KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.lerinin bu yola girenlere tavsiyeleri

 

Gavsulazam Ba’zul-Eşheb Muhyiddin Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri tarikata ilk giren müridin yapması gerekenleri, şeyhine karşi yapması gereken halleri, hareketleri, müridin terbiyesinde şeyhe düşen görevlerin neler olduğunu, nasıl olması gerektiğini şöyle bildiriyor:

 

Bu yola ilk giren kimseye ilk önce sağlam bir itikad gerekir. Nitekim bu yolda esas olan budur. Ehl-i sünnet üzere yaşamış ve yaşıyor olanların yolundan ayrılmamalıdır. Zira onların tuttuğu yol, Nebilerin ve Resullerin (AS) yoludur. Sahabenin yoludur.

 

Hülasa: Bu yola ilk giren kimseye gereken Kur’an’a tutunmak Resulullah (SAV) Efendimizin sünnetine girmek ve Kur’an ile Rasülullah’ın (SAV) gösterdiği yolda hareket etmektir. Bunların emrini tutmalı, yasaklarından kaçınmalıdır. Esasda da teferruatta da bunlara sarılmalıdır.

Allah’a (CC) giden bu yolda bir mürid, Kur’an’ı ve Rasülullah (SAV) Efendimizin sünnetini, Allah'a kavuşturan, ulaştıran iki kanat olarak kabul etmelidir.

 

Mürid, hidayet ve Yüce Allah’a (CC) delil buluncaya kadar sadakat ve ictihad üzere yürür ve devam eder. Bu delil kendisini yüce hakka götürecek olan bir önderdir.

 

Pirimiz Geylani Hazretleri tarikata girmek isteyen, buna niyyet eden kimseye şöyle tavsiye etmektedir: İlk önce Allah’ın (CC) kitabına sarıl, sonra Rasülullah’ın (SAV) sünnetini kabullen ve hayatına geçir. Daha sonra bu yolda Kur’an ve sünnet yolunda sadık bir şekilde ictihad üzere ol. Bunlarla Allah’a (CC), Rasulüllah’a (SAV) ve Kur’an’a ve onun emirlerine gönlün ısınıncaya kadar bu ictihad ve sadakatte devam et. Daha sonra inandığın ve ısındığın bu yol seni hakka götürecek bir öndere doğru itecektir.

 

İşte bu önderin de mürşidler, şeyhler olduğunu o sultanlar sultanı bize işaret ediyor.

 

Mürid gerçek bir mürşide gerçek bir öndere tabi oluğunda, bağlandığında göreceği faydalar şunlardır:

 

Mürşidi kendisine ünsiyet eden gerçek bir arkadaş olur. Mürid yorulduğu, kaldığı anlarda ona sığınıp rahat bulur. Şehvet duygularının kabardığı anda her yanını zulmet sardığı, nefsinin şerri baş gösterdiği, sapık arzular kendisini bastığı zaman o zata sığınır. Nefsi dikleşip bu yolda yürümekten kaldığı zaman o zata sığınır. Mürşidden yardım görür.

 

İşte Kur’an ve sünnet yolundan ayrılmadığı taktirde ve kendisine gerçek bir mürşid bulup ona tabi olduğunda, Allah’a (CC) ermek, Allah’a (CC) kavuşmak onun için kolay olur. Allah-ü Teala (CC) bu manada şöyle buyurdu:

 

“O kimseler ki yolumuzda çaba harcarlar, elbette onlara yollarımız gösteririz.”[1]

 

Hikmet ehlinden bir zat şöyle demiştir: -Bir kimse talebini ciddi yapar ise bulur.

 

Bir mürid sağlam bir itikad ile bu yola girerse, hakikat ilmini bulması mümkün olur. Ciddi bir çalışma ile tarikat yoluna giren bir müridin oradan da hakikat yoluna geçmesi mümkün olur, kolaylaşır.

 

Bundan sonra o kimseye ihlas gerekir. Yani, Allah-ü Teala’ya (CC) karşı her sözünde ve her işinde, girdiği yolda, attığı her adımı Allah (c.c.) için atmalıdır. Kaldırdığı her adımını Allah (CC) için kaldırmalıdır. Yüce Allah’a (CC) tam ulaşıncaya kadar bu halini sürdürmelidir.

 

Zira bütün bunları yaparken hiçbir ayıplayan onu yolundan almamalıdır. Zira sadık yolcuyu hiç kimse yolundan döndüremez. Aynı şekilde yolda gördüğü ikramlar dahi onu yolundan almamalıdır. Mesela gördüğü bir keramet veya kendinde zuhur eden olağandışı bir hal gördüğünde orada kalmamalıdır. Herşeyi Allah’tan (CC) bilip yoluna devam etmelidir.

 

Bu yola giren müride düşer ki: Elinde bulunanları saklasın (yani bende bu hal var bende şu şu haller zuhur ediyor, şöyle rüya görüyorum, böyle böyle zuhuratlarım oluyor diye kendindekileri ifşa etmemeli) sabır yemeğini ve sabır orucunu açacak şeyi bulmakta zorluk çekeceği endişesi ile cimrilik etmemeli (yani en ufak bir durum karşısında öfkelenip, konuşup sabır orucunu bozmamalıdır.) Kalbinde ve özünde şunu kesin olarak bilmeli ki: Allah-ü Teala (CC) geçmiş zamanların hiçbirinde cimri bir veli yaratmamıştır. (Bahsedilen bu cimrilik hem zahiri dünya cimriliğidir hem de batını ahiret cimriliğidir.)

 

Hak yoluna çıkmış bir müridin sayılacak şeyleri yapması daha hayırlı olur, yerinde olur:

 

- Sürekli zillet haline baştan razı olmalıdır. Nasibin darlığından yana gönlünü baştan hoş tutmalıdır.

 

- Daima aç susuz kalmaya, ünsüz, şöhretsiz, şansız yaşamaya şimdiden razı olmalıdır.

 

- Kendi arkadaşlarını, yakınlarını, iyilik ve ihsanda, devamlı kendinden önde görmeli.

 

- Büyük zatların yannına yaklaşmalı, ilim meclislerinde oturmalıdır.

 

- Kendi tokluğundan önce çevresindekilerin tokluğunu düşünmeli ve izzet ikram içinde bulunmalıdır. Kendisine onlardan alt olmak yeter, çevresindekilerin tümü izzet bulsun diye dua etmeli, çalışmalıdır. “Benim nasibim nasıl olsa beni bulur” diye tevekkülden ayrılmamalıdır.

 

Anlatılan bu şeylerin olabileceğine şimdiden gönül hoşnutluğu ile rıza göstermelidir. Eğer razı olmazsa kendisine rıza kapılannın açılması zorlaşır. Mana kapılarının açılması zorlaşır.

 

Tamamı ile feraha ermek bütünüyle huzura kavuşmak, anlatılan bu işlere riayettedir. Yine bu yola ilk giren müride düşer ki: Allah-ü Teala’dan (CC) geçmişte işlediği günahlardan dolayı mağfiretten, gelecekte işlemesi muhtemel günahlara karşı da korunmadan başka birşey taleb etmemelidir. Gelen saatlerin hemen her birinde kendisine Yüce Allah'tan sevgisinin hasıl olmasını dilemelidir. Kendisini onun yüce zatına ulaştıran şeyleri istemelidir. Sonra, yüce Hakk’a (CC) her halu karda hoşnutluğunu belli etmelidir. Allah’ın (CC) sevgili, veli kullarına bedel beklemeden sevgi ve saygı beslemelidir. Anlatıldığı gibi yaptığı taktirde akıl sahibi, gönül ehli sevgili zatlar zümresine dahil olur. Rablar Rabbi yüce Allah’ı (CC) bilen onlardır. İbretli, hikmetli işlere muttali olan onlardır. Bunların anlatılan hali sonunda da kalpler saf olur. içler ve niyetler temize çıkar.

 

Pirimiz Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri müridin şeyhine karşı edebini de şöyle izah ediyor:

 

Bir mürid için başta gerekli olan şunlardır:

 

1. Dışta (zahirde) şeyhinin emrine aykırı hareketleri terk etmelidir.

 

2. İçte dahi (ruhunda ve aklında) onun emirlerine itiraz sahibi olmamalıdır. Dış yönü ile itiraz eden kimse, edebini bırakmış olur. İçinden itiraz eden ise kendisini ölüme atmış olur. Müride düşen görev; sonuna kadar, şeyhi namına nefsine hasım olmalıdır, içten ve dıştan şeyhinin emrine aykırı hareket etmekten nefsini çekip almalıdır.

 

Bu arada ayeti kerime olarak gelen, şu duayı okumalıdır.

 

“Rabbimiz bizi bağışla, bizden, evvel imaîni geçip giden kardeşlerimizi de bağışla iman eden kardeşlerimize karşı kalbimize kin bırakma Rabbim Raufsun, Rahim’sin.”[2]

 

Bir müride, şeyhinden görünen ve kendisine sevimsiz gelen bir şey olur ise o konu ile ilgili müsait bir ortamda bir misal getirerek işaret yollu anlatmalıdır.

 

- O sevmediği şeyi ona açık bir şekilde söylememelidir. Zira böyle birşey şeyhin müride karşı nefretine sebep olur. Şayet şeyhinde her hangi bir ayıp görür ise bunu gizlemeye çalışmalıdır. Şeyhini değil, kendi nefsini itham etmelidir. Şeyhin o ayıbı için şeriatta bir yorum aramalıdır. “Şeyhim şu şu rahatsızlığından dolayı bunları yapıyor, yoksa kesinlikle yapmaz” diyebilmelidir.

 

Şeyhinde gördüğü ayıp ile ilgili şeriatta bir özür kapışı bulamazsa o zaman şeyhinin affı için istiğfar etmeli, Allah’tan (CC) onun için bilgi ve ilim istemeli, “Allah’ım (CC)! Şeyhime ayık olma hali ver, onu küçük büyük günahlardan koru, himaye et.” diye dua etmelidir.

 

Hiç bir zaman şeyhinin günah işlemez masum bir kişi olacağına itikad etmemelidir. Çünkü Allah (CC) sadece Peygamberlerini (AS) masum yaratmıştır. Ondan gördüğü ayıbı dahi hiç bir kimseye anlatmamalıdır. Mürid şu itikadda olmalıdır. Şeyhim bu halinden bir gün veya bir saat sonra vazgeçer bu da benim için bir imtihsu vesilesidir. Zira şeyhi daha yüksek bir mertebeye gelebilir, olduğu halde kalmaz. O yaptığı şeyde bir anlık gaflet ve yanılma sonunda olmuştur.

 

Şeyh bazen öfkelenebilir. Yüzünü astığı da olur. Müridden yüz çevirme hali de çıkabilir. Ancak bütün bu hallerden dolayı mürid şeyhinden ayrılmamalıdır. Kendi özünü araştırmalıdır. Şeyhine karşı adap dışı hallerini düzeltmelidir, mürid mümkün oldukça şeyhinin yanından ayrılmamaya ve onun hizmetinde bulunmaya gayret sarf etmelidir. Mürid şeyhim Allah (CC) ile arasında bir vasıta bilmelidir. Rabbına (CC) ulaştıran bir sebep görmelidir.

 

Gavsulzam Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri buna bir örnek veriyor ve buyuruyor ki: Mesela, bir kimseyi ele alalım. Bu kimse sultanı görmek ister. (Padişah ya da bir devlet reisini) Fakat onunla bir yakınlığı yoktur, bir tanışıklığı yoktur. Şimdi bu kimseye padişahın perdedarlarından birisini görmesi yahut onun çevresinden veya özel adamlarından birini bulması gerekir. Bu bulduğu zat kendisine sultanın halini ve adetini öğretecektir. Onun huzurunda nasıl duracağını onunla nasıl konuşacağını öğretecektir. Hatta onun yanına giderken nasıl hediyeler götüreceğini bildirecektir. Nelerden çok nelerden az götürmesi gerektiğini anlatacaktır.

 

Bütün bunlar şunun için gereklidir. O, huzura çıkarken kapı yerine, kapı sayılmayan başka bir yerden girmeye yani her işi edebine, erkanına göre yapa, aksi halde daha işe başlarken kaybeder, ihanete uğrar ve kovulur. Sultanından umduğunu bulamaz, maksuduna eremez. Her yeni bir yere girende yeni bir heyecan olur. Bu manadan olarak ona bunu hatırlatan ve minnet borcu olan biri gerek. Elinden tutup kendine yakışan bir yere oturtan biri gerek. Taki ihanete uğramaya, kendisinin edepsizlik ettiği, akılsız davrandığı belli olmaya, gösterilmeye üstteki misaldeki mananın gerçeği odur ki, Yüce Allah’ın (CC) yeryüzünde cereyan eden adeti de böyledir. Yani bir şeyh ola birde mürid, bir sahip ola bir de onun sahip olduğu kişi, bir uyan ola bir de uyulan.

 

Bu hal Hz. Adem’den (AS) günümüze kadar böyledir. Hz. Adem’e (AS) Cenab-ı Hakk (CC) bizzat herşeyi kendisi öğretti. Hayvanları öğretti, cisimleri öğretti, eşyayı öğretti ve sonra meleklerine dedi ki: “Sorun bakın Adem’e (AS) bilmediği birşey var mı?” Sonra da  Hz. Adem’e (AS) buyurdu: “Ey Adem (AS)! Bunlara herşeyi isimleri ile anlat.”[3]

 

Hz. Adem (AS) Herşeyi meleklere anlatınca melekler Allah’a (CC) dediler ki: “Sübhânsın, bizim hiçbir bildiğimiz yok, ancak Sen bize öğretirsen biliriz.”[4]

 

Hz. Adem (AS) yeryüzüne gönderildikten sonra da Cebrail’in (AS) talebesi oldu. Cebrail (AS) ona yeryüzünün bütün inceliklerini, gizliliklerini öğretti. Aynı şekilde Hz. Nuh (AS) bildiklerini çocuklarına öğretti, Hz. İbrahim (AS) bildiklerini oğlu İsmail’e (AS) öğretti. Aynı şekilde Cebrail (AS) birçok şeyi Peygamber (SAV) Efendimize öğretti. Bunu teyid eden hadisi şerifte Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor:

 

“Cebrail (AS) bana misvak kullanmayı öğretti yine Cebrail (AS) bana Kabe’nin yanında iki rekat namaz kıldırdı.”

 

Sahabi (RA) dahi bildiklerini Rasülullah’tan (SAV) öğrendiler. Tabiin bildiklerinin çoğunu Sahabi’den (RA) öğrendi. Tebei tabiin bildiklerinin çoğunu tabiinden öğrendi. Müctehidler yani içtihad imamları da bildiklerini Tebei tabiinden öğrendiler. Yani bu gösteriyor ki Cenab-ı Hakk (CC) Hz. Adem’i (AS) yarattığından bu ana kadar bir öğretenler zümresi bir de öğrenenler zümresi yaratmıştır. Bunun asıl gayesi de sultana ulaşmada vesileler ve sebepler oluşumudur.


[1] Ankebut S. A.69

[2] Haşr S. A.10

[3] Bakara S. A.33

[4] Bakara S. A.32

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.