DEDİ-KODU: HADİS-İ ŞERİFLER

Gıybetin keffareti, Allah'tan (CC) mağfiret dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helallık almakla olur...

Gıybet edilen kişi affetmese bile onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır. gıybeti dinleyen de, bu günahta gıybet edene ortak olmuş olur. Bu bakımdan gıybet eden minasi bir şekilde susturulmalıdır. (el-Münziri, V, 159-160)


Bir Hadis-i Şerifde: “Gıybet edene sus diyene yüz şehid sevabı verilir.” buyuruldu.[1]

 

“Gıybetden uzak olunuz, çünki gıybet zinadan fenadır. Zinanın tevbesi kabul edilir ama, gıybet edilen helal etmeyince tevbesi kabul edilmez.”[2]

 

Hz. Peygamber’den (SAV) rivayet edilen birçok Hadis-i Şeriflerde de dedikodunun kesin bir şekilde çirkinliği vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır! “Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah’a (CC) tövbe eder ve Allah (CC) onun tevbesini kabul eder. Ama dedikodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar.”[3]

 

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz bir gün: “Gıybet (arkadan konuşma), zinadan daha beter bir suçtur.” dediğinde  Sahabiler (RA): “Nasıl olur, ey Allah’ın (CC) elçisi?...” diye sorarlar. O da (SAV): “Kişi zina ettikten sonra günahından tövbe edip de Allah’a (CC) yönelirse, Allah (CC) onun bu tövbesini kabul eder fakat gıybet eden kimsenin tövbesini kabul edip günahını asla bağışlamaz. Ta ki gıybetini ettiği kimse kendisini affedene kadar.” “Gıybetten (başkalarını çekiştirmekten) sakınız. Çünkü; gıybet zinadan da fenadır. (Şu yüzden ki) kişi zina eder (arkasından) tevbe eder. Fakat gıybet edeni, Allahü Teala (CC), çekiştirdiği kişi kendisini affetmedikçe mağfiret etmez.”[4]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine buyurdu ki: “Gıybet etmekten uzak olun. zira gıybet etmek zinadan kötüdür. Zira zinanın samimi tevbesi kabul edilir. Gıybet tevbesi, hasmı hoşnut olup helal etmeyince kabul olmaz.”[5]

 

Bu hadislerden açıkça anlamaktayız ki başkalarının ardından onların hoşuna gitmiyeceği şeyleri söylemek, büyük günahlardan biridir. Hatta zinadan da büyük bir günahtır.

 

“Cehennemden en son çıkarılan kimse, gıybetden tevbe edendir. Yani tevbe ederken helalleşmeyendir. Cehenneme girenlerin ilki ise gıybetden tevbe etmeden ölen kimsedir.”[6]

 

“Kıyamet günü bir kimsenin hasenat defteri açılır. Yapmamış olduğu ibadetleri orada görür. Bunlar seni gıybet edenlerin sevablarıdır,denir.”[7]

 

Ematül Bahili (RA) diyor ki: “Kıyamet günü kişiye amel defteri verilip okuduğunda bakacak ki orada dünyada iken  işlemediği bir takım İyilikler yer almış. Hayret içinde, ‘Ey Rabbim (CC)!’... Burada bir takım iyilikler de yer almış. Hayret içinde, ‘Ey Rabbim (CC)! ...’ Burada bir takım iyilikler yazılı ki, ben onları işlememiştim.’ diye soracaktır. Yüce Allah (CC) Hz.leri de o kuluna şöyle cevap verecektir: ‘Ey kulum! Sen bilmiyorsun. Onlar senin gıybetini yapan kimselerin iyilikleridir’.”[8]

 

“Yanında, din kardeşi gıybet edilince, gücü yetdiği halde ona yardım etmiyen kimsenin günahı, dünyada ve ahiretde kendine yetişir.”[9]

 

“Bir kimse, dünyada din kardeşinin hakkını korursa, Allah-ü Teala (CC),bir melek göndererek, onu, Cehennem azabından korur.”[10]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “İnsanlar ile alay edip onları maskaraya alan; ara bozmak için durmadan ondan ona söz taşıyan ve kusursuz kimselerde boyuna kusur araştıran kişileri Kıyamet günü ulu Allah (CC) köpek süretinde haşredecektir.”[11]

 

Yine Resul (SAV) Efendimiz buyurdu: “Ara bozmak için iki kişi arasında söz taşıyan kimseye Allah (CC) Hz.leri kabrinde öyle bir ateş musallat eder ki bu ateş onu kıyamete dek cayır cayır yakacaktır.”[12]

 

Muaz İbnu Esen Elcüheni (RA) anlatıyor: “Buyurdular ki: ‘Kim bir mü’mini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah (CC) da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah (CC) onu, Kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder’.”[13]

 

“Bir kimsenin ‘İnsanlar helak oldu!’ dediğini duyarsanız, bilin ki o, kendisi, herkesten çok helak olandır.”[14]

“Ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır, günahı aleni işleyenler hariç. Kişinin geceleyin işlediği kötü bir ameli Allah (CC) örtmüştür. Ama, sabah olunca o: ‘Ey falan, bu gece ben şu şu işleri yaptım!’ der. Böylece o, geceleyin Allah (CC) kendini örtmüş olduğu halde, sabahleyin, üzerindeki Allah’ın (CC) örtüsünü açar. İşte bu, günahı aleni işlemenin bir çeşididir.”[15]

 

Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkar etmesi gerekir.[16]

 

“Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah (CC) o kimseyi kıyamet gününde insanların önünde rezil eder.”[17]

 

“Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyamet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder.”[18]

 

“Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah da (CC) onun kusurlarını araştırır. Allah (CC), kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder.”[19]

 

Dedikodu, başkalarında kusur arama alışkanlığının sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar. Bu davranışın kötülüğünden söz edilince, yalan söylemediklerini ifade ederek kendilerini savunurlar. Aslında gıybet eden, yalancı değildir. Zaten yalan söyleseydi, yaptığı iş, dedikodu değil, iftira olurdu.[20]

 

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’den rivayet edilen birçok hadisi şeriflerde de dedikodunun kesin bir şekilde çirkinliği vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır! Buna örnek olarak da: “Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah’a (CC) tövbe eder ve Allah (CC)  onun tevbesini kabul eder. Ama dedikodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar.” gösterilebilir.[21]

 

Gıybetin keffareti, Allah’tan (CC) mağfiret dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helallik almakla olur. Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır.Gıybeti dinleyen de, bu günahta gıybet edene ortak olmuş olur. Bu bakımdan gıybet eden münasip bir şekilde susturulmalıdır. (el-Münziri, V, 159-160).Gıybet insanlar arasında sevgi, saygı, yardımlaşma gibi güzel hasletleri ortadan kaldırarak yerine buğz, kin, düşmanlık getiren kötü bir huydur. Bundan dolayıdır ki, haram kılınmıştır.

 

Peygamberimiz (SAV) Efendimiz,müslüman kardeşini arkasından çekiştirenlerin kıyamet gününde korkunç bir şekilde azap edileceklerini bildirmiş şöyle buyurmuştur: “Bunlar başkalarının iffet ve şereflerine dil uzatarak onların ölülerinin etini yiyen kimselerdir.”[22]

 

“Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. (O zaman başkalarının kusurları ile alakadar olmaya hakkın olmadığını anlarsın).”[23]

 

Sehl İbn Sa’d (RA) anlatıyor: ‘Resulullah (SAV) buyurdular ki: ‘Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm’.”[24]

 

Kim, Müslüman kardeşinin gıyabında (onun aleyhinde konuşanlara karşı) kendisini müdafaa etmek suretiyle ona yardım ederse,Cenabı Allah (CC) Hz.leri de dünya ve ahirette ona yardım eder.[25]

Ebu Said-il Hudri (RA) anlatıyor: “Resulullah (SAV) Efendimiz buyurdular ki: ‘İnsanlara merhametli olmayana Allah-ü Teala (CC) merhamet etmez’.”[26]

 

“Müslümanlardan dillerinizi kaldırın(Onları çekiştirmeyin). Onlardan biri ölünce hakkında iyi söyleyin.”[27]

 

“Ölülerinizin iyiliklerini söyleyiniz; fenalıklarını söylemekten sakınınız. (Fenalıkların tekrarı günahtır.).”[28]

 

Mü’min kardeşlerinin sırlarını yayan, ara bozmak için ona, buna söz taşıyan, ötekini berikini çekiştirmekten zevk duyan kimselerin de ulu Allah  (CC) Kıyamet günü mahşer toplantısında, bütün yaratıkların huzurunda tüm kusur ve günahlarını bir bir ortaya dökecektir.[29]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “Kim,bir din kardeşini yaptığı günahla ayıplarsa, kendisi aynı günahı yapmayınca ölmez.”[30]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine buyurdu: “İnsanoğlu Ömrü boyunca bir defa gıybet edip de tövbe etmeksizin ölürse, ulu Allah (CC) kendisini şu on acı akıbete çarpar:

 

1-  Rahmetinden uzaklaştırır.

2-  Rahmet melekleri ilgisini keser.

3-  Ruhunu zor teslim eder.

4-  Cennete giremez.

5-  Çetin bir kabir azabına uğrar.

6-  İşlediği iyi amellerin sevabı gider.

8-  Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz kendisinden, hoşnut kalmaz.

9-  Allah (CC) Hz.leri’nin gazabına uğrar.

10- Kıyamet günü amel terazisi kurulup ameller tartıldığında iyi amellerinin sevabından mahrum olarak ortaya çıkar.”[31]

 

“Allah (CC) sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi”[32]

 

Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaşgöz işareti yapmak, ima, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir. Mesela elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir.

 

Allah’ın (CC) Resulü (SAV) şöyle buyurdu: “Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah (CC) da onun kusurlarını araştırır. Allah (CC), kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder.”[33]

 

Peygamber (SAV) Efendimiz herhangi bir arkadaşına yönelik iyi duygularını değiştirecek nitelikte sözlerin kendisine aktarılmasını yasaklamıştı. Şöyle diyordu Peygamber efendimiz: “Hiç kimse arkadaşlarından biri hakkında bana herhangi bir şey ulaştırmasın. Çünkü ben karşınıza iyi duygularla dolu rahat bir kalp ile çıkmak isterim.”[34]

 

Buhari ve Müslim’de yer alan Mücahid’in Tavus’tan, onun da İbni Abbas’tan (RA) aktardığı bir hadiste şöyle buyurulur: “Bir gün Peygamber (SAV) Efendimiz, iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurdu: ‘Şu iki kabirde yatanlar azap görmektedirler. Ama bu azapları büyük günahlardan dolayı değildir. Birisi küçük abdestini yaparken sidikten korunmazdı, ötekisi de insanlar arasında söz götürüp getirirdi’.”

 

İmam Ahmed (RA), Hz. Huzeyfe’den (RA) şöyle rivayet eder: “Peygamber (SAV) Efendimiz’in şöyle dediğini duydum: ‘İnsanlar arasında söz götürüp getiren cennete giremez’.”[35]

 

Bil ki, gıybet yapmak, insanların diline galib olmuştur. Allah’ın (CC) dilediğinden başka hiçbir kimse gıybet yapmaktan kurtulmamıştır. Gıybetin günahı büyüktür. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri gıybet eden kimseyi, ölmüş kardeşinin etini yiyen kimseye benzetmiştir.

 

Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Mirac gecesi bir kavim gördüm, yüzlerini tırnaklarıyle kaşıyıp kazırlardı. Bunlar kimdir? dedim. Dünyada insanları gıybet edenlerdir, dediler.”

 

Süleyman bin Cabir (RA) der ki: “Ya Resulallah (SAV)! Bana beni kurtaracak bir şey öğret.” dedim. Resulullah (SAV): “Kendi kovandan başkasının kovasına bir damla su koymak da olsa, hayır işini küçümseme. Müslüman kardeşlerine güler yüzlü ol. Sana yakın olurlarsa, onlara hizmet et, uzak olurlarsa onları gıybet etme.” buyurdu.

 

Cabir (RA) buyurdu: “Resulüllah (SAV) ile seferde idik. İlk mezarın yanından geçerken buyurdu ki: ‘Bu mezarların ikisi de azabtadır. Biri gıybet sebebiyle, biri de çamaşırını sidikten korumadığı için.’ Sonra bir yaş ağaç ikiye böldü ve o mezarların başları ve ayakları ucuna dikti ve buyurdu ki: ‘“Bu ağaçlar kuruyuncaya kadar onların azabı hafif olur’.”

 

Bir kimse zina yaptığını ikrar edince, Resülüllah (SAV) onun recm edilmesini buyurdu. Sahabe’den (RA) iki kişi birbirine: “Onu köpeği taşlar gibi taşladılar.”dediler. Resulu8llah (SAV) Efendimiz bir leşin yanından geçerken: “Bunu yiyiniz.” buyurdu. “Ya Resulullah (SAV)! Leşi nasıl yiyelim?” dediler. Resulullah (SAV): “O taşlanan kardeşinizin eti bundan daha fenadır.” buyurdu. O halde bu hadis-i Şeriften anlaşılıyor ki, gıybet eden ve gıybet dinliyen günahta ortaklardır.

 

Sahabeler birbirleriyle samimi görüşürlerdi, birbirlerini gıybet etmezlerdi ve bunu en üstün ibadet bilip aksini yapmayı münafıklık sayarlardı. Bu dedi-kodu konusunda Resulullah (SAV) Kur’an’ın iğrenç gıybetin görüntüsünden korku, tiksinti uyandırmada akıllara durgunluk veren üslubuna uygun olarak çok titiz davranırdı.

 

Ebu Davud’un naklettiği bir hadiste, Neb’den, o Muhammed oğlu Abdulaziz’den, o Ala’dan, Ala babasından, babası da Hz. Ebu Hüreyre’den (RA) şu hadisi nakleder: Peygamber’e (SAV)  “Gıybet nedir ya Resulallah?” diye sorulur. Resulullah (SAV): “Gıybet din kardeşini hoşlanmıyacağı bir şeyle anmandır” deyince,peki “Ya söylediğim nitelikler kardeşimde varsa?” diye sorulunca, Resulullah (SAV):  “Eğer söylediğin nitelikler onda varsa onu gıybet etmiş olursun, eğer söylediklerin onda yoksa, ona iftira etmiş olursun” buyurur.[36]

 

Ebu Davut, Müsedded, Yahya, Süfyan, Akmar oğlu Ali, Ebu Huzeyfe (RA), Hz. Ali (KV) senet zinciri ile şu hadisi bizlere nakleder: Hz. Aişe (RA) der ki: “Resulullah’a ‘Safiyye’nin şöyle şöyle olması sana yeter’ dedim. (Müsedded’in rivayetine göre boyunun kısalığını kastetmişti) Bunun üzerine Resulullah ‘Öyle bir söz söyledin ki, şayet denizin suyuna karıştırılsa idi onu bulandırırdı’ buyurur.”

 

Hz. Aişe (RA) der ki: ‘Resulullah’a (SAV) birisini anlattım da bana dedi ki: ‘Başıma şu şu hallerin geleceği tehdid edilirken bir başka insanın durumundan söz edilmesini sevmem’.”

 

Yine Ebu Davut, Malik oğlu Enes’ten nakleder ve der ki: “Resulullah  (SAV) der ki: ‘Miraca çıktığım gece, bakırdan tırnakları olan ve yüzlerini göğüslerini tırmalayan bir topluluk gördüm. Bunlar da kim ey Cebrail?’ dediğimde, bana ‘Bunlar insanların etlerini yiyen ve haysiyetlerine dil uzatanlardır’ dedi.”

 

Maiz ve Gamidiye, birlikte zina ettiklerini itiraf edince, bu suçlarını hiçbir zorlama olmaksızın kendi arzuları ile ikrar edip Resulullah’a (SAV) kendilerini temizlemesi için direttiklerinde, Resulullah (SAV) da onları recm ederek idam eder. Sonra Peygamber (SAV) birisinin, arkadaşına: “Gördün mü şu Allah’ın (CC) günahını örttüğü, fakat nefsini köpekler gibi recm edilmesine yol açtığı kimseyi?” dediğini işitir.  Resulullah (SAV) bir süre yürüdükten sonra, bir merkep leşine rastlar ve Filanca ile filanca neredeler?” diye sorar. Sonra bu kişilere, “İninde şu merkep leşinden yiyin bakalım” der. Onlar: “Allah (CC) bağışlasın seni ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV). Hiç yenir mi bu?” deyince, Resulullah (SAV) “Biraz önce kardeşinize yaptığınız hakaret bunu yemekten daha beterdir, kudret eli ile yaşadığım yüce Allah’a (CC) yemin ederim ki, onlar şu anda, o cennet ırmakları içerisinde yüzüyorlar” der.[37]

 

İşte böyle değişmez, sürekli bir tedavi ile islam toplumu temizlenmiş ve yücelmiş ve bulunmuş olduğu noktaya yeryüzünde yürüyen bir düş, tarihin koynunda gerçekleşmiş bir ideal olma noktasına ulaşmıştır... İman edenlere yapılan bu tekrar tekrar seslenişlerden, onları sosyal ve psikolojik eğitimin yüce ve parlak ufkuna yükselttikten sonra... İnsanların haysiyetleri, özgürlükleri ve dokunulmazlıkları etrafında güçlü garanti duvarlarını ördükten sonra... Ve bütün bunları da onların ruhlarında harekete geçirilen “duyarlılık” ve yüce Allah’ı (CC), O’nun (CC) korkusunu bilme ile garanti altına aldıktan sonra...

 

Kur’an-ı Kerim, bu yüce ufka kurmuş olduğu şu basamaklardan sonra, renk renk ve cins cins insanlığın tümüne seslenerek, onları bir tek kök ve bir ölçüye bağlıyor. Ki bu yüce ufka yükselen bu seçilmiş insan topluluğu bu bir tek kök ve tek ölçü üzerinde durmaktadır.[38]

 

Katade (RA) der ki: “Kabir azabi üçtür: “Biri gıybet sebebi ile, biri taşımak sebebiyle ve biri de çamaşırını sidikten korumamak sebebi iledir.”

 

Hz. İsa (AS) Havarileri ile bir köpek Leşinin yanından geçerlerken, “Bu, ne pis kokuyor.” dediler. Hz. İsa (AS) “Ne güzel beyaz dişi vardır. buyurdu..  Yani onlara şunu öğretmek istiyordu ki; her neye bakarsanız, iyilik tarafına bakın.

 

Bir domuz Hz. İsa’nın (AS)  yanından geçti. “Selamette yürü.” dedi. “Ya Resulullah (AS)! Domuza böyle denir mi?” dediler. “Dilimi hayırdan başka bir şeye alıştırmıyorum.” dedi.

 

Muaz b. Cebel (RA) der ki: “Sur’a üfürüleceği gün dalga dalga geleceksiniz.” ayetinin yorumunu Resulullah’tan (SAV) sorunaca, gözlerinden yaşlar akarak bana buyurdular ki: “Ey Muaz (RA)! Çok büyük bir konuyu sordun” dediler, (sonra) şöyle devam etti: “Ümmetimden on grup değişik ve diğerlerinden farklı suaretlerde mahşere çıkarılacaklardır. Bazıları maymun suretinde, bazıları domuz suretinde çıkaarılırlar mahşere. Bazıları başları yerde ve ayakları havada oldukları halde hareket ederler. Bazıları kör ve başıboş olurlar. Bazıları sağır ve dilsiz olup bir şey anlamazlar. Onlardan bazıları dillerini çiğnerler, ağızlarından ise kan ve irin gelir. Mahşer ehli onlardan nefret eder. Bazılarının el ve ayakları kesilmiştir. Onlardan bazıları ateşten dallara asıldıkları halde mahşere çıkarıla gelirler. Bazıları leşten daha kötü kokar ve bazıları da vücutlarına yapışmış olan bakırdan bir elbise giyerler.”

 

Devamla şöyle buyurdular: “Ama maymun şeklinde mahşere çıkarılanlara gelince: Onlar başkalarını çekiştirenler ve dedikodu edenlerdir. Domuz suretinde mahşere çıkarılacak olanlar rüşvet ve haram yiyenlerdir. Başaşağı ve ayakları havada hareket edenler faiz alanlardır. Kör olarak mahşere çıkarılacak olanlar ise iki kişinin arasında hükmedince başkasının hakkına tecavüz eden ve zulmedenlerdir. Kör ve sağır olanlar kendini beğenenlerdir. Dillerini çiğneyenler amelleri sözleriyle uyuşmayan alimler ve hakimlerdir. El ve ayakları kesilmiş olarak mahşere çıkarılacak olanlar komşularına eziyet edenlerdir. Ateşten dallara asılanlar sultan ve padişahların yanında halkı çekiştirenlerdir. Leşten daha kötü kokanlar dünyada nefsin istek ve heveslerine uyanlar, zevk peşinde olanlar ve Allah’ın mallarında olan hakkını vermeyenlerdir. Vücutlarında bakırdan bir giysi olanlar ise kibirlenip böbürlenenler ve büyüklük taslayanlardır.”[39]

 

Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz bir gün arkadaşlarına şöyle sordu: “Gıybet nedir, bilir misiniz?” diye sordu. Onlar: “Allah (CC) ve peygamberi (SAV) daha iyi bilir”, dediler. Peygamber (SAV) Efendimiz : “Kardeşini gıyabında (arkasında) onun hoşlanmadığı bir şey ile anmandır,” buyurdu. Dinleyenler: “Dediğim kardeşimde varsa ne buyurursunuz?” diye sordular. Hz. Nebi (SAV) Efendimiz: “Eğer dediğin ayıp kardeşinde varsa o zaman gıybet olur. Yoksa ona bühtan ve iftira etmiş olursun.”buyurdu.[40]

 

Demek ki gıybet, bir insanın arkasından onun hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bunlar, onun fiziğiyle, soyu ile, ahlakıyla, kılık ve kıyafetiyle ve dini ile ilgili olabilir. Boyu kısadır, ailesi iyi değildir, gösterişe meraklıdır, yalancıdır, cimridir, güvenilmez gibi.

 

Bu ve benzeri kusurları din kardeşinin arkasından söylemek gıybettir ve iğrenç bir günahtır. İnsan başkasının gıybetini niçin yapar? Büyük alim İmam Gazali (RA), gıybetin belli başlı sebeblerinden birinin kin olduğunu söylüyor. Bir kimse başkasına duyduğu kin sebebiyle onu çekiştirmekten ve aleyhinde konuşmaktan zevk alır" diyor. Halbuki mümin kin tutmaz.

 

Gıybetin bir başka sebebi de çekememezliktir. Genelde insan kendisinden üstün olan, toplum içerisinde saygınlığı bulunan ve bilgili olan kimseyi bu ve benzeri üstünlüklerinden dolayı çekemez ve onda gördüğü bazı kusurları söyleyerek onu ayıblamaya çalışır.

 

Şu örnek gıybeti çok güzel anlatıyor: Bir gün Hz. Aişe Validemiz (RA) Hz. Resul (SAV) Efendimize: “Ey Allah’ın (CC) elçisi (SAV)! Safiyye’nin (RA) -ki bu da Peygamberimizin (SAV) eşi idi kısa boylu olduğunu kasdederek- şöyle böyle oluşu sana yeter,” demiştim de. Peygamberimiz: ‘Aişe, öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa, her halde onu bozardı,’ buyurdu.”[41]

 

Peygamberimiz (SAV), müslüman kardeşini arkasından çekiştirenlerin kıyamet gününde korkunç bir şekilde azap edileceklerini bildirmiş şu Hadis-i Şerifle bildirmiştir: Enes (RA) Hz. Peygamber Efendimiz’in (SAV) şöyle dediğini nakletti: “Ben miraç ettirildiğim gece, bir topluluğun yanından geçtim. Bunlar bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Ben: ‘Ey Cebrail (AS)! Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. Cebrail (AS): ‘Bana, bunlar başkalarının iffet ve şereflerine dil uzatarak onların ölülerinin etini yiyen kimselerdir’ diye cevap verdi.”[42]

 

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Bir şahıs aleyhinde atılıp gıybet edildiği zaman sen de gıybet edenlerin arasında bulunursan gıybet edilene yardımcı ol (onu savun). Gıybet edenlere de mani ol. Bunlardan birini yapmazsan oradan kalk git.”[43]

 

“Kim din kardeşinin gıyabında ırz ve şerefine isnad edilen şeyleri def ederse, onu Cehennem azabından korumak Allah (CC) Hz.leri’nin üzerine hak olur.”[44]

 

“Kim,din kardeşinin ırz ve şerefinden gıybet gibi şeyleri def ederse, Hz. Allah (CC) Hz.leri de kıyamet gününde onu, cehennem ateşinden uzaklaştırır.”[45]

 

“Mü’min kardeşlerinizi mahrum etmemek maksadı ile gördüğünüz güzel bir şey’e hücum ederek ona talip olmayınız.”[46]

 

Gıybet etmek günah olduğu gibi yapılan gıybeti dinlemek de günahtır. Müslüman kardeşi bir yerde çekiştirilirken, onun iffet ve namusuna dil uzatılırken,bunu duyan kimseye düşen, ona mani olmaktır. Çünkü bir müslümanın kanı ve malı gibi ırz ve namusu da dokunulmazdır.

 

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz buyurmuştur ki: “Bir kimse, kardeşinin ırz ve şerefini çekiştirene karşı onu savunursa Allah-ü Teala (CC) kıyamet günü o kimseyi cehennemden uzaklaştırır.”[47]

 

“Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. (O zaman başkalarının kusurları ile alakadar olmaya hakkın olmadığını anlarsın).”[48]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimize gıybetten sorulduğunda: “Gıybet, din kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır. Eğer o şey kendisinde mevcut ise, onu gıybet etmiş olursun, değilse iftira etmiş olursun.”[49] buyurdular.

 

Hayat dalgalıdır. İnsan bir gün güler, üç gün ağlar. Bir insan her gün gülüyorsa ondan uzaklaşmak lazımdır. Müslüman kardeşini arkadan çekiştirerek günaha giren kimse bu günahtan kurtulmak için tevbe etmesi yeterli olmaz. Hem tevbe edecek hem de gıybet ettiği kardeşinden   helallik dileyecektir. Ancak o zaman bu günahtan kurtulmuş olur.

 

Hz. Resul-i Ekrem’in (SAV) ashaptan Kays (RA) adlı birine şöyle buyurduğu nakledilir: “Ey Kays (RA)! Kabirde seninle birlikte olacak bir yoldaş edinmek zorundasın. O canlıdır ve sen onunla birlikte defnolacaksın; o yoldaş iyi olursa seni yüceltecek, ikram edecektir, ancak eğer alçak ve kötü olursa seni alçaltacaktır. Sonra siz ikiniz kıyamette birlikte haşredileceksiniz ve sen ondan sorguya çekileceksin. O halde kendin için salih bir yoldaş seçmeğe çalış. Eğer yoldaşın salih olursa onunla dostluk kurarsın, kötü olursa sadece onun yüzünden dehşetli azapla karşılaşırsın. O yoldaş senin amelindir.”[50]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz bizi şöyle uyarmıştır: “Müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırmayın; her kim Müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırırsa yüce Allah (CC) da onun ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu rezil ve rüsvay eder.”[51]

 

Bir başka Hadis-i Şerif de şöyledir: “Müslümanların ayıplarını ve gizli hallerini araştırırsan onları bozmuş yahut bozulmakla yüz yüze bırakmış olursun.”[52]

 

“Kalbi mahzun olanları şüphesiz ki Allah sever.”[53] Fakat biz insanlar hiç ağlamak istemeyiz. Hep neşelenmek isteriz. Çünkü nefsimiz öyle ister. “Rahat arayayım.” demek hatadır, çünkü dünya yaşama yeri değildir.

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: “Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini kabir ehlinden say!”[54]

 

Dünyada haddini bil. Garip insan ne yapar? Boynunu büker, kendi haliyle hallenir. “Kim ne söyleyecek?” diye bakar. Bir insanda bu halin bulunması çok faydalıdır. Çünkü garip insan kimseye hakaret edemez, hiç kimseye kötülük yapamaz.

 

Çantası eline bir yolcu olduğunu da unutma. Halbuki sen ebedi bir sefere çıkıyorsun, bir daha dönüş de yok. Ahiret için tarlanı dünyada ek ki, orada azığın hazır olsun. Yolcu olduğunu unutma. Çantan elinde bulunsun.

 

Nitekim Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyururlar ki: “Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini ehli kuburdan (kabirde imiş gibi) say!”[55]

 

Bir insanda bu halin bulunması çok faydalıdır. Çünkü garip insan kötülük yapamaz. Yolcu ise eline çantasını almış yol almakla meşguldür. Sonra kabirde bulunanların hali ile hallenmemiz tavsiye ediliyor. Şimdiden kabre girmiş gibi. Çünkü ölüme mahkumuz.

 

Nefis ölmeyi hiç istemez. Onu bu hususta terbiye etmek için birinci planda ölümü çok anmak ve çöl yolculuğuna çıkacak olan bir insanın bu tehlikeli yolculuktan başka bir şey düşünmediği gibi düşünmek lazımdır. Orada eyvah dememek için insan dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini, niçin yaratıldığını ve ne yapmasının gerektiğini şimdiden düşünmeli, vukuu muhakkak olan ölüm için elde fırsat dilde ruhsat varken hep hazırlıklı bulunmaya çalışmalıdır. Kazanıldığı zaman, ebedi bir hayat kazanılmış olacak.

 

İBRETLİ BİR TABLO:

 

Hz. Peygamber (SAV) bir savaşta fakir sahabileri birer birer zengin ikişer sahabinin yanına ulaştırır. Maksat fakirlerin karınlarını doyurmaları buna karşılık da zenginlerin hizmetini görerek savaş gücünü arttırmaktır.

 

Bu arada Selman-ı Farisi (RA) de iki zenginin yanına verilmiş ve kendisinden onların  yemeklerini hazırlaması istenmişti. O da her yanında bulunduğu zenginlerin yemeklerini hazırlıyor ve sularını getiriyor ve böylece de eksiksizce hizmetlerini görmeye çalışıyordu.

 

Fakat günlerden bir gün çadırlarına gelen zenginler yiyecek hazır bir şey bulamazlar. O yüzden de Selman-ı Farisi (RA) de iki zenginin, yanına verilmiş ve kendisinden onların yemeklerini hazırlaması istenmişti. Bu yüzden de Selman-ı Farisi’yi (RA) yiyecek bir şeyler alması için Allah (CC) Resulüne (SAV) gönderirler. Hz. Selman (RA) gittiğinde ardından aralarında konuşmaya ve onu çekiştirmeye koyulurlar. Güya Selman (RA), uğursuz adammış.

 

Bol sularıyla ün salmış “Semiha Kuyusu”na gitse oranın bütün sularını kuruturmuş. Bu ve buna benzer bir düzine dedikodular yaparlar. Her şeyden habersiz, vazifesinde kusursuzca hareket etme prensibi içinde hareket eden Selman-ı Farisi (RA) zenginlerin hakkında ettikleri dedikoduyu öğrenir ve Hz. Peygamber’e (SAV) iletir. Karşılığında da “Onlara de ki; Siz biraz önce yemek yediniz, daha ne istiyorsunuz?” cevabını aldı ve geri dönerek sevgili Peygamberimizin (SAV) bu sözlerini iki zengine bildirdi.

 

Bunun üzerine kalkıp Hz. Peygambere (SAV) giden zenginler, “Ey Allah’ın (CC) elçisi!... Yemek yediğimizi söylemişsiniz. Halbuki biz yemek yemedik.” diye ikazda bulunurlar. Sevgili Peygamberimiz (SAV) ise, “Şuna emin olun ki ben sizin ağızınızda henüz yemiş olduğunuz etin kırmızı kırmızı kalıntılarını görüyorum. Çünkü siz arkadaşınızın ardından onun dedikodusunu yaptınız. Böylece de onun etini yemiş oluyorsunuz.” diyerek zenginlere çıkıştı. İşte  Hucurat S.A.12 deki ayet adı geçen bu iki dedikoducu zenginler hakkında inmiştir.

 

Peygamber (SAV) Efendimiz buyurdu: “Ulu Allah (CC) Musa Peygamber’e (AS) şöyle seslenir: ‘Ey Musa (AS)!... Şunu bil ki, dedikodu edip de tövbe ederek Allah’a (AS) yönelen kimseler (öbür dünyada) cennete en son gireceklerdir. Dedikodu etmekte ayak diretenler ise (öbür dünyada) Cehenneme ilk girenler olacaktır’.[56]

 

Akreme (RA) anlatıyor: “Bir gün Hz. Peygamber’in (SAV) evine uzun boylu bir kadın gelir. Hz. Ayşe (RA) validemiz kadını görünce ‘Amma da uzun boylu kadın ha’ der. Bu sözleri duyan sevgili Peygamberimiz (SAV) Hz. Ayşe’ye (RA), ‘Kus, durma, hemen kus.’ diye bağırır. O da kustuğunda bakar ki bir parça et kusmuştur. Bunun üzerine Hz. Ayşe (RA), “Ey Allah’ın (CC) elçisi!... Ben ne dedim ki? Sadece olanı söyledim’ der. Hz. Peygamber (SAV) de onun bu sözlerine şöyle cevap verir: ‘Ey Ayşe (RA)!... Gıybet mü’min kardeşinin ardından onun hoşuna gitmeyen bir kusurunu söylemendir Eğer belirttiğin kusur onda yoksa, o zaman mü’min kardeşine iftira etmiş olursun. İftira ise gıybetten de ağır bir günahtır.” Çünkü iftiradan ötürü Allah’a (CC) tövbe etmek için şu üç hususu yerine getirmek gerekir:

 

a) ilk önce kimlerin yanında iftira ettiysen, oraya gidip “Ben falanca hakkında şu şu iftiralarda bulundum. Fakat şunu biliniz ki bütün söylediklerim asılsız ve yalandır.” diye itirafta bulunması gerekir.

 

b) İkinci olarak, hakkında iftira çıkardığın kimseyle yüzleşerek kendisinden hakkını helal etmesini istemek şarttır.

 

c) Üçüncü olarak da, Allah’tan (CC) günahının bağışlanmasını dilemek ve tövbe ederek O’na (CC) yönelmek lazımdır.

 

Peygamber (SAV) Efendimiz buyuruyor ki: “(İşin iç yüzünü iyice öğrenmeden,bir takım şahsi) Tahminlerde bulunmaktan sakının. Çünkü yalanların en büyüğü, (şahsi) tahminlere dayanarak söylenen sözlerdir.”[57]

 

O yüzden İslam büyüklerinden biri şöyle diyor: “Gıybet; bir mü’min kardeşinin ardından onun hoşlanmıyacağı bir kusurunu söylemektir. Ama bu kusur ister vücudunda, aklında, elbisesinde, soyu sopunda, malında ve mülkünde olsun; ister başka bir şeyinde olsun yine gıybet olur. Hatta istersen, ‘falancanın kulağı geniş veya elbisesi uzun veyahut da boyu uzun’ de. Hepsi de dedikodu sayılır.”[58]

 

Peygamber (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Mü’min kardeşinin ardından dedi-kodu yapan kimseleri Kıyamet günü, Ulu Allah (CC) Hz.leri yüzünü arkasına çevirerek Mahşer yerine getirir.”

 

“Başkalarının ardından konuşmaktan sakının. Çünkü başkalarının ardından konuşan kimseleri şu üç felaket beklemektedir: Ettiği dualar kabul olmaz, İşlediği iyilikler tesirsiz kalır, Kötülük ve günahları artar.”[59]

 

Abdullah oğlu Cabir (RA) anlatıyor: “Bir gün Hz. Peygamber (SAV) ile oturmuş sohbet ediyorduk. Bir ara etrafa bir leş kokusu yayılmaya başladı. Kokuyu alan sevgili Peygamberimiz (SAV) bize, ‘Bunun ne kokusu olduğunu biliyormusunuz?’ diye sordu. Biz de, ‘Allah (CC) ve Resulü (SAV) bilir.’ diye karşılık verdik. Bunun üzerine  Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: ‘Bu pis leş kokusu, mü’min kardeşlerini ötekine berikine çekiştiren gıybetçilerin kokusudur.’

 

Hz. Peygamber (SAV) ve Sahabileri (RA) devrinde etrafa yayılan gıybet kokuları burunları sızlatmakta gecikmezdi. Fakat zamanımızda gıybet kokusunu alamaz olduk. Bunun sebep ve hikmeti nedir?

 

Zamanımızda gıybet, dedi-kodu ve ötekini berikini çekiştirmek o derece yaygınlaşmıştır ki bu bozulma ve çürümenin etrafa saçtığı pis kokular artık burunlarımızı doygun hale getirmiştir.

 

Bu tıpkı tabakhanede çalışmaya benzer, Tabakhaneye giren sıradan biri içerde bir dakika durmaya tahammül edemez. Fakat orada çalışanlar derilerden etrafa yayılan pis kokulara katlandığı gibi, alışkanlık kazandığından rahatça yemek de yerler, su da içerler: Çünkü artık onların burunları o pis kokuları almaz olur.[60]

 

Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “Söz taşıyan (nemmam) Cennete giremez.”[61]

 

“Sizin en fenanız söz taşıyanlar, aranızı bozanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir.”[62] Buna fitne çıkarmak denir. Büyük günahdır. Gıybet insanların aralarının açılmasına, dargınlıklara sebeb olur.

 

Yine Bir Hadis-i Şerif şöyle: “İki kimse birbirlerine dargın olarak ölürlerse, Cehennem yüzü görmeden Cennete giremezler. Cennete girerlerse bile birbirleriyle karşılaşamazlar.”[63]

 

Gıybet etmenin keffareti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla (aleyhinde gıybet ettiği ile) helalleşmekdir. Affetmezse, onu övmeli, sevdiğini bildirmeli, yalvarmalı, gönlünü almalıdır. Helal etmezse hak yine onundur. Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Ölüyü ve zimmi olan kafiri gıybet de haramdır.

www.GAVSUALAZAM.de


[1] Sahih-i Buhari

[2] Zübdetül Vaizin. Adlı kitap; Dürretül Vaizin. 2.C.S.946-948.

[3] elMünziri, a.g.e. V, 155 gösterilebilir

[4] Muhtasaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi. S.49. Ebu’şŞeyh: Cabir (Ra) Hz.lerinden Riv. Ed. Had.Şer.

[5] Kimyayı Saadet. S.386.

[6] İslam Ahlakı. İmamı Rabbani hazretlerinin (Mektubatı) Ali bin Emrullah Muhammed Hadimi.

[7] Zübde Adlı Kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.954.

[8] Zübde Adlı Kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.954.

[9] Sahih-i Buhari

[10] Tirmizi, Birr, 20

[11] Tarikat-ı  MUHAMMEDİYE adlı kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.949

[12] Mev’ıze; Dürretül Vaizin. 2.C. S.949

[13] Ebu Davud, Edeb 41, 4883

[14] Müslim, Birr 139, 2623; Muvatta, Kelam 2, (2, 989); Ebu Davud; Edeb 85, 4983

[15] Buhari, Edeb 60; Müslim, Zühd 52, 2990

[16] İmam-ı Gazali, Zübdetü’lİhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363

[17] Teberani

[18] İbn Ebi Dünya

[19] Ebu Davud; İbn Ebi Dünya

[20] elMünziri, etTergib ve’tTerhib, Mısır 1962, V, 157

[21] elMünziri, a.g.e. V, 155

[22] Ebu Davud Riyazus Salihin Cild 3

[23] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.9.Rafii

[24] Buhari, Rikak 23, Hudud 19; Tirmizi, Zühd 61, 2410

[25] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi. S.149.Beyhaki: Enes (Ra) Hz.lerinden Riv.Ed.Had.Şer.

[26] Tirmizi, Birr 16, 1923

[27] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.19.Taberani: Sehl İbni Saad  (Ra) Hz.lerinden Riv.Ed.Had.Şer.

[28] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.17.Tirmizi: İbni Ömer (Ra) Hz.lerinden Riv.Ed.Had.Şer.

[29] Dürretül Vaizin. 2.C. S.952

[30] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi. S.141.Tirmizi

[31] Zübdetül Vaizin adlı kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.953,954

[32] Buhari, İstikraz, 19

[33] Ebu Davud, İbn Ebi Dünya

[34] Ebu Davut ve Tirmizi, İbn-i Mesut`tan rivayet edilmiştir

[35] İbn-i Mace'nin dışında bir grup sahabe tarafından rivayet edilmiştir.

[36] Bu hadisi Tirmizi rivayet eder ve sahih olduğunu bildirir

[37] İbni Kesir tefsirinde rivayet eder ve isnat zinciri için sahihtir der

[38] Fizilal´il Kur`an Tefsirinin Türkçe Açıklaması. Seyyid Kutub. Abdulaziz Tarhan.

[39] Nur-us Sakaleyn, C.5, S.493

[40] Müslim, Birr, 20; Ebu Davud, Edep, 40

[41] Ebu Davud, Edep, 38

[42] Ebu Davud Riyazus Salihin Cild 3

[43] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.17. İbni Ebi’dDünya: Enes (RA) Hz.lerinden Riv.Ed.Had.Şer.

[44] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.144. İmamı Ahmed (RA) Hz.lerinden Riv.Ed.Had.Şer.

[45] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.144. İmamı Ahmed, Ebi’dDerda (RA) Hz.lerinden Riv.Ed.Had.Şer.

[46] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi. S.51. Buhari Müslim

[47] Tirmizi, Birr, 20

[48] Muhtaru’l Ehadisi’n Nebeviyye Tercümesi.S.9.Rafii

[49] Müslim

[50] Camius Seadat,C.1, S.17

[51] Tirmizi, Birr, 83

[52] Ebu Davud, Edeb, 44

[53] Münavi

[54] Tirmizi

[55] Tirmizi

[56] Zübdetül Vaizin. Adlı kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.946-948

[57] Tenbihul Gafilin adlı kitap; Dürret’ül Vaizin. 2. C. S. 795.796

[58] Zübdetül Vaizin. Adlı kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.948-949

[59] tül Vaizin Adlı Kitap; Dürretül Vaizin. 2.C. S.954,955

[60] Zübdetül Vaizin Adlı Kitap; Dürretül Vaizin. 2.C.S.955

[61] Buhari, Edeb 50, Müslim, İman 169, (105); Ebu Davud, Edeb 38, (4771); Tirmizi, Birr 79, (2027)

[62] Sahih-i Buhari

[63] Sahih-i Buhari

© 2003-2004   www.Gavsulazam.de   Her Hakki Mahfuzdur.