......................................................................
Mülkün ebedi sahibi
......................................................................

 

 

“Mülkün sahibi” anlamına gelen “Mâlik-ül-mülk” ismi celili Kur’an-ı Kerim’de bir defa geçer. “De ki: ‘Ey Mülkün sahibi Allahım (CC)! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Sen her şeye Kadirsin’.”[1]

Yunus Emre’nin:

“Mal sahibi mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi” dediği gibi Hz. Adem’den (AS) bugüne kadar nice peygamber, kral, şah, padişah, Karunlar geldi geçti ve gitti. Hiç biri dünyadan bir avuç toprak götüremedi. Zaten herkes bir avuç toprak götürseydi bize bir şey kalmazdı.
Toprakla beslediğimiz bedeni, toprağa geri verdik. Mülkün sahibinin Allah (CC) olduğunu bildiğimizden bu mülk üzerinde tasarrufta bulunurken mülkün sahibinin koyduğu şartlara, kurallara uymaya çalışacağız.

Allah’ın (CC) kulları üzerinde söz sahibi olduğumuzda, yönetime geldiğimizde kendimizi o kullardan üstün görmeden mülkün sahibinin koyduğu kurallara göre yöneteceğiz.

Şu an bulunduğunuz yerden etrafınıza baktığınızda gördüğünüz herşeyin Sahibi vardır. Oturduğunuz koltuk, Sahibinin var ettiği atomlardan oluşmaktadır. Saksıda duran çiçek, Sahibinin ona sağladığı imkanlarla (güneş, su vs.) büyümektedir. Pencereden görünen deniz ve içindeki tüm canlılar Sahipleri dilediği için orada bulunmaktadır…

Ve hatta kendi bedeniniz; o da sizden tamamen bağımsız olarak sizi var edenin kontrolündedir. Tüm uzuvlarınız, damarlarınız, sinir sisteminiz, hücrelerinizin her biri Sahibinizin ilminin ve üstün aklının eserleridir. Bu sayılanların hiçbiri sizin sahip olmayı düşünüp tasarladığınız, sonra da var ettiğiniz şeyler değildir.

Siz dünyaya gözünüzü açtığınızda hem kendi bedeninizdeki kusursuz sistemle, hem de içinde bulunduğunuz dünyayla ve hatta tüm evrenle karşılaştınız. Ancak bundan önce bunların hiçbirine sahip değildiniz ve bundan sonra da kendi iradenizle bunlara sahip olmanız mümkün değildir. Elbette bu gerçek tüm insanlar için geçerlidir. O halde herşeyin mülkü onları Yaratana aittir; yani herşeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’a (CC)…

Allah-ü Teala (CC) mülkün hem sahibi, hem hükümdarıdır. Malikiyetinde olsun, Melikiyetinde olsun (Melikiyet: amme menfaati için kanunlar ve nizamlarla hükumet yürütmek kuvveti. Malikiyet: emlak ve arazi üzerinde tasarruf etmek kuvveti) O’na (CC) bir ortak veya bir denk yoktur. Kullarından bazılarına muvakkaten mülk verir, hükümdar yapar, bazılarına da arazi ve emlak verir, mülk sahibi yapar. Bu suretle onlar, Allah’ın (CC) verdiği bu mal ve mülk üzerinde ariyet bir melikiyet hakkına malik olurlar. Allah-ü Teala (CC) verdiği bu hükümdarlık veya mal ve servet kuvvetini kullanma ve onlardan faydalanma yollarını da bildirmiştir.

Allah (CC) ister ki, kullar nefs ü hevaya uyup da zarar ve ziyana uğramasınlar, bilakis bu fani kuvvetle daha büyük karlar elde etsinler.

Hüner, bu fani sermaye ile baki saadeti kazanmaktır. İnsanlar bu kuvvetleri yalnız fani maksatlar uğrunda ve kendi keyf ve heveslerine göre kullanırlar ve harcarlarsa, ecel geldiği vakit bunların hepsi biter, herşeyden mahrum kalır. Fakat muvakkat sahibliğe aldanmayarak, mülk ve melekutun hakiki sahibi olan Allah’ın (CC) emirlerine göre, O’nun (CC) rızası için, O’nun (CC) yoluna sarf ederlerse, Allah (CC) onları boşa gidermez, ebedi ni’metlerle karşılar. Bu suretle ecel gelince, fani hayata bedel baki hayat başlamış olur.

Allah (CC) kendi mülkünü yine kendi mülkü ile satın alıyor. Allah-ü Teala (CC) Malikü’l-mülk olduğu için, kulun elindeki de O’nun (CC) mülküdür ve hatta kulun bizzat kendisi de. Şu halde Allah (CC) kendi mülkünü yine kendi mülküyle değiştiriyor; faniyi baki ile tebdil ediyor demektir. Fakat burada kazanç yalnız kula ait olduğu için, bu kazancı kabul edip etmemek hususunda Allah (CC) kulunu serbest bırakmıştır. Kul kazanmak istiyorsa, gönül hoşluğiyle Allah’ın (CC) rızasını gaye tutarak, elindeki kuvvetle o uğurda çalışması icabeder. Birçokları bu ariyet kuvvete aldanarak, yani bu kuvvet kendisininmiş te, ileride hiç hesabı sorulmayacakmış gibi davranarak, Allah’ın (CC) kullarına eza ve cefa ettiğini, hak, hukuk tanımayarak, bir çok hak sahibinin haklarını elinden aldığını ve nihayet günün birinde eli boş, dili tutuk göçüp gittiğini düşünerek, böyle feci bir sonuçtan Allah’a sığınmak ve Allah’ın (CC) verdiği bu imkanlarla kendine ve başkalarına hayır ve menfaat sağlamağa çalışmak durumundadır.


[1] Al-i İmran S. A.26

 
   
 

Ya Rabbi (CC)! Mülkün ebedi sahibi Sensin. Kullarına geçici olarak mülkü vererek onları hükümdar yapan da Sensin.

Allahım (CC)! Bize verdiğin nimetler azdırıcı olmasın. Sana şükretmeye vesile olsun.

Allahım (CC)! Bizleri, malına güvenip de kötülük yapanların zulumlerinden koru. Bizleri zalimlerden eyleme!(AMİN)

.................................................

 

Kula Gerekenler: Bir kul için ni’metler azdırıcı değil, düşündürücü olmalıdır. Köylerde olsun, şehirlerde olsun, malına güvenerek cebbarlık eden zenginlerle, Allah’ın (CC)  kullarına zulüm yapan, kuvvet ve salahiyet sahibi olanlar, bu hakikati daima gözönünde tutmalıdır. Menfaatleri bunu icabettirir.

 

İsm-i Şerif'in Faideleri: 5 vakit Namazdan sonra 212 kere “Ya Malik-‘ül Mülk, Ya Zü’l-Celal-i Ve’l-İkram” İsm-i şerefini Zikredenin her muradı olur..

 

 

 

 
 © 2003-2004     GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur.