid ve zahiddir. Fakat o da bizim gibi halka mübtela olmuş halkın fitnesinden kurtulamamıştır. Zaten onların fitnesinden kim kurtulur.” der.

 

Bazı başkasının kötülüğünü bildirmek için kendini kötüler yahut yanında birisinin gıybetini yaptıkları zaman gıybet eden kimsenin istek ve şevkini artırmak için, yahut dinlemeyenlerin dikkatini çekip onları da dinlemeye sevketmek için: “Sübhanellah! Bu ne acayib iştir?” Yahut “Filan adamın böyle olmasına çok üzüldüm. Allah (CC) yardım etsin.” der. Bundan maksadı, bu günahı işlediğinden başkalarını da haberdar etmektir. Bunların hepsi gıybet olur. Böyle olan gıybete münafıklık da karışmış olur. Zira kendini abid, zahid gösterip gıybetten uzak olan kimselerin suretinde görünmüş dur. Bu itibarla günahı iki olur. Hem gıybet etmiş olur, hem de münafıklık yapmış olur. Oysa, aptallığından ve ahmaklığından gıybet yapmadığını zanneder.

 

Bazen olur ki, biri gıybet eder. Diğer birisi de “Sus, gıybet etme!” der. Fakat kalben bu işi kerih görmez. Bu da münafıklık olur. O halde gıybet eden ve dinleyen ikisi de günahta ortaktır. Ancak dinleyen kalben bunu kerih görürse ortak olmaz. Bunun alameti de, elinden geliyorsa, onu gıybetten menetmek; gelmiyorsa ordan gitmek, yahut kerih görüp yüzünü  ekşitmektir.

 

Bir gün Hz. Ebu Bekir (RA) ve Hz. Ömer (RA) beraber giderlerken, onların birisi “Filan kimse çok uyuyor.” dedi. Sonra Resulullah’tan (SAV) yiyecek istediler. Resulullah (SAV): “Siz yemek yediniz.” buyurdu. Dediler ki, biz ne yediğimizi bilmiyoruz. Buyurdu ki: “Kardeşinizin etini yediniz. Biriniz söyledi, biriniz de dinledi.”

 

Eğer kalbinde gıybeti kerih gördüğünü eliyle işaret etse, yine kusur yapmış olur. Zira çaba ve gayret harcayıp serahaten söylemelidir. Ancak böylece kusurlu davranmamış olur.  Zira Hadis-i Şerif’te: “Yanında müslüman kardeşinin gıybeti yapılırken gücü yettiği halde, müslüman kardeşine yardım edip gıybet edene mani olmayıp onu haline terk eden kimseyi, Cenab-ı Allah  (CC) Hz.leri de da onu çok muhtaç ve çaresiz olduğu zamanda terkeder,” buyurulmaktadır.[2]

 

Gıybet Boş, gereksiz söz, arkadan söyleme, çekiştirme. Gıybet diye bilinen kötü huyun Türkçe’deki karşılığıdır. Bir insanın bazı kusurlarını ele alarak kötülemektir. Bir adamın arkasından işittiği zaman hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bu haram bir davranış olup ahlak dışı bir harekettir.

 

Dedikodu, başkalarında kusur arama alışkanlığının sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar.

 

Bu davranışın kötülüğünden söz edilince, yalan söylemediklerini ifade ederek kendilerini savunurlar. Aslında gıybet eden, yalancı değildir. Zaten yalan söyleseydi, yaptığı iş, dedikodu değil, iftira olurdu.[3]

 

Gıybet, birkaç şekilde yapılır:

 

1- Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusur ve noksanını söylemekle olur. Mesela; “Falanca çöpçünün oğludur, sıskadır, ahlakça gururludur, işinde beceriksizdir” demek suretiyle kötülemeyi kasdetmek.

 

2- Göz, el ve işaretle gıybet: Bir kimsenin kötülenmesinde bu organları kullanmak. Mesela: El ile kısalığını göstermek, topal topal yürümek ve gözünü şaşı etmek. Bir de, başkasının kusurunu anlatmak için kendi noksanlarını saymak.

 

3- Kalb ile gıybet: Gözüyle görmediği, kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir kimse hakkında kötü zan beslemek. Ahlaken pek çirkin olan dedikodu, bazı şahıslar hakkında caizdir.  Bunlar:

  • Bir kimse şahitlik makamında bulunduğunda, hakkında şahitlikte bulunacağı kimsenin gıybetini yapması. Yani, gıybet bile olsa onun hakkında bildiklerini tamamen söylemesi caizdir. Başka surette hareket edemez.
  • Gıybet edilen kimse kendisindeki fenalıkları, manevi şahsiyetini rencide edecek ayıp ve kusurları saklamayan guruptan ise, onun hakkında gıybet caizdir.
  • İşbaşında bulunup da halka zulüm ve kötü muamele yapan, ahlak dışı şeyler icat etmeye kalkışan kimselerin de arkalarından gıybet etmek caizdir. Belki bu suretle fenalıklarının önüne geçilir.

Bunların dışında yapılan gıybetler, şerefi düşüreceğinden caiz değildir ve hatta yasaklanmıştır. Caiz olan yerlerin dışındaki gıybet, bir hastalık olup, ilacını bildikten sonra kullanmak gerekir. Her dedikodu, amel defterindeki sevapları silmekte, hatta karşı tarafın defterine yazıldığı belirtilmektedir.

 

Gıybetin keffareti, Allah’tan (CC) mağfiret dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helallik almakla olur. Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır. Gıybete uğrayan müdafa edilmelidir.[4]

www.GAVSUALAZAM.de


[1] Kimayı Saadet, S. 387

[2] Kimayı Saadet, S. 387

[3] el-Münziri, et-Tergib ve't-Terhib, Mısır 1962, V, 157

[4] Şamil İslam Ansiklopedisi

© 2003-2004   www.Gavsulazam.de   Her Hakki Mahfuzdur.