......................................................................
Pek büyük…
......................................................................

 

 

 

“Her şeyden büyük” anlamına gelen “el-Kebîr” İsm-i Celil’i Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin (CC) ismi olarak 7 defa geçmekte. Kebir, Mütekebbir, Kibriya, Ekber isimleriyle de bize tanıtılan Rabbimizin (CC) ilmiyle, kudretiyle, sanatıyla, nimetiyle yaratılmışların hepsinden büyük olduğu çokça vurgulanıyor. İlk nazil olan surelerden Müddesir 3 de “Yalnız Rabbini büyükle!” ayeti nazil olur.

Kendini büyük gören şahlar, padişahlar, krallar, cumhurbaşkanları yok olup gittiler. Yetim olarak büyüyen, çöl ortasında yokluk içinde Rabbinden (CC) başka yardımcısı olmayan Allah (CC) Resulü (SAV) yalnız Rabbini (CC)  büyükledi. “Allahü Ekber” En büyük Allah’tır  (CC) dedi ve kendini büyük sananlar onun karşısında küçülüp yok oldular.

“En büyük Allah’tır” (CC) diyenler kibirlenmezler. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yarattığı, gözümüzde en küçük şeyde Rabbin (CC) büyüklüğünü görürler. Saçımızın bir telini kopardığımızda onu büyüteçle incelediğimizde zülfün bir telinin binlerce telden meydana geldiğini görürüz.

Rabbin (CC) mülkünde, yeryüzü galerisinde her gördüğümüz, duyduğumuz, tuttuğumuz, kokladığımız ve tattığımız şeylerde Rabbin (CC) büyüklüğünü anlarız. “O (CC), gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.”[1]

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, evrendeki tüm canlıları kontrolü altında tutandır; toprağın içine atılan binlerce tohumun ne zaman filizleneceğini, bir kuyrukluyıldızın dünyanın kaç kilometre uzağından geçeceğini, hangi canlının ne zaman doğacağını ve ne zaman öleceğini, atomun çekirdeğinin etrafında durmaksızın dönen elektronların yörüngelerini ve burada sayarak bitiremeyeceğimiz herşeyi bilir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri sonsuz büyüklüğü ile yeryüzünde yaşayan tüm insanların aklından geçen düşüncelere, hepsinin bilinçaltına, yaptıkları işlerindeki niyetlerine de hakimdir.

O (CC) hepsinin kaderini en ince ayrıntısına kadar belirler. Gaybın bilgisi yalnızca kendisine aittir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sonsuz aklı, ilmi, bilgisi, affediliciliği, merhameti ve azabı insanın kavrayışının çok üzerindedir. O’nun (CC) büyüklüğü ise ne kelimelerle ne de örneklerle tarif edilemez. Öyle ki Allah-ü Teala (CC) Hz.leri dilediği herşeye güç yetirir. O’nun (CC) için hiçbir sınır yoktur. Ve kimse O’nun (CC) kararlarına en ufak bir müdahalede bulunmaya güç yetiremez. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, kainattaki herhangi bir canlı için bir zarar dileyecek olsa onu kaldırabilecek yoktur, bir rahmet dilediğinde de O’nun (CC) rahmetini engelleyebilecek olan yoktur.

İnsanın yapması gereken ise, ancak ve ancak böylesine büyük bir gücün karşısında saygı dolu bir korku ile secde etmek, O’na (CC) sığınıp kendisine merhamet etmesini istemektir. Çünkü O (CC) merhamet etmediği sürece insanın kurtuluş bulması mümkün değildir.

“İşte böyle; çünkü Allah (CC), hakkın ta kendisidir. O'nun (CC) dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah (CC), yücedir, büyüktür.”[2]

“İşte böyle; şüphesiz Allah (CC), O (CC), Hak olandır ve şüphesiz O'nun (CC) dışında taptıkları (tanrılar) ise, batıldır. Şüphesiz Allah (CC), yücedir, büyüktür.”[3]

Göklerde ve yerde eşsiz tek büyük O’dur (CC) . Kainatın büyüklüğü, elbette ki Yaradan’ın (CC) büyüklüğüne delalet eder. Bulutsuz berrak bir gecede, başını gökyüzüne kaldıran ve orada sayısız yıldızların ışıldadıklarını gören aklı başında, izanı yerinde bir insanın bu büyüklüğe hayran olmaması mümkün müdür? O parlayan yıldızların herbiri, bizim güneş gibi güneştir ve herbiri başlıbaşına bir alemin merkezidir.

Gökklerin esranını çözmeye çalışan ilimler diyor ki: Güneş bir alemdir. Göklerin derinlikleri içinde böyle nice güneşler ve herbirinin etrafında nice yavrular ve torunlar vardır. Fakat bu güneşlerin sayısı, bugün kati olarak tesbit edilememiştir ve o kadar çalışmalara rağmen tesbitine de imkan yoktur; çünkü ihata dairesi genişledikçe, ufuklar namütenahiliğe doğru açılıp gidiyor. Bugün bu ilimlerin elindeki netice şudur: Namütenahi feza içinde, namütenahi güneşler vardır.

Halbuki mahlukat, namütenahi olamaz, mahlukat hakkında kullandığımız namütenahi sözü, bizim bilgimize ve ihatamıza göredir; yoksa Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ilminde sayısı, zaman ve mekan yönünden sınırlı apaçık bellidir. “Namütenahi feza içinde, namütenahi güneşler vardır.” sözü, hakiki bir namütenahilik mefhumunu değil, kainatın bizim idrak ve ihata çerçevemize sığmıyacak kadar büyüklüğünü ifade içindir. Farzedelim, fikir kadar seri bir vasıtamız olsun, bu nakil vasıtası, bir hattı müstakim üstünde, bizi semanın ölçülmesi imkansız olan derinlikleri içine sülüklesin, yani saniyede bir milyon güneşin önünden geçirsin; bu şekilde, yani saniyede bir milyon güneş tadat etmek şartiyle, ömrümüz olsa da milyarlarca asır gitsek, yaratılmış alemlerin yine pek azını saymış oluruz ve daha milyarlarca asır mesafeler alsak ve sonra etrafımıza bir göz atsak, yine içinde güneşlerin kaynaştığı muazzam bir gökyüzü göreceğiz ki, bu güneşler aczimizle alay eder gibi, bize uzaklardan göz kırpmağa devam edip duracaklardır.

İşte akıllan durduran, insan havsalasına sığmayan bu varlık, O’nun (CC) tek bir iradesiyle meydana gelmiştir ve O (CC), isterse tek bir irade ile daha başka alemler de yaratır, yine kudretinden bir zerre eksilmez. Bir zerreyi yaratmakla, bu ölçüsüz, sayısız alemleri yaratmanın O’na (CC) göre asla bir farkı yoktur. Velhasıl her şeyin varlığı veya yokluğu, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin bir iradesine bağlıdır. “Ol!” deyince oluverir. “Olma!” derse bir anda her şey yokluğa dönüverir. Bu, ne kudrettir, ne büyüklüktür!


[1] Rad S. A.9

[2] Hac S. A.62

[3] Lokman S. A.30

 
   
 

Allah'ım (CC)! Gökte ve yerde eşsiz tek büyük sensin. Kainatın büyüklüğü, senin büyüklüğüne delalet eder.

Allah'ım (CC)! Başını göğe kaldırıp ışıldayan yıldızları gören kimsenin buna hayran olmaması mümkün mü?

Ya Rabbi (CC)! Biz ancak yıldızları gökte kandiller gibi asan senden korkuyoruz, ancak seni seviyoruz ve ancak sana kulluk ediyoruz. Bizlere zat-ı katında yüksek dereceler ihsan eyle! (AMİN)

.................................................

 

Kula Gerekenler: Yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden korkmak, yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ‘ni sevmek, yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne kul olmaktır. Korku iki türlüdür; biri, haksız yere ev bark söndüren zorbaların zulmünden korkmaktır. Bu korku, gönüllerde o zorbalara karşı nefret ve istikrah uyandırır. Öteki de en yüksek kuvvet ve kudret sahibi olduğu halde, suçlar bağışlayan, hacetler bitiren, af ve ihsanı bol, keremkar bir zatı sevmek neticesi olan korkudur. Bu korku gönüllerde, o zata karşı derin bir saygı husule getirir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne karşı olan korku işte budur. Buna daha ziyade “haşyet” denir. Bu haşyeti duyan gönüller, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emir ve fermanını her şeyin, her hatır ve nüfuzun üstünde tutarlar. Hatırını saydığımız veya nüfuzundan korktuğumuz kimselere hoş görünmek gayreti, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emir ve fermanım ihmal veya inkara sebep olmamalıdır.

İnsanoğlu için en büyük musibet, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin gadabına uğramaktır. En büyük kazanç da, kişinin kendini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne sevdirmesidir. İnsanların sevgisini kazanmak veya onların gözünden düşmek, ehemmiyetli bir şey değildir. Çünkü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ezeli takdirine karşı, bunların hiçbir tesiri olamaz. Bir kimse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri yanında makbul ise, bütün insanlar ondan yüz çevirseler, ona hiçbir zarar gelmez. Bunun aksine olarak, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri yanında makbul olmayan bir kimseye bütün insanların hürmet ve tazimi ne fayda temin eder?

Halıkı unutup da, mahlukun gözüne girmeye çalışanlar, efendisini bırakıp da, kendini kapı yoldaşlarına beğendirmeğe çalışan ahmak hizmetçilere benzer. Hem de çalışıp çabalıyarak kendini mahluka sevdirenler, Halıkın ezeli hükmünü değiştiremiyeceklerinden, beyhude yorulmuş olurlar. Velhasıl nazarlar, ancak Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin razı olacağı yere dikilmelidir. Gönüller yalnız O’nun (CC) rızası ile ferahlanmalı, ancak O’nun (CC) gazabı ile kederlenmelidir. Bir kimseden halkın yüz çevirmesi, o kimsenin Halıka ilticasını mucip olduğundan, ondan kederlenmek şöyle dursun, daha sevinmek lazımdır. Şu muhakkak ki, halkın teveccühüne aldanmak bir nevi sarhoşluktur.

 

 İsm-i Şerif'in Faideleri: İhlas ile bu İsm-i Şerif’e devam edenler, Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri’nin zat-ı katında yüce makamlara ulaşır.

 

 

 

 
 © 2003-2004     GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur.