......................................................................
Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan, -her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran- Cennet'deki bahtiyar kullarına selam eden.
......................................................................

 

Selâm, esenlik, barış ve mutluluğun kaynağı. Anlam itibarıyla “Selâm”, “hastalıktan, beladan, ayıptan ve kusurdan arınmış, her türlü eksiklikten salim olduğu gibi, kullarını da her türlü tehlikeden koruyan, selamette olan, selamette kılan” anlamlarına gelmektedir.

“Selâm” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 33 defa geçer ama bunlardan yalnız bir tanesi (Haşr S. A. 23) Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ismi olarak geçmektedir.

es-Selâm İsm-i Şerif’i mastardır. Dertten, beladan, ayıbtan, kusurdan beri olmak manasınadır. Esas itibariyle mastarlardan isim olmaz. Fakat mübalağa manası gözetilerek mastarlardan isim yapıldığı vardır. Şu halde mana: Her türlü noksandan, ayıptan, afat ve belalardan son derece salim ve münezzeh bulunan demek olur. Bu ifadeye göre bu İsm-i Şerif de el-Kuddûs İsm-i Şerif’ine yakın bir mana bildirmekte ise de, bu daha ziyade istikbale aittir.

es-Selâm İsm-i Şerif’i, gerek dünyada, gerek ahirette, tehlike içine düşen kullarını, isterse selamete çıkaran diye de tefsir edilmiştir. Öyle ya, her türlü selametin sahibi ancak O (CC) olduğu gibi, istediğini selamete erdirecek olan da ancak O'dur (CC).

Her doğan ölüyor, her yeşeren kuruyor, her yapılan yıkılıyor. Yaratılanların en değerlisi insan doğuyor, büyüyor, ihtiyarlıyor, hastalanıyor, acıkıyor, uyuyor ve ölüyor. “Selâm” olan Rabbimiz (CC) bütün bunlardan salimdir. İslam dinini indirerek selamet yurdu olan Cennete davet eden, bu dünyada gönüller arasına köprü olan selamı, nezaket kurallarını öğreten Rabbimiz (CC), Müminleri Cehennem azabından selamette kılandır.

Müslüman kelimesiyle selam, İslâm kelimeleri silm kökündendir. Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz: “Müslüman: dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu/ zarar görmediği kişidir.”[1] buyurmuştur. İnkar mikropları saçanlara, isyan okulları kuranlara, harami çeteleri kuranlara dilinle ve elinle bir şey yapamıyorsan bari Müslümanlara dil uzatma.

İmam Kuşeyri (RA): “Mümin kardeşinin bir ayıbını gördüğünde onu yetmiş çeşit mazeret bularak temize çıkarmaya çalış. Eğer mazeret bulamazsan sen yinede yetmiş mazerete ikna olmadın diye kendini ayıpla” diyor.[2]

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin gerek zatı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tagayyüre, bir değişikliğe uğramaktan münezzehtir. O (CC), ezelde nasılsa, ebedde de öyledir. O (CC), asla yok olmaz, ilmi gevşemez, kudreti kesilmez, mülkü elinden çıkmaz...

Bu sıfat da ancak Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne mahsustur. O’ndan (CC) başka salim kalacak yoktur. Mahluk varken yok olur, sultanken kul olur, bilirken cahil, muktedirken hiç olur. Hiç bir varlığa inanılmaz, hiç kimseye güvenilmez; bir anda hepsi yalan oluverir.

Yine bu İsm-i Şerif’in tefsiri olmak üzere “Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden..” denmiştir.

Yâ-sîn Suresinde “Selâmün kavlen min Rabbi'r-Rahîm” buyurulmuştur. Meâl-i Şerifi: Ehl-i cennete, Rahîm olan Rab'dan (CC) doğrudan doğruya söylenme bir selam da vardır.” Bu ayetteki er-Rahîm İsm-i Şerif’i, sonunda müminleri rahmetiyle muratlarına erdirecek demek manasınadır.

Hayatta bazen öyle hadiseler olur ki, bu hadiseler karşısında insan, müthiş bir fırtınaya tutulmuş vapur gibi, ıztırap dalgaları arasında çalkalanır durur. Vapurun kaptanı olduğu gibi, vücudun kaptanı da akıl ve ilimdir. Fakat onu destekliyecek olan kuvvet de imandır. İman muvazene temin eder. Muvazene de selamete çıkaracak bir sebep olur. İman yoksa muvazene de yok.. Muvazene olmayınca selamete çıkar bir yol da yok demektir.
Faraza denizin ortasında azgın dalgalar arasında teknesi battı, batıyor vaziyetine düşen kaptanın orada biricik dayanıp güveneceği kuvvet, kalbindeki Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne olan imanıdır. O bilir ki, her türlü selametin biricik sahibi, yaradanı, bağışlıyanı yalnız Allah'tır (CC) ve inanmıştır ki, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri merhametlidir, kudretlidir, bütün işleri hikmetlidir. Artık o, Allah'ın (CC) hükmüne ve kendi hakkındaki emr-ü fermanına razıdır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yardımından ve merhametinden asla ümidini kesmez. Kalbinin bir tarafında korku varsa, öte tarafında da ümit bulunur. Korku ile ümitten meydana gelen muvâzene içinde yeise kapılmaz, izini şaşırmaz, manasız telaşlarla vahameti arttırmaz. Bilakis soğukkanlılığını muhafaza eder, vaziyete göre tedbir alır, kumanda verir, ondan ötesini Allah’a (CC)bırakır. O’nun (CC) yaratıp sevkedeceği fırsatları gözetir ve her fırsattan sükunetle faydalanarak, böylece selamet sahiline çıkar.

Fakat bu inancı ve bu kuvveti bulamayan kalblerde yalnız korku hakimdir. Müthiş bir yeis, bütün kalbi kaplamıştır. Orada hiç bir ışık, hiç bir ümit yoktur. İşte bu yeis hali, daha büyük felaketlere yol açabilir. Her zaman görüp ve işidip duruyoruz ki, muvazenesini kaybederek kendisini fazla yeis ve ıztıraba kaptıranlarda hemen barut gibi ateş almak, olura olmaza hiddetlenmek, düşünmeden her şeye saldırmak gibi gayri tabiî ve mazarratlı haller görülür. Onun için kalpleri perişan, fikirleri kararsızdır. Çaredir diye asılsız şeyler araştırır, tedbirdir diye yanlış şeylere baş vurur. Halbuki böyle yapmak zaten mevcut olan mazarrata daha başka mazarratlar eklemekten, durumu bütün bütün kötüleştirmekten başka bir şeye yaramaz. Bu cihetten bu gibi hallerde muvazeneli bulunmak Allah'ın (CC) büyük nimetidir. Çünkü muvazenesizliğin neticesi - Allah'a (CC) sığındık - ya intihar.... ya tecennün.. İşte bu da bu surette helak girdaplarına batar gider. Şayet kurtulmaları mukadder değilse, imanlısı da, imansızı da dalgalar veya ıztıraplı hadiseler arasında boğulur gider. Bunlar, görünüşe göre hayatlarının sonucu itibariyle birleşmiş gibi olsalar da, ölümden sonra görecekleri muamele ayrıdır.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri buyurmuştur ki: “Kullarımdan bir kuluma bedeni, yahut malı, yahut evladı yüzünden bir musibet verirsem, o da bunu sabr-ı cemil ile karşılarsa, kıyamet günü kendisi için mizan kurmaktan yahut defter-i amalini açmaktan haya ederim.”[3] İşte iman sahibi, sabr-ı cemili sebebiyle Hakk’ın (CC) o büyük mükafatına erecektir.


[1] Buhari 1/9, Müslim iman bab 4, Ebu Davud Cihad Hadis 2481

[2] Kuşeyri, et Tahbir fi t Tezkir, s:29

[3] Bir Hadis-i Kudsi meali

 
   
 

Ey kullarını selamete çıkaran Rabbim (CC)! Her türlü ayıp ve noksandan seni tenzih ediyoruz.. İlahi (CC) Kullarına güven veren sensin. Biz ancak sana güveniyor, ve ancak sana dayanıyoruz. Rabbimiz (CC)! Bizi her türlü tehlikelerden koru! Dünyanın gam ve sıkıntılarından bizi uzak eyle! Kalbimize huzur ver! Cennette selam verdiğin bahtiyar kullarından eyle Allah’ım (CC)! (AMİN)

.................................................

 

Kula gerekenler: Her işinde fanilere değil, yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne dayanıp güvenmektir. Çünkü yıkılmayacak ve her türlü afat ve beladan salim kalacak olan yalnız O'dur (CC). Fanilere bağlananlar hayal sükutuna uğrayarak sonunda ağlayanlardır. “Ağaca dayanma kurur, insana güvenme ölür” diyen dedelerimiz bu hakikati ne güzel ifade etmişlerdir.

Selameti yalnız O'ndan (CC) bilmek ve yalnız O'na (CC) teşekkür etmektir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri her türlü tehlikenin selamet yollarını ve sebeplerini yaratmıştır, tanzim ve tertip etmiştir. Fakat bu sebepler nihayet bir halas vasıtasıdır. Şu halde tehlikeden selamete çıkanın, vasıtaya değil, o vasıtayı yaratıp sevkedene teşekkür etmesi icabeder. Gerçi vasıtaya da teşekkür edilir ama, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne ortak gibi değil, iyi bir işe vasıta olduğu için. Söz temsili, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yaradıp kuluna ilham ettiği selamet sebepleri, denize düşüp de dalgalar arasında bocalayan bir zavallıya atılan (tahlisiye simidine) benzer. O simidi tutarak selamete çıkan felaketzedeye bu selameti veren simit midir, yoksa o simidi ona atan mıdır?

İsm-i Şerif’in Faideleri: Her gün bu İsm-i Şerif’i 131 kere zikredenin kalbi selim olur. Eceli gelmedikçe bir hastaya okunsa, selamet bulur. Semavi ve dünyevi afetlerden kurtulur.

 

 

 
 © 2003-2004     GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur.